253 entry daha
  • sonbaharda semsiyesiz cikilmis bir aksam gezintisinde yagan yagmurdur ask. ansizin yakalar ve islatir. isin ilginc yani, bunu ogrendikten sonra, baska sonbaharlarda baska aksam gezintilerine semsiyesiz cikarak baska yagmurlara yakalnmayi bekleriz.
  • kapali bir aksamustu yagmur yagacagini umarak semsiyesiz yuruyuse cikmaktir ask...
  • yasamak istedigimiz tek tragedya!
  • aşk, elimizi yakan ve bir an önce sahibine vermek için aceleyle koşuşturduğumuz yakıcı bir şeydir. aşk dugusunun bir parçamız olduğunu düşünürüz. kadınsa eğer (ki hep kadındır) ne kadar uzakta olursa olsun, cebimizde saklı duran saç tokasını, saçını okşar gibi okşamaktır... aşkı ancak yaşayanlar anlatabilir. aşkı tarif etmek değildir aslında bu. tarif edilemez aşk, sadece anlatılır. aşk tek değildir ki, binlercedir, milyonlarcadır. herkesin aşkı farklıdır, herkes farklı anlatır. aşkı anlatmak sadece... en sıradan, ama en güzel ve en anlamlı cümlelerle dönen bir dans gibi anlatmak... peki ya anlamak için illa ki aşık mı olmak gerek? sanıyorum anlatılan aşkı anlayabilmek, sadece o aşkın failine mahsustur. çünkü aslında anlatılan aşk, kişinin kendisidir. başının üzerinde dönüp duran yıldızların en parlak olanıdır aşk ve yıllarca baksan da aslında o yıldızın kendi kaderin olduğunu fark etmen zaman alacaktır. aşık olan, aşkını silkeleyip balkonundaki ipe mandalla tutuşturduğunda mı görecektir aşık olunan, kendisi için gözyaşlarıyla yıkanan çamaşırları?
    aşık olduğum kadın bir ömür boyu aradığım, çiçeklerle konuşur gibi mektuplar yazdığım, sessiz ama bakışlarıyla binlerce hikaye anlatanımdır. bu yüzden mavi gözlüdür aşk, saçları omuzlarıma dökülür yanyana duruşumuzda. ilk sevgilinin, çocuk yılların taze kokusunu taşır biraz.
  • insan aşıkken, kasabalı bir çocuğun gölü deniz sanması gibi acemi ve masum bir yanılgının etrafında gezinir. fark eder mi, görünen uçsuz bucaksızlığın aslında deniz değil de göl olduğu? hiç bilmedikten, bilemedikten sonra, kimse de söylemezse hani... nedir fark eden? karşı kıyısına varmasak ne olduğunu hiç öğrenemeyeceğimiz o ihtişamlı devin göl mü yoksa deniz mi olduğunu bilmek, ne işe yarar? kıyısında dolaştığımız, gözlerimizi parlatan mehtabı kocaman bir tabakta bize sunan, güneşin batarken bıraktığı kıpkızıl ışıltıyı ıslak ayaklarımıza kadar taşıyan bu sulardan daha ne isteriz ki? merak, en büyük günahların davetlisi olduğu bir şölendir ve her zaman merak ederiz sınırları. sınırsızlığın mevsimlik derinliğinde sarhoş oluruz, büyük günahların maskelerini taktığı bir baloya dönüşür aşk. bir okyanusa aşık olursunuz, o güldüğünde bir okyanus belirir gözlerinde. uçsuz bucaksızlığı, hırçın dalgaları, ürkütücü derinliği ve kıyısından bakarken gördüğünüz tuhaf gizemiyle okyanus içine çeker sizi, eşsiz bir meraka sürükler. küçücük bir rüzgar estiğinde, alabora olur dudaklarınız. uzaktan sınırsız gibi görünen okyanusun adalarını ve o kara parçalarında duran yalnızlıkları keşfettikçe; derinlerine daldıkça ve diplerinde saklı duran binlerce renge dokundukça her şey değişmeye ve dönüşmeye başlar. birbirini takip eden kulaçlarla sizi yoran ve derin dalışlarda nefes nefese bırakan okyanus, bir süre sonra bakarsınız ki, üzerinde dolaşan şehir hatları vapurunda martılara simit fırlattığınız ağırbaşlı bir denizdir artık. bir zaman sonra o uslu deniz, göğsünde taş sektireceğiniz sarı soluk bir göl olur. köpüklü nehirlerinizle beslemediğiniz o hüzünlü göl, adı bile konulmamış bir su birikintisine dönüşeceğini bilerek bırakır kendini zamanın vahşi akışına. aşkın bittiği yerde her zaman gözyaşı vardır. sadece aşık olan insanlar devasa okyanusları birkaç damla gözyaşına çevirebilme kudretine sahiptirler. dünyanın dörtte üçü sularla kaplıdır, insanların da dörtte üçü faili belli bir büyüyle dolar aşk takviminde. sular çekilip kendi karalarında boğulunca duygular, şakacı bir yağmurun yağmasını umarak şemsiyesiz akşam gezintilerine çıkmak düşer bize.
  • bir dengesizlik işi.
  • uçan bir balıktır aşk. görülmez, hayal edilir sadece, tatlı bir rüya gibi, inanamaz insan yaşarken. peşinden koştukça daha da içine düşülür, uçan balıkların okyanusuna.
  • karda yalınayak yürümektir. her adımda alevlenir adımlar, üstelik izi kalır!
  • kocaman bir resimdir, hayatın tablosudur aşk. içindeyken, onu yaşarken fark edilemeyen güzellikler, yaşam detayları dışına çıkıldığında, yani uzaktan bakıldığında anlaşılır. yakından bakılınca anlaşılamayan ve piksel piksel göz yoran renkler uzaktan bakılınca anlaşılır ki, harikulade bir gökkuşağının sevgilinin beline sarılı hareleridir...
  • sevgilinin pencereden baktığını bilerek, adımları yavaş atmaktır. bir seslenişi istemek ve özlemektir.
25087 entry daha
hesabın var mı? giriş yap