• bugün müjgan güzel bile değildi. sevgilinin nedensiz uzaklığını anlatmak için milyon sayfa yazı yazılsa, bundan daha iyi anlatılamaz.
  • ah sadri alışık ah, nerelerdesin, dedirtendir...
  • bu filmde sadri alışık tarafından canlandırılan hüsnü'ye göre, " bir kız, kendi evinden bir de kocasının evinden başka bir ev görmemeli, başka hayat bilmemelidir”.
  • rakı kokan filmdir.
    müjgan'lara adanan - şiirler okutan filmdir.
    o müjgan'lar ki artık güzel bile değillerdir oysa.
  • dün gece okuduğum bir entry vesilesiyle tekrar izlediğim ve çok özlediğimi farkettiğim film.

    yeşilçam klişesi haline gelmiş bir çıkış noktasından bu kadar farklı ve gerçekçi bir filme ulaşılması mucize gibi. yoksulluğundan dolayı sevdiği kadınla evlenemeyen hangi adam etkiledi ki bizi hüsnü kadar? hiçbiri sevdiği kadındaki garipliği "müjgan o gün güzel bile değildi" sözleriyle anlatacak kadar aşkına bağlı, "gözleri dört defa lacivertti" tanımını yapacak kadar içinde değildi o aşkların belki. bu yüzden hissedememiş olabiliriz.

    gözlere alelade bakmak yetmez çünkü dört defa lacivert olduğunu anlamak için. tüm katmanlarımı kaldırmak lazım.

    finalden hemen önce gelen param olsaydı arabesk'in senin gibisi yok'uyla beraber çok özel yere sahiptir zaten kalbimde. sadri alışık'ın icrasını muazzam kıskanıyorum. ağlayarak şarkı söylemek de çok güzeldir bu arada, tavsiye ederim.

    asfaltina'nın da belirttiği gibi erkeklerden ziyade kadınların yüreğinde yer ediyor bu film. filmin kahramanı, mağduru, acıyı daha yoğun yaşayanı bir erkek olmasına rağmen hem de. nedeni sanırım hüsnü gibi bir erkeğe duyulan özlem. sevdiği kadının arkasından kötü konuşmayan, hakkında kötü konuşulmasına izin vermeyen, iyi dilekler sunmaya devam eden adamlar her zaman baş tacı olmuşlardır zaten. belki de bunun etkisiyle müjgan'ın yaptıklarına anlam veremezler.
  • sadri baba'nın enfes filmlerinden biridir.

    ancak kimse benzetmemiş yada dile getirmemiş olacak ki 1969 yılında çekilen muhabbet kuşu filmi de ah müjgan ah filimine çok benzer. aralarında ki tek fark, kızlardan birinin teyzesi aşkı değil de zenginliği seçtiği için utancından sır olup giderken, müjganın annesi zenginlik uğruna kızının aklını çelmiştir vs.

    tabii bu iki filmde de benzerlikler şunladır; eşsiz oyunculuğu ile sadri alışık ve parasızlık.
  • " yaşamak müjgan gibi bir şeydir, ölmek müjgan yok demektir. "
  • --- spoiler ---

    hüsnü ve müjgan'ın aşkında insanı rahatsız eden bir taraf vardır. hüsnü müjgan'ı kafasındaki ideal kadın ve evlilik kalıplarına oturtarak sevmektedir. elele beraberce çalışarak yaratacakları bir ortak hayat değil, gerekirse hüsnü'nün müjgan'ı görmeme pahasına üç işte çalışarak onu içinde tutacağı bir hapis hayatı istemektedir. kendisine baba diyecek çocuklar istemektedir.

    şirret annesinin evinden kurtuluş ümididir hüsnü, müjgan'ın. başka ümidi yoktur çünkü 7/24 aşkını haykırarak, konuşarak, anlatarak onu dillere düşüren hüsnü, gelecekteki yuvalarını tüm görkemiyle anlatan hüsnü hem mahallede çıkabilecek diğer taliplerin önünü keser hem de adını çıkarır müjgan'ın.

    hayal kuran tek kişi hüsnü değildir. müjgan'ın annesi de hayaller kurar. kurban bayramlarında kendisinden hallice komşularından gelenler olmasa et yiyemeyen, kışlık mantosu olmayan, yedek iç çamaşırı bile olmayan bir kadın olarak bunları hayal eder. müjgan'ın kendi hayalleri var mıdır bilinmez. o iki hayalcinin arasında, hayallerin üzerine inşa edildiği bir gelecek kurgusuna inanmak isteyen gözlerle bakar. hayaller en başta başabaş gitmektedir. hüsnü'nün aynalı konsollu, topuzlu karyolalı, kiralık gelinlikli hayaliyle annenin kızının emeğiyle en sonunda biraz insanca yaşama hayali özünde hep müjgan'ın emeğinin sömürülmesine dayanmaktadır.

    ama bir inat uğruna gelen zengin adam, müjgan'dan emeğini değil, cismini istemektedir sadece. hayalleri yoktur. harfiyen yerine getireceği vaatleri vardır. apartman, araba, giysiler, toplumsal statü. buna mukabil, müjgan cismini getirecektir ilişkiye. güzelliği sayesinde sınıf atlayacak, kağıttan kanatlar takıp, piramitin tepesine uçacaktır. oysa ne arabasına ne cakasına hiç takılmamıştır müjgan önce. ama annesinin ve zengin adamın güçleri birleşince, sağlam duramamıştır. girdiği zengin evleri de gözlerini kamaştırmıştır.

    müjgan bir anlamda annesi kadar bile sahici değildir. annesi nereden geldiğini asla unutmaz. fakirlik anıları dilinden düşmez. çünkü o kurduğu hayallerin katbekat üzerinde bir hayata kavuşmuştur. üzerine konduğu talih kuşu ile gitmese bile hayalinde sürekli eski mahallesinin üzerinde dönüp durmaktadır. müjgan ise emekçi sınıftan gelen biri olarak, emekçi sınıfı ezen, kaba davranan, küçük gören birisi olup çıkmıştır. eski mahallesi umurunda değildir. sonra bir gün kendisini cismen isteyen kocası artık kendisini istemez olur. oysa bu evliliği sürdürmek için annesini bile gözden çıkartmıştır müjgan. onun evden kovulmasına destek vermiş, ondan utanmıştır. oysa kocası ve çevresinin nezdinde kendisi de tüm dönüşümüne rağmen varoş kızıdır. kökenlerinden utanması ve burjuvalaşmasına karşın, kabul görmemiştir. doğal bir aidiyet kazanamamıştır.

    hüsnü'nün en rahatsız edici cümlesi bir genç kızın kendi evi ve kocasının evi dışında bir ortam tanımaması gerektiği şeklinde olandır. gerçekten de müjgan bu formülün dışına çıkınca gider. ama müjgan'dan hayatı tanımadan hayati kararlar vermesini beklemek, bunu talep etmek ne denli hakkaniyete sığmaktadır. müjgan hayatına girene kadar her türlü serseriliği yapmış, bir dikiş tutturamamış, bekar evlerinde yaşamış, dolayısıyla bir çok ortama girmiş hüsnü, ısrarla sevgilisinin gözü açılsın istemez. müjgan hayatı hiç tanımayacaktır. eline önce oyuncak, sonra sahici bebekler alacak ve bir yuva kuracaktır. muhtemelen evli bir kadın şunları yapmamalı diye varolacak olan yeni bir listeyle karşılaşacaktır. hüsnü evinin mutlak reisi olacaktır. öyle ki müjgan'ın duygusal ihtiyaçlarını bile hüsnü düşünüp dikte edecektir. müjgan gelinliğini kiralayacak ve fakat duvağı iade etmeyecektir. düğün gününü anmak istediği zaman çıkartıp bakacaktır. zira hayatındaki en mutlu gün o gün olacaktır. ayrıca hüsnü müjgan için bir dizi fedakarlık yapmıştır. içkiyi bırakmış, düzenli bir işe girmiş ve evli bir adam olma hayali kurmaya başlamıştır. hüsnü, sorumlu bir birey olmanın faturasını müjgan'a kesmektedir. müjgan olmasa bunları asla yapmayacağını ima ederek müjgan'ın güvenini sarsmaktadır. kimsenin kimse için değişmeyeceğini görecek kadar fakir ve zorlu bir muhitte büyümüştür müjgan.

    hüsnü, müjgan'dan niye vazgeçemez? adeta bir çocuk-insan yerine koyduğu, güzelliğinden ve mahalle içinde erdemliliğinin genel kabul görmesinden başka bir şeyine tutkun olmadığı açıktır. geleceğini onun üzerine o kadar inşa etmiştir ki, başka bir gelecek tahayyül edemez. ama müjgan'la birlikte olabileceği bir an geldiği zaman istemez müjgan'ı. zira hayali artık gerçek olamaz. müjgan başka bir ev, erkek tanımış ve çocuğunu da başka birinden yapmıştır. ona her şeyini sunar. adeta bitmiş aşklarına bir sunak gibi hazırladığı evini, arabasını bırakıp gider.

    filmin ana fikri nedir? insanlar para için aşklarını satmasınlar mıdır? peki müjgan aşık mıdır hüsnü'ye. hayır değildir. müjgan kendi isteklerine yabancı, bir çıkış yolu arayan, kendini de bulduğu her yola adamaya çalışan biridir. peki müjgan suçlu mudur sevmeyi bilmediği için? peki ya hüsnü sevmeyi bilmekte midir? o tiradı atıp, çekip gitmek yerine, yaşadıklarından olgunlaşmış, birbirlerine ihtiyaçları olan iki olgun kişinin gerçek ilişkisine çevirebilseydi ve kendisinden olmayan bir çocuğa çocuk olduğu ve sevdiği kadının çocuğu olduğu için şefkat gösterebilseydi, ilişkiyi şablonlara değil gönlüne göre yaşasaydı, ara sıra boy gösteren müjgan'ı esirgeyen lafların bir derinliği olsaydı, müjgan için lafta değil gerçekte bir değişim yaşadığını gösterebilseydi zaten müjgan'ı seviyor olurdu. asıl şimdi belki hayatı tanımış olan müjgan onu sevebilirdi. kendi özgür iradesiyle, sevmeyi öğrenmiş olarak. çünkü bir yalanı yaşamaktansa çocuğunu alıp gidecek kadar, kendi ayaklarının üzerinde durmayı deneyecek kadar olgunlaşmıştı. olgunlaşmayan, olgunlaşma potansiyeli göstermeyen hüsnü'ydü. o sadece kusursuz erdemlilikte bir çocuk-kadın sevebilirdi.

    --- spoiler ---

    edit: es ve pas geçtiğim şeyleri bana gösteren bir ek kulube i ahzan'dan

    hüsnü'nün müjganı hiç gerçekten sevmediğine katılıyorum ancak görünen sebebin arkasında bir de görünmeyen sebep var diye düşünüyorum. evet hüsnü müjganı bir anlamda güzelliği, toplumda gördüğü kabul için seçti ve aşık oldu ancak bundan daha fazlası da var. hüsnü'nün aslında eşit ilişki kurduğu bir sevgiliden daha çok bir anneye ihtiyacı var. film boyu hiç görmediğimiz hüsnü'nün annesine; serseri, sarhoş olma sebebinin arkasındaki anneye, muhtemelen kendini bir şekilde terketmiş anneye. müjgan'ı yeni anne olarak görür hüsnü ve artık terk eden annesi geldiği için matemi bitebilir hüsnü'nün. hayatın bir amacı vardır. "müjgan anne" terk etmesin diye gözü açılmasın ister, çünkü kendi annesi terk etmiştir. müjgan'ın gerçekte kim olduğuna bakmaz hüsnü, kafasındaki hayali sever. ve muhtemelen bir müddet sonra da hayalin gerçek olmadığını anlayıp sıradan bir evliliğe sahip olacak, eski rakı sofrasına dönecekken müjgan onu terk eder ve ululardan bir ulu, yücelerden bir yüce mertebesine yükselir.

    müjgan içinse dünya uydu olmaktır. hiçbir zaman gezegen olmamıştır müjgan, hep birinin yörüngesine girip etrafında döner. kim olduğunu aramak yerine kimle ise onun hayatını yaşar. annesinin, hüsnünün yada kocasının. kovulmasından sonra hüsnünün yanına dönüşüne bakarsak olgunlaşmadığını söyleyebiliriz, beni seviyor musun diye sorar ya hani. halen anlamamıştır hüsnü'nün kendisini gerçekten sevmediğini. zaten annesinden dahi görmemiştir gerçekten sevilmeyi. tanımadığı bir duygudur.

    içi aşk dolu görünen ancak kimsenin kimseyi sevmediği bir hikayedir ah müjgan ah.
hesabın var mı? giriş yap