aynı isimde "baba (dizi)" başlığı da var
1567 entry daha
  • katılınılan yarışma sonrası babadan tebrik telefonu alınır:

    - emre iyi akşamlar.
    - iyi akşamlar baba.
    - tebrik ederim çok güzel yarıştın.
    - teşekkürler baba.
    - o birand'ı niye bilemedin?
    - bildim asl..
    - 32. gün biz hepimiz bildik.
    - bildim de tuşa basmak lazım önce.
    - niye basmadın? bak çok kolaydı müslim bile bildi burada.
    - bildim de önce tuşa basmak gerekiyor baba.
    - xxx lira kaybettin unutma böyle şeyleri.
    - peki baba.
  • pazar sabahı evde oturulmuş ailecek film izleniyordur. bir anda baba valde hanıma dönerek şu çılgın soruyu yöneltir:*

    - saadet bunlar gavur di mi?
    + evet
    - peki nasıl türkçe konuşuyorlar?
    + ??!?1/\/\/\/\/\/\/\____________
  • babalarla evlatların hikayeleri karmaşıktır. annelerinki daha basittir, sevgiye ve özveriye dayalı. ama baba farklıdır. sanırım bu yüzden yüzden türküler, şarkılar anneye, kitaplar ve filmler babaya yönelik yazılır.

    önemsediğim bir çok insanın babasıyla iletişiminde problem var/vardı. benim de oldu haliyle.

    benim babam küçük dünyası olan bir adam. 13 yaşında babasının "git bi çuval şeker al" dediği parayla istanbul'a kaçmış. çiçekçide çalışmış, sinemada çalışmış, sonra bir yatak fabrikasına girmiş hala aynı işi yapıyor.

    çocukken annesi bırakıp gitmiş. sonra üvey anne gelmiş. şu filmlerdeki kötü üvey anneler gibi. kafasında kürek kırmış. bunu bize hiç anlatmadı. babamı kızdırdığımda annem anlatırdı. sonra yıllarca annesini görmemiş. hatırladığım ilk defa benim sünnetimde gördüğüydü. ondan sonra da babaannem ölene kadar üç beş defa daha gördü. aileme olan düşkünlüğümün az olmasının babamın bu seçimiyle alakadar olduğunu düşündüm hep.

    üvey anneden çok çektiği için babam bize karşı hiç şiddet uygulamadı. sadece bir kere tokat yedim onda da fethiye caddesi'nin ortasında oyuncak diye kendimi yere atacak kadar şımarıklaşmıştım. o tokattan sonra uzun süre o tip bir şımarıklık yapmaya utandım. zira o küçük aklımla babama bile dayak attıracak kadar kötü bir şey yaptım herhalde diye düşünmüştüm.

    küçükken babam benim için umut sembolüydü, televizyonda cuma akşamları yayınlanan güzel film, babamın istanbul'dan gelişi, bayırın aşağısındaki merdivenlerden görünüşü, elindeki torbalar, o torbadan çıkan çikolata, belki kola. bugün öyle bir heyecan öyle bir coşku yaşamıyorum.

    babama dair hatırladığım bir anı da tüm akrabalarımı dolaşarak yatak sattığıydı. fabrikadan kazandığının üstüne o yatak paralarını ekleyip seymen'de oturduğumuz evi satın almıştı. sonra deprem oldu o ev yıkıldı falan. adamın hayatı film gibi. işte o süreç içerisinde hep karınca oldu, keşke biraz da ateş böceği olamaya fırsatı olsaydı.

    mesela ben okudum, üniversiteye geldim ne anne tarafımdaki bir kuzenimi saymazsak ne baba tarafımda bu kadar okuyan biri olmadı -biraz eğitimsiz bir sülaleyiz-, iyi kötü bir kariyer sahibi oldum. yine de babam hep sigortalı iş peşinde koştu. polis olayım istedi, asker olayım istedi. hep bir güvence arayışındaydı. benim hayata dair planlarım, heveslerimle, babamın benim için düşlediği gelecek arasında hep bi uçurum oldu.

    öyle işte ya adamın acıklı bir hayatı olmuş. ne diyeyim şimdi. ben onun yaşadıklarını yaşamadım, benim ondan çok farklı dertlerim oldu, belki kuşağıma özel şımarıklıklarım var. bize en önemli şeyin duygular olduğu öğretildi, amerikan rüyasıyla büyüdük, dertlerimiz hep spesifik oldu. televizyon çocuğuyum ben, televizyonda izlediklerim karakterimi, kişiliğimi oluşturdu. belki ondan babamla frekansımız tutmadı, benim uçucu dertlerim varken o hep hayat mücadelesinin içinde oldu. filmlerde, kitaplarda gördüklerime bakıp hep kızdım babama.

    annemi 20 yaşımdayken affetmiştim, babamı affetmek için çok geç kalmışım sanırım. umarım bir gün o da beni affeder, bir gün o da benimle gurur duyar.
2745 entry daha
hesabın var mı? giriş yap