• http://www.imdb.com/title/tt2944198

    yönetmeni adam macdonald.

    ''yollarını kaybetmiş olmaları, sorunlarının en önemsiziydi. kanadalı adam macdonald’ın ilk yönetmenlik denemesi olan, gerçek bir hikayeden esinlenen film, doğanın acımasızlığını gözler önüne seren bir hayatta kalma hikayesi.

    genç çift alex ve jenn, kanada’nın vahşi doğasında kampa giderler. alex kadar iyi bir kampçı olmamasına rağmen jenn, sevgilisinin en sevdiği yerlerden biri olan, gözlerden uzakta blackfoot trail’e gitmeyi kabul eder. yollarına tuhaf bir tesadüf sonucu tanıştıkları brad adında bir yabancıyla birlikte devam eden ikili, üç günün ardından hâlâ hedeflerine ulaşmayınca kaybolduklarını anlarlar. ormanın acımasız koşullarının karşılarına çıkardığı tehlikeler, zaten kırılgan olan ilişkilerini tam bir kırılma noktasına doğru sürüklemektedir.''

    http://randevuistanbul.com/2014/11/13/backcountry/
  • oldukça gerçekçi ve de rahatsız edici film.
  • --- spoiler ---

    film konu olarak yaşam mücadelesini anlatıyor gibi yapıp aslında tek taş yüzüğün inkar edilemez gücünü vurguluyor. neden mi?

    romantik dostumuz alex, özetle, sevgilisine göstermek için can attığı göle gitmek istiyor ve ormanda uzun bir yürüyüşe çıkıyorlar. kız zaten çayır çimen doğa insanı değil, bunu mimiklerden anlıyoruz. yürüdükçe sinirlenen, sinirlendikçe triplerden triplere giren kızımız, gölün olması gereken yerde yeller estiğini gördüğünde -aman yarab- bir feryatlar bir figanlar, tam bir loser'sından girmeler, ne işe yararsından çıkmalar...

    ağzına sıçılma faslının bitmesini bekledikten sonra oğlanın "ben seni aslında buraya evlenme teklif etmek için getirdiydim, yüzük bile aldıydım" demesiyle birlikte, gelmiş geçmiş en acaip u dönüşüne şahit oluyoruz. nerde iki saniye önce "ufff resmen malsın avamsın gerizekalısın!!!" diye carlayan hatçe teyze, nerde yüzüğü duyduktan sonra "hayatım kayıp mı olduk hiç sorun değil bak şimdi sakin oluyoruz burdan çıkıyoruz taam mıı ihi ihi" diye kolpalıktan kolpalığa koşan pelinsu.

    neyse bu kavganın ardından bir yere kamp kurup geceyi geçirmeye karar veriyorlar ve sevgili dostumuz boz ayı bu noktada devreye giriyor. çadırdan çıkmak için fermuarı açan alex, devasa bir boz ayının tam karşılarında durduğunu görüyor. fermuarı kapatıyor. anlık bir şok. sonra tekrar açıyor. sonra tekrar kapatıyor. sonra tekrar açıp tekrar kapatıyor. hayır bir miktar aç ordan gözünle kes hayvanı. izle, geliyor mu gidiyor mu ne yapıyor. bu arada kızda da ayı spreyi var. al kızdan spreyi, siper al fermuara, bekle gelince sıkarsın. ama hayır, cart curt cart curt aça kapata hayvanın iyice dikkatini çekiyor, e hayvan da bunlara dalıyor haliyle. alex kardeşimiz hakkın rahmetine kavuşuyor. kız tam kaçacakken duraksıyor, geri dönüyor ve çantadan bir şey alıyor. sıkı sıkı da tutuyor elinde. sanırsın taş maş bir şey aldı çocuğu parçalayan ayıya atacak, dikkat dağıtacak. yok, yüzüğü almış karı. arkandan yardıra yardıra boz ayı kovalıyor, spreyi bırak, baltayı bırak, çakıyı bıçağı bırak, gollum gibi yüzüğü alıp parmağa tak. vay anasına arkadaş. insan gerçekten hayret ediyor.

    --- spoiler ---
  • ayılı mayılı korku filmimiz. hayır, teddybear canlanıp insanları bıçaklamıyor.

    iki sevgili ormanda kamp kurmaya giderken aç bir ayı (boz ayı değil, siyah ayı) ile yolları kesişiyor. sonra korku dolu saatler vs..

    doğa görüntüleri haricinde, beğendiğim söylenemez. zira filmin neredeyse yarıdan çoğunda bir hareket yok. genç çiftimizin bitmek bilmeyen muhabbetleri var..son yarım saatte ayının dehşeti başlıyor. onda da heyecanlı bir kaçma kovalama yok. spoiler vermeyeyim ama durum bu.

    6/10 luk bir film.

    benzeri için (bkz: ınto the grizzly maze)
  • izlerken insanın tansiyonunu oynatan sahnelere sahip. 18+ şiddet ve gore sahneler içeriyor. izlemeden önce bir daha düşünün derim.
  • modern hayat içinde doğadan ve kendinden uzaklaşan insanoğlu, sürekli bastırmaya çalıştığı öze dönüş hissini, fırsat bulduğu an bir rahatlama seansına dönüştürmek için çaba sarfeder. hemen hemen her gün monoton şekilde akıp giden bu konformist ve güvenlikli yaşamlar, doğa ile karşı karşıya geldiğinde, neler olabileceğini kestirmek zor değildir. yine de insanın içinde taşıdığı fakat geriye doğru ittiği ‘doğa içinde var olma güdüsü’, güçlü ve derin bir enerjiye sahiptir.

    doğanın içinde bile kötülüğün ilk olarak yine insandan gelebileceğini düşünen çiftimiz, yaşadığı garipliklere anlam verme süreci içinde, ilişkilerini de tartma imkanı buluyor. bu altmış dakikalık dingin ve uzun girizgah, son derece rahatsız edici ve gerilim dolu ‘karşılaşma’ anı ile doyuma ulaşıyor. climax sonrası tahmin edilebilir herhangi bir yola sapmayan film, karakterin travmatik ruh halini yansıtma amaçlı kullanılan bulanık bakış açısı ve fona yerleşen müziğin etkisi ile oluşan halüsinatif atmosfer sayesinde, tabiat ana ile yapılan tedirgin edici bir dansa dönüşüyor.

    backcountry, benimsediği ‘gerçekçi’ ve ‘sade’ yaklaşım ile türe özgünlük katan bir yapım. sırf gerilim olsun diye araya sokuşturulan hiçbir sahneye yer vermiyor. netlik~bulanıklık, dinamik kamera hareketleri, yavaş çekim vb. teknik unsurları da amaca uygun ve ritmi destekler şekilde kullanmayı biliyor. bir sahnede gerilimi tırmandırmak için müziğe eklemlenen ‘ayı sesi’nin zekice ve yaratıcı olduğunu da söylemek gerek.

    açık alanda sıkışmışlık hissi yaratan filmler’den hoşlanıyorsanız, gerçek olaylardan uyarlandığı söylenen backcountry'e bir şans verin derim..
  • gerceklige cok yakin bir film ki, zaten yasanmis bir hikayeden uyarlandigi yaziyor filmin basinda... filmdeki tek asiri gerici sahne ayi saldirisi sahnesidir ki, beni ziyadesiyle geren ikinci sahne kadinlarin isler yolunda giderken bir sevgi kelebegiyken ilk kriz aninda iclerindeki boz ayiyi ortaya salarak "avamsin, eziksin, malsin, gerizekalisin" moduna girmeleri gercegini bir kere daha yuzumuze vurmasi oldu... erkek kahramanimizin cani ayi kendini afiyetle yerken o kadar yanmistir muhtemelen bir de bu anda... erkegin her ne kadar ayiyi bertaraf etme konusunda elinde bir savunma aleti yoksa da kadinlarin kriz anlarinda ortaya saldiklari boz ayiya karsi donanimliymis... tektas yuzuk en azindan erkek kahramanimizin son anlarini huzurlu gecirmesine neden oldu... ben begendim, gercek oykulerden uyarlanan filmler zaten abartisiz ve fantastiklikten uzak gerilim materyalleri ile bastan uyarilma soz konusu olmasa da o gerceklik hissini bana veriyor ve icine cekiyor...
  • based on a true story etiketiyle çıkan filmler sıfırdan yaratılmış kurgulu filmlere oranla daha mı güzel yoksa daha mı kötü sorusunu bir kez daha sordurtan film olmuş. hemen spoiler'a atlayalım.

    --- spoiler ---

    ben filme başlamadan önce ne konusunu ne de fragmanlarını izlerim. afişine bakar kafama yatarsa izlemeye başlarım. bu filme de gene aynı rutinlerimi yaparak başladım. filmin konusunu bilmediğim için ilk gece rehber adamla karşılaştıklarında rehberin avcı, bizim çiftlerin masum av olacaklarını sanmıştım ne de olsa ''backcountry'' ismini ''ölüm ormanı'' diye çevirmişlerdi! ama yanılmışım. film 2. yarıyla beraber sadece ayı kovalamacasına girdi.

    başta belirttiğim true stroy hikayeler mi daha çekici yoksa kurgu hikayeler mi tartışması da tam burada devreye giriyor. kurgu bir hikaye olan liam neeson'ın gri kurt filmi aklıma geldi. o filmde buna çok benziyor. orada da ayı değil ama kurt sürüsü saldırıyor ve av-avcı ilişkisi yaşanıyor. oradaki kurgu hikayede az sonra sayacağım insanı kanser eden mantık hataları yaşanmadığı için izleyiciye bunun 5 katı yüksek dozda heyecan veriyor. yani her başına based on a true story alan film iyi olacak diye bir kaide olmuyor.

    filmde inanılmaz mantık hataları var. arka arkaya sıralanan bu kadar fazla mantık hatası filmin seyir zevkini sıfıra düşürüyor. eğer gerçekte de bu kız bu mal hataları yapmışsa sevgilisi yerine bu mal yenmeyi hak etmiş.

    - ben 40 yıllık kampçıyım tabiki gölün yerini iyi biliyorum deyip harita almayan ama kaybolmayı başaran adamın bu hatasını affettik.
    - çadırda ayıyla yüz yüze geldikleri noktada yanlarında olan ve filmin başında özenle vurgulanan ayı spreyini kullanma özürlülüğünü de anladık affettik diyelim. yarım metre önünde ayı sevgilini parçalıyor ama sen spreyi kullanmıyorsun.
    -bende kızın yerden aldığı siyah şeyin taş olduğunu ve ayıya atacağını sandım ama kutu içindeki yüzüğü almasını nasıl affedebileceğiz?
    - kadın ağaçta uyuyor ve bir helikopter sesi duyuyor. mantıklı bir insan yanındaki fişeği patlatır değil mi? yok mal kızımız mal gelmiş mal gidiyor ve fişeği patlatmıyor. halbuki bu fişek olayı da filmin başında ayı spreyi gibi özellikle vurgulanmıştı.
    - siz baltayı gece uyurken götünüze sokmak için mi aldınız? o baltayı kullansanıza.

    --- spoiler ---

    sonuçta bu tarz envai çeşit mantıksızlık kaliteyi baya düşürmüş. izlenecek bir film değil ama zamanınız varsa ve film krizine girmişseniz göz ucuyla bakabilirsiniz. the grey filmi buna bin basar. 6 puanı bile hak etmiyor
  • gerilim dozu iyi, başarılı çekilmiş rahatsız edici sahneler barındıran kalbur üstü bir gerilim filmi. vahşi doğada hayatta kalma temasını gayet güzel işlemişler. filmdeki saçmalıklara ve güzel detaylara değinmek için;

    --- spoiler ---

    nedense bu tarz filmlerde esas karakterimiz kendinden çok emin oluyor. filmdeki adamımız buraları avucumun içi gibi bilirim diye artistlik yapıyor hem haritayı almıyor hem de telefonu arabada bırakıyor. ya arkadaşım istediğin kadar iyi bil insanın olmadığı bir yere gidiyorsun ne bu özgüven. filmde herkesin dikkatini çeken bir diğer detayda her kadının içinde bir kezban yattığı gerçeği. kadın kaybolunca adamın resmen ağzına ediyor içinin tüm çirkinliği bir anda dışarı vuruyor. ama adam ben seni buraya evlilik teklif etmek için getirdim, yüzük almıştım cart curt edince hemen bir gevşeme görüyoruz. az önce adamın ağzına sıçıyordun yüzüğü duyunca hemen geri vites. yani film kadınların yüzüğe olan zaafının hiçbir şart ve koşulda değişmediğini güzel vurguluyor. ayı adamı canlı canlı yerken bile kadın yüzüğü aldı ya o şok anında bile bunu düşünebildi.

    güzel detaylara gelirsek ilk kamp yerinde karşılaştıkları tekinsiz adamla olan diyaloglar ve adamın hissettirdiği gerilim güzeldi. o adamla karşılaşmamak için esas adamımızın yolunu değiştirmesi ve kaybolması adamdan kaçarken ayının kucağına düşmeleri filmin gidişatını bambaşka yere taşıyor. ayının saldırma sahnesi gayet iyi kotarılmıştı. bu sahne ve sonrasında kadının hayatta kalma mücadelesi nefes almadan izlememi sağladı. sonda ise kadının kurtulduktan sonra yardımına koşan adamın ilk kamp yerinde karşılaştıkları adam olması, adamın gerçekten dediği gibi turist rehberi olması güzel detaylardı. filmin konusunu bilmeden izlediğim için adamın bunlara musallat olacağını düşünmüştüm ama farklı bir gidişatla klişe olmaktan da çıkmış bir film oldu benim için.
    --- spoiler ---
  • yavaş ilerlemesi sebebiyle karakterleri tanımanızı ve benimsemenizi sağlıyor. bu yüzden gerilim ve saldırı sahnelerinde 1 saattir görmeye alışkın olduğunuz karakterler ile empati yaparak siz de o travmayı hissediyorsunuz.

    --- spoiler ---

    ben de herkes gibi gerilimin kamptaki adam yüzünden olacağını sanmıştım. ayı için şaşırdım. ayının saldırı sahnesinden bayağı etkilendim ama sevgilisinin ölümünden sonra kadının yaşadığı nevrotik ruh halinden daha çok etkilendim. hem oyunculuk hem müzik hem çekim teknikleri çok iyiydi.

    --- spoiler ---

    bu filmi beğenenler için kabaca bir wilderness survival listesi çıkarabilirim. şimdilik aklıma gelenler:

    burning bright
    the edge
    the canyon
    the grey
    the hills have eyes
    a lonely place to die
    frozen
    king kong
    life of pi
    alive
    open water
    reef
    the shallows
hesabın var mı? giriş yap