hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye büyük millet meclisi'ni açık açık tehdit ediyor. eğer meclis gerekli yasaları çıkartmazsa her şeyi yapabilirlermiş.

    işte esnafın gerçeği bu. milli irade diyenlerin özleri bu. demokrasiden anladıkları bu.

    #uberedokunma

  • umudu sonrasında acıya dönüştüren davranışlardır.

    3 sene öncesi. ben yine deli gibi aşığı oynuyorum, karşımda değişmeyen karakter. ölüyorum, eriyorum, sürünüyorum, azalıyorum ama severken. sevmekten ötesi, aşk bu. hangi kitabı görürsem elinde, ertesi gün o kitaba başlıyorum. facebook profilinde izlediğini gördüğüm filmlerin her sahnesini ezber ediyorum. sevdiği şarkıcıların şarkılarına sarılıp uyuyorum. umut işte, bir gün. bir gün olur da beraber izleriz o türkan şoraylı filmi, o salata yaparken ben balıkları kızartırım, beraber mırıldanırız o kadının acıklı şarkılarını. umut. olur mu, olur diyorum.

    neyse. neysesi çok. neysesi ahhhlı, neysesi kırmızı, neysesi bol tuzlu.

    bir gün dersteyiz. kış günü, karın karadenize ayak bastığı ilk gün, unutmam. önümde oturuyor. ya da hayır, ben onun arkasında oturuyorum, kasıtlı istekli. dersin ortasında birden arkasını dönüp ''coşkun sabah'ın aşığım sana doyamıyorum, ne de güzelsin bakamıyorum şarkısının devamı nasıldı yee?'' diye soruyor. söylüyorum, teşekkür edip önüne dönüyor. muhasebe dersinde hesap kitap yerine coşkun sabah mırıldanıyor. içimi karıştırıyorlar.

    ''bana sormuştu. dönüp arkasını bana aşığım sana'nın sözlerini sordu, seviyor işte, o da kocaman seviyor beni, hayat pek bi güzel, derste çok çabuk mu bitti ne, olsun, otobüste tıkış tıkış gitmek de çok güzel, beni seviyor, aşığım sana''

    ahh işte.

    nerden bilirdim, derste sevgilisine aşığım sana'nın sözlerini mesaj olarak attığını. bilsem söyler miydim o şarkının devamını ona?

    söylerdim.

  • oha hem bisiklet yolundan gidiyor, hem köpek aniden çıkmıyor insan gibi karşıya geçiyor. çocuk olsa yerinde ona da çarpacak. yapması gereken tek şey önüne bakmak olan adamın bunu yapmaması ve suçu köpekte bulanların varlığını görmek komik.
    köpeğe çarpamasaydı az ilerde başka şeye çarpardı şüphem yok.

    köpeklere bok atmak için bok yiyecek hale gelmişsiniz.

  • durum güncellemesi sahibi esra

    "merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer.."

    altındaki yorumlar:
    erdem : kuyruksuz kedi, tuzsuz çekirdeğe benzer.
    emre : tuzsuz çekirdek, mürekkepsiz mürekkep balığına benzer
    halil : mürekkepsiz mürekkep balığı, karınca yemeyen karıncayiyen-e benzer
    erdem : karınca yemeyen karınca yiyen, patlıcansız karnıyarığa benzer
    emre : patlıcansız karnıyarık, tekerleksiz bisiklete benzer
    halil : tekerleksiz bisiklet,kanatsız kuşa benzer
    emre : kanatsız kuş, kafeinsiz kahveye benzer
    erdem : kafeinsiz kahve, pirinçsiz pirinç pilavına benzer
    emre : pirinçsiz pirinç pilavı, kurşunlu kurşunsuz benzine benzer.
    erdem : kurşunlu kurşunsuz benzin, çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytine benzer
    emre : çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytin, katı sıvı sabuna benzer
    erdem : katı sıvı sabun, merhametsiz erkeğe benzer
    emre : merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer
    esra : allahım benim nası arkdaşlarım var ne yaratıcı ne üretken maşallaahh :))
    emre : kaç la kaç sahibi geldi

  • hatırladığım, birkaç kere rastladığım bir bölümünde mazhar'ın çalıştığı reklam ajansına ürettiği vıcık markalı saç jölesinin reklamını yapabilmek için bir girişimci geliyordu. bu girişimci aslında peruk takan kel bir adamdı. vıcık saç jölesinin reklamları çıktıktan ve yayıldıktan sonra bu jölenin kullanan herkesi kel bıraktığı ortaya çıkmıştı. jöleyi üretip yayan kel adam da kel ortaklarıyla birlikte bununla ilgili çıkan haberleri izleyip eğleniyorlardı "bütün dünya bizim gibi kel olacak! yaşasın kellik! nihaha..." diye. sonrası pek aklımda değil ama mazhar ile ruhsar bu adamlara karşı duruma el koyuyorlardı sanki.

  • üst edit: entry ile ilgili mesaj atan, destek olan, "aaaaaaaaaaa vallahi aynı ben" diyen herkese teşekkürler arkadaşlar. hepiniz kaderdaşımsınız; hepinizi çok seviyorum. fakat yaklaşık 2 yıllık bir vücut geliştirme süreciyle aşağıdaki maddelerin hemen hemen hepsini (hala komik yürüyorum amk sorun kamburlukta değilmiş) sikip atmış bulunmaktayım. yakın bir zamanda da çok ufak bir estetik operasyonum var. kısacası: kocalarınıza sahip çıkın ahahahaha.

    ***********************************************************

    muhtemelen hiçbiri bende olmayan detaylar. hiç kimseden bir iltifat duymadığım gibi, sevgilim de hiç olmadı denebilir. bu yüzden size kendi özelliklerimden bazılarını sayacağım ki bunları yapmayın, çekici olabilin. öhöm :

    -bir kıyafeti yırtılmadığı sürece asla değiştirmem. hatta kollarının uçları paramparça olmasına rağmen çok sevdiğim bir uzun kollum var. fermuarı da bozuk. nasıl seviyorum ama var ya ev yansa ilk bunu kurtarmaya çalışırım.

    - nadiren yeni kıyafet alırım.

    -marka takıntım yoktur.

    -olur da bir kıyafet alırsam renginin bana uyup uymamasını siklemem. rahat olması yeter.

    -ayakkabılarım genelde lescon gibi az kişinin bildiği süper ürünler sınıfındandır. dolayısıyla gösterişsizdir. birçok gören 'pazardan mı aldın bunları' demiştir.

    -berbere gitmek benim için tam anlamıyla bir eziyet. berberde olan biten sohbetleri geç , bir iş mülakatına gideceğim zaman sakallarımdan ayrılacağımın korkusu bile yetiyor bana.

    -hiç güneş gözlüğüm olmadı.

    -biraz kamburum. yürürken çok komik görünüyor.

    -dar paçalı pantolonlar klostrofobimi tetikliyor. o derece uzağım.

    -bir saatim var , fena birşey de değil. ama takmıyorum hiç.

    -gömlek giymem.

    tam terslerini deneyin işte. başarısız olma şansınız yok.

    edit: ben askerdeyken ev taşındı. bahsi geçen uzun kollumu annem atmış. yastayım. beyler :(

  • garibim namıma tayyip diyorlar,
    oyumu kürt almış devrik diyorlar,
    hastayım derdime kanser diyorlar,
    konyalı davutoğlu, satılmışım ben..

  • buram buram kalite kokan bir kare. yıllar önce ortamlar böyleyken şu an yaşıyor olduğumuz türkiye daha yaşanabilir ve daha özgür olmalıydı, şimdi olduğu gibi değil.

    insanların yüzü gülüyor, aralarında düşmanlık yok, din istismarı yok. başı bağlı ablalarımız şarap içilen masadalar, belki birer bardak kendileri de içiyor. kim ne der diye düşünmüyorlar, çünkü herkesin günahı ve sevabı kendineydi, kimsenin umurunda değil o zamanlar. bu tür şeyler yadırganmıyordu, insanlar ötekileştirilmiyordu.

    insanlar bu karede hissedildiği gibi yoksul ama çok mutluydu. oyuncular şimdiki gibi milyon liralar kazanmıyordu ama oyunculuğun kralını yapıyordu. halit akçatepe ve münir özkul öyle güzel bir ortamda uzaklara dalıp gitmişler. kim bilir ne sıkıntıları vardı.. belki evin kirasını ödeyemediler, belki de ceplerinde harçlık yok ve eve yürüyerek gitmek zorunda kalacaklar.. imkan yoktu, alım gücü düşüktü ama insanların gözleri parlıyordu.

    doksanların sonuna kadar hayatlarımız böyleydi, çoğu zaman mutluyduk, bir aradaydık, beraberdik.. ne olduysa sonrasında, birileri hayatımıza girince oldu.. allah en kısa sürede hepimizi kurtarsın, hak ettiğimiz ve özlediğimiz günleri yeniden yaşamayı nasip etsin. amin.