• ingilizce tam cevirisi "edinilmis tat". sonradan edinilmis, aliskanlikla ortaya cikmis zevk anlamina gelir. ornk: mesela kimisi icin biranin tadi ilk defalarda iyi gelmez, fakat ictikce, alistikca zevkli gelir.
  • sonradan olma ağız tadı.

    bazen büyürken aileden getirdiğiniz ve ağız tadınıza ilkin uygun olmayan yiyecekleri sonradan sevmek gibi (bkz: sushi) ortaya çıkarken, bazen insanın kendi kendini eğitmesi ile edinilebiliyor; mesela hastalandıklarını öğrendikten sonra insanların yeme alışkanlıklarını değiştirip bir süre sonra herşeyi tuzsuz/şekersiz yiyip içebiliyor olmaları gibi.
  • (bkz: rakı)
  • viski, brandy, konyak gibi kimisinin her yudumundan zevk aldigi, kimisinin de eslik ederken yuzunu eksittigi bir takim hard liquor ickiler.
  • kanımca dereotu mükemmel bir örnektir. yirmisekiz sene nefret ettikten sonra her davette karşıma çıkıp zorla kendini yedirince hastası olmadan edemedim.
  • herkes tat alma duyusu üzerinden anlatmış ancak yalnızca ilk anlamında kullanılmaz.
    dinledikçe güzel gelen bir blues şarkısı, hakkında okudukça, hangi simgeyi neden kullandığını anladıkça daha manalı gelen bir gustav klimt tablosu ya da atıyorum zamanla formula-1 izlemekten zevk almaya başlamak... bunların hepsi acquired taste’e örneklerdir.
  • kazanılmış tat (acquired taste), başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar yedikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız bir yiyecekle ilgili hoş olmayan bir deneyim hissetmediğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek bir tat 'kazanmamıza' yardımcı olur.

    kazanılmış tat, öğrenme yoluyla geliştirilen bir tat tercihidir, dolayısıyla bilim adamları buna koşullu tat tercihi (conditioned taste preference) adını vermektedir. bu öğrenme ancak tekrarlanan maruz kalma yoluyla gerçekleşebilir. (bkz: maruz kalma etkisi) örneğin, kahveye karşı kazanılmış bir zevke sahip olan insanlar, başlangıçta acı tadından hoşlanmamalarına rağmen, kahveyi tekrar tekrar içerek bu tadı geliştirirler. kuşkonmaz, alkol, istiridye ve hatta kimchi gibi fermente gıdalar benzeri çok çeşitli yiyecekler yalnızca öğrenme yoluyla lezzetli hale gelir.

    doğamız gereği tadı acı olan yiyeceklerden nefret eder, tatlı olanları tercih ederiz. beynimiz bu şekilde tepki verecek şekilde programlanmıştır çünkü acı olan yiyeceklerin bizim için toksik olma ihtimali daha yüksektir. öte yandan tatlı yiyecekler çoğunlukla enerji içerir. bu nedenle, bebeklerin bile tatlı yiyecekleri tercih ettiği ve acı yiyeceklerden hoşlanmadığı gösterilmiştir, bu da bu tercihlerin doğumda belirlendiğini gösterir. ancak bu davranış, tıpkı pavlov'un köpeği gibi koşullandırma yoluyla değiştirilebilir.

    kahve gibi acı yiyeceklerden (koşulsuz uyaran/unconditioned stimulus – us) kaçınma veya kaçınma, koşulsuz tepkidir (unconditioned response - ur) veya doğuştan gelen davranışımızdır.

    acı yiyecek veya içecek tekrar tekrar sunulduğunda, tüketildikten sonra bağırsaklarda kötü bir his yaratmadığını ve dolayısıyla toksik olmadığını fark etmeye başlarız. ayrıca kahve içmenin uyarıcı etkileri gibi başka faydalar da yaşarız. bu etkiyi ödüllendirici bulursak beyin tepkimizi günceller. bu nedenle bir dahaki sefere kahve içtiğimizde onu itici bulmayız veya kaçınmayız. hatta tecrübeyle kahve ararız çünkü uyarıcı etkisi ilk acı tadından daha ağır basar. kahveye yönelik bu tercihe koşullu tepki (conditioned response - cr) adı verilir ve kahve artık bizim için koşullu bir uyarıcıdır (conditioned stimulus - cs). başlangıçta hoş olmayan bir tadı, tercih edilen bir tada değiştirme olgusuna, koşullu tat tercihi (conditioned taste preference - ctp) adı verilir.

    bu kazanılan tatların ağzımızda hissettiği tadın aynı kaldığını unutmamak önemlidir; yani kahvenin tadı her zaman ağzımıza acı gelir. beyin yalnızca 'haz değerini' veya tüketiminin yarattığı hazzı tekrar tekrar maruz kalmayla günceller.

    koşullu tercih, belirli bir yiyeceği/tadı maruz kalmayla birlikte tercih etmeye başladığımız davranışımızın değişmesi durumudur. ancak “tad almanın öğrenilmesi” bazı yiyeceklerden kaçınmamıza da neden olabiliyor. bu, insanların kötü bir deneyim yaşadıkları yiyeceklerden nefret ettiği durumlarda oldukça yaygındır. kötü bir mide enfeksiyonuna neden olan bir restoranda şık bir akşam yemeğinde istiridye yediğinizi hayal edin. bir dahaki sefere istiridye gördüğünüzde mide bulantısı bile hissedebilirsiniz.

    kötü sonuçlar nedeniyle başlangıçta lezzetli bir yiyecekten kaçınmayı öğrendiğimiz bu tür bir koşullanmaya, koşullu tattan kaçınma (conditioned taste aversion - cta) adı verilir.

    bu öğrenme hayatta kalmamız için önemlidir çünkü rahatsızlığa veya hastalığa neden olan yiyeceklerden bir dahaki sefere kaçınmayı öğrenebiliriz.

    hem kaçınma hem de tat tercihi durumunda, yiyeceğe verilen ilk tepkinin maruz kalmayla birlikte değiştiğini gördük. bu nasıl oluyor?

    ağzımızdaki tat tomurcukları, tat ile ilgili bilgileri fasiyal ve glossofaringeal sinirlere taşır. bu sinirler bilgiyi, beynin insula içinde yer alan tat alma merkezine aktarma merkezi görevi gören talamusa iletir.

    talamus ve insular korteks, korkuyu düzenleyen amigdala, ventral tegmental alan ve nükleus accumbens gibi beynin ödül temelli (dopaminerjik) yollarının yanı sıra beslenme davranışını etkileyen hipotalamus gibi birçok bölgeyle etkileşime girer. kazanılmış tat, beynin tat alma merkeziyle etkileşime giren bu ödül ve korku hafızası yollarındaki sinyallemeyi değiştirerek öğrenilir. böylece, bir yiyeceğin “zevk” değeri, onunla ilgili kötü ya da iyi deneyimlerimize bağlı olarak değiştirilebilir ve ona verdiğimiz yanıt, beynimiz tarafından, bir dahaki sefere o yiyecekle karşılaştığımızda onu tercih edecek ya da ondan kaçınacak şekilde güncellenebilir.

    kazanılmış tat, başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar tükettikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız yiyeceklerden dolayı hiçbir hoş olmayan yan etki yaşamadığımızda, bunun yerine beklenmedik bir ödül hissi hissettiğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek ona olan nefretimizi azaltır. bunun nedeni, beynin ödül ve öğrenmeyle ilgili bilgileri kontrol eden bölümlerinin, beynin tat merkeziyle etkileşime girmesidir.

    insanlar her yaşta zevk alabilirler ve bu tercihlerin ne zaman değişme eğiliminde olduğu konusunda çok fazla araştırma yapılmamıştır. en azından anekdotsal olarak ergenlik kritik bir dönem gibi görünüyor. yaşamın bu noktasında insanlar akran etkisine karşı çok hassastır ve bu da edinilen zevki yönlendiren en büyük faktörlerden biri olabilir. sevdiğiniz insanlar bir lezzetten hoşlanıyorsa, bu sizin de onu sevmenize neden olur. akranlarınız bunu yapıyorsa bu çok önemlidir. hollywood'dakiler gibi kahramanlar bunu yaparsa, bu sizin de hoşunuza gider. her zaman değil ama genelde böyle oluyor.

    bu mekanizma hayatta kalmamızın merkezinde yer alır çünkü bize zararlı yiyeceklerden kaçınmamıza ve faydalı veya besleyici bulduklarımızı tüketmemize yardımcı olur. bu mekanizma sayesinde, doğal acı tadı olmasına rağmen sabah kahvenizin tadını çıkarabilir ve o heyecanı duyabilirsiniz. siz ya da yakınınız ilk başlarda bir yiyeceği sevmemiş olabilirsiniz ama önemli olan onu tekrar denemeye cesaret etmektir.

    kaynak:
    https://www.scienceabc.com/…-hated-it-as-a-kid.html
    https://www.mentalfloss.com/…w-do-you-acquire-taste
  • var böyle bi şey gerçekten de.
    mesela küçükken dolmanın biberini yemez ayırır, sadece içini yerdim, çünkü acı gelirdi dolmalık biber. sonra büyüdüm ve yine denediğim bi anda resmen o acımsı tada bayılmaya başladım ve de severek yemeye...
    sonra mesela bamya. küçükken onu da sevmezdim, sümüklü sümüklü ekşi gelirdi tadı. büyüyünce o ekşimtrak tadını çok sevdim. ha keza bunun gibi pırasa da vardır.
    sonra efendime söyliyim aşure.
    yine ilk yediğimde bu ne demiştim. tatlı mı ekşi mi anlayamadığım, içine her şey boca edilmiş bulamaçlı bi yiyecek demiştim ve büyüyene kadar sevmemiştim tadını ve yemedim de. sonra ne mi oldu ? büyüdüm ve bir gün komşumun getirdiği aşurenin tadına bakayım dedim. artık çok mu açtım, tatlı krizine mi girmiştim bilemiyorum ama yine bayıldım ve aşureyi de sevmeye başladım.
    sonra üniversitede ramazanda bir gün taksimde saray'dayız arkadaşlar güllaç istedi. o ne dedim, gülden mi yapılıyor, güldüler... yok dediler gül suyu konuyor ondan adı o. denedim, hiç beğenmedim. kağıt gibi geldi tatsız tuzsuz. hem de saray'ın güllacı düşünün. sonra bi beş altı sene sonra ramazanda iftara davetliydik. güllaç geldi. ben almıyım sevmem dedim. kadın ısrar etti, lütfen benim güllacım meşhurdur, seversin bi dene dedi. denemez olaydım. bayıldım. gül sulu değildi galiba ondan. ben de sonra birkaç kere yaptım bu arada. her ramazanda da yerim.
    şimdi aklıma gelmiyor birkaç tane daha tat vardır sonradan sevdiğim ama var yani bu daha sonra edinilen damak tadı.
    yani burada denene göre yedikçe de ediniliyormuş ama zaman geçtikçe farklılaşma gösteren damak zevkiyle de ediniliyor olmalı.
    zamanla kazanılana belki alkol hatta sigara örnek gösterilebilir çünkü alışkanlık gerektiren bir durum o ama diğer türlüsü de mümkün ve ona da kazanılmış tat diyebiliriz gibime geldi. ben dedim.
  • edinilmiş tat yerine zamanla kazanılmış zevk diye genelliyor bunu ecnebi dostlarımız. böylece yeme içme ile sınırlı kalmıyor. ama sözlükte açılan şu başlık ve altındaki giriler bence ziyadesiyle kendisini açıklıyor efendim;

    (bkz: sade maden suyundan keyif almaya başlanılan yaş)
  • en güzel örneği paradontax diş macunudur.
hesabın var mı? giriş yap