hesabın var mı? giriş yap

  • devamında da demiş ki; “ bununla birlikte, suudi arabistan, ıran veya işid'in uyguladığı sistemin adı şeriat olsa da, resulullah s.a.v efendimizin getirdiği şeriat değildir.”

    bak hele bak, lan ne hikmetse bu şeriatı arabistan bilmiyor, iran bilmiyor, afgan paki bilmiyor ışıdi talibanı kaidesi hizbullahı bilmiyor bi siz biliyorsunuz amk.

    yok evladım sizin anladığınız manada şeriat diye bişey yok. mevzu uzun, anlatsak da işinize gelmez ama yok.

  • bence hırsız köpeğin daha önce tanıdığı biri, kokusundan falan tanıyıp o olduğunu anladı ve saldırmadı.

    edit: günlerimi sherlock ve müge anlı izleyerek geçiriyorum.

  • ilk olarak 1936'daki 14. uluslararası psikanaliz kongresi'nde fransız " psikanalist" jacques lacan tarafından ortaya atılan bir "psikanaliz "teorisidir.sözü edilen teori yaşamın ilk 6-18 aylık dönemindeki psikolojik gelişim süreçlerini ele almaktadır. bu dönemin öncesinde çocuk çevresindeki nesne ve bireylerden ayrı bir varlık olduğunu henüz algılama düzeyine erişememiş bir ihtiyaçlar ve istekler bütünüdür. bu süreçte bebek , varlığının birbirinden ayrık algı ve duyguların yardımıyla farkındadır; ancak bunların hiçbiri henüz bir "ben" bütününe oturmamıştır. bebek kendisini bir bütüne haline getirilmemiş henüz tamamlanmamış bir puzzle gibi algılamaktadır. ayna karşısında tutulduğunda ilk olarak kendisini çevresinden ve en yakın hissettiği varlık olan annesinden (ya da yerini tutan birincil kişiden) ayrı bir bütün olarak görür. ben kavramının ilk ortaya çıktığı bu birincil süreçte bebek kendisini aynadaki görüntüsüyle özdeşleştirir ve kendisini ideal, organik ve mükemmel olarak duyumsar. lacan bebeğin içerisinde bulunduğu aynayla yüzleşmeden önceki zihinsel süreci 0 olarak ifade eder ve aynadaki görüntüyle özdeşleşen ben kavramının ardından bu değer 1'e ulaşır. lacan için bebeğn kendisini aynadaki benle bir tutması bir yanılsamadır ; çünkü aynadaki ben sanal bir görüntüden fazlası değildir. aynaya bakan ben ile aynadaki ben aynı değildir; biri gerçek bir varlık diğeri ise sanal bir görüntüdür. kendim ya da "ego" bölünmüş, parçalara ayrılmıştır ve bebek hiçbir zaman yaşadığı psikolojik süreçleri aynada algıladığı tek bir fiziksel bütüne indirgemeyi başaramaz. ideal ben algısı aslında ulaşılamayacak bir ilüzyondur. egonun ya da ben algısının bir yanılsamaya dayandığı gerçeği egoyu bir kurgu ve ilüzyon olma durumuna itmektedir.

  • fatma girik'in söz fatoda 'nın bir bölümünde, atatürk hava limanı'nın güvenliğini sınamak için uzun fıstıklı lokumların etrafına turuncu el işi kağıdı sararak sözde "dinamit lokumu" yapması...

    akabinde dinamit lokumlarını hava limanı güvenliğinden kontrole tabii tutulmadan geçirebildiği için sinirlenmesi... hava limanı güvenliğine 2 saat boyunca "ne biçim güvenlik bu, fatma girik de olsam kontrol edilmeliydim" diye bağırıp onları epey bir azarlaması...

    bölümün sonunda da el işi kağıtlarını açıp hava güveliğiyle beraber lokumları yemeleri...

  • bağımlılıkla mücadele ve sağlıklı yaşam ile ilgili uzaktan eğitim yoluyla verilen bir seminerde öğrencinin, peygamber efendimiz gün içinde 2 saat uyurmuş demesi üzerine rehber öğretmenin 'günün koşulları gereği olduğunu, günümüzde çocukların 22.00-08.00 saatleri arasında uyku düzenini sağlaması gerektiği' şeklinde cevaplaması üzerine durumu babasına (imam hatip lisesi müdürü) iletmesi ve babasının da 'çocuğun peygamber sevgisi ve dini hassasiyetleri üzerinden travma yaşaması' şeklinde şikayeti üzerinden milli eğitim'in başlattığı soruşturma.

    (bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/…a-baslatildi-1828507) haberin metni bu şekilde.

    eğer ki durum burada anlatıldığı gibiyse gerçekten ülkenin içinde bulunduğu durumun gittikçe çok daha vahim bir yere doğru gittiğinin resmidir. demek ki bilimsel konuşmak suç. söyleyin de bilelim.

  • 3,5 yaşındaki oğlumdan duyduğumdur.

    - annecim, okuldayken pıt pıtlar "annemi özledim, annemi özledim" diyorlar.
    + hangi pıt pıtlar oğlum?
    - kalbimdeki pıtpıtlar.

    36 yaşındayım, hayatımda böyle güzel bir şey duymadım.

  • tcg dumlupınar, 4 nisan 1953 günü akdeniz'deki nato blue sea tatbikatından dönerken 86 kişilik mürettebatı ile batan türk denizaltısıdır. 3 nisanı 4 nisana bağlayan gece su yüzünde seyrederken çanakkale boğazı nara burnu açıklarında naboland adlı bir isveç yük gemisiyle çarpışır. çarpışmanın şiddetiyle dumlupınar'ın güvertesinde bulunan 8 kişi denize düşer. 8 kişiden 2 si pervaneye takılarak, biri boğularak yaşamını yitirir. denizaltı öylesine hızlı batmıştır ki geminin içindeki 81 kişiden yalnızca 22'si kıç torpido dairesine sığınabilir. burada mahsur kalan 22 kişi "battı şamandırasını" su yüzüne fırlatır. güneşin doğmasıyla birlikte civarda dolaşan balıkçı tekneleri tarafından şamandıra görülür. gümrük motoru derhal şamandıranın yanına gelir. gümrük motorunun ikinci çarkçısı selim yoludüz, şamandıradaki ahizeyi kaldırarak ve "alo" diyerek cevap bekler. denizaltıdan cevap veren astsubay selami özben; elektriğin kesik olduğunu, geminin sancak tarafına 15 derece yatık olduğunu, kıç torpido dairesinde 22 kişi olduklarını bildirir. selim yoludüz, kurtaran gemisinin geleceğini söyler. saat 11:00 sularında kurtaran olay yerine gelir. 72 saat boyunca çalışmalar durmaksızın sürer. fakat boğazdaki şiddetli akıntı nedeniyle çalışmalar sonuçsuz kalır. artık denizaltında bulunanlar için umutlar kesilmiştir.

    denizaltının içinde ise şunlar olmaktadır: oksijeni idareli kullanmaları için, gereksiz yere konuşmamaları, şarkı türkü söylememeleri ve sigara içmemeleri konusunda uyarılar yapılır. ancak saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda karanlıkta bekleyen 22 kişiye, her şey yine aynı sözcüklerle anlatılır; konuşabilirler, türkü söyleyebilirler ve hatta sigara bile içebilirler...

    şamandırada bulunan telefon hattının öbür ucundan, tüm türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yapılan, hüzünlü ama başı dik olarak içlerinden gelerek söylenen türküyü dinler.

    ah, bir ateş ver, cıgaramı yakayım
    sen sallan gel, ben boyuna bakayım

    uzun olur gemilerin direği
    çatal olur efelerin yüreği

    ah, ataşı gavur, sinem ko yansın
    arkadaşlar uykulardan uyansın

    türkü o anda yakılmamıştır. eski bir ege türküsüdür. ancak dumlupınar denizaltısında son anlarını yaşayanların nefesi olmuştur diye düşünülür...