hesabın var mı? giriş yap

  • ruh hastası şerefsiz.

    şu anda sinirden elim ayağım titriyor. 39 yaşında kadın hasta çarpıntı ile geldi, çekilen ekg'si svt dediğimiz bir ritm ile uyumluydu. ben de hastaya durumu izah ederek ve ondan izin alarak karotis sinüs masajı yapmaya başladım. o sırada hastanın eşi içeri girdi ve hiddetle şöyle sordu:

    -ne yapıyorsun sen lan?
    -masaj yapıyorum.
    -sen benim karıma nasıl masaj yaparsın it?
    -beyefendi yanlış anladınız.

    adam, durumu anlatmama bile izin vermedi. eşi de anlatmaya çalıştı ama ona da vurdu ama daha çok bana vurdu.

    2 sağlam yumruk yedim ama bir tane de sağlam yumruk geçirdim.

    şu anda sinirden gülüyorum.

    bu arada masaj dediysek: https://m.youtube.com/watch?v=493z2_kacoq

  • yeğen (y, yaş 8), ben (b)

    yeğen ile evde baş başa yemek yemekteyken yeğenin ayranını masaya dökmesiyle başlayan diyalog.

    y: olsun dayı.

    ben cevap vermeden masayı silerken.

    y: olsun olsun.

    b: oğlum ayranı sen döktün, teselli için benim sana olsun demem lazımdı.

    y: olsun olsun.

  • ayılardan korunmak için ölü taklidi yapmanın işe yaramayacağını gösteren olay.

    hani ayılar ölülere dokunmazdı olm? üşenmemiş mezarı kazıp yemiş bir de ayı.

  • kayserili dede artık ölüm döşeğindedir, tüm ailesi yanındadır ve olay gelişir;

    + oğlum burda mı?
    - burdayım baba.
    + karım burda mı?
    - burdayım hayatım.
    + torunum burda mı?
    - burdayım dede.
    + hepiniz burdasınız, dükkana kim bakıyo lan !?!?

  • (bkz: yusuf güney kim amk)

    ak troller dışında kimsenin ayar olarak görmeyeceği hede. yusuf güney dediğiniz papates, akp'li belediyelerden birkaç konser alabilir miyim diye kendisini ilçe başkanına çevirmiş, kimsenin umurunda olmayan birisi.

  • yangin tatbikati sirasinda 2 dk icinde bosaltilmasi gereken okulun 15 dk'da bosaltilmasi sonucunda mudur yardimcisinin herkesi bahceye toplamasi. ogrencilerin laubali hareketlerinden, bilinc eksikliginden, adam olamayacagimizdan bahseden konusmasi sirasinda siniflardan birisine basariyla saklanmis bir arkadasin pencereden sarkip: "cengiiizz, yaniyoooommm!!!" diye nara atmasi ve okul olarak yarilmamiz.

  • geçen hafta, 1556-1560 yılları arasında nemçe ilinin türkiye sefirliğini yapmış ogier ghiselin de busbeq'in turkish letters eserini okudum. kitapta o yıllarda osmanlı toplumunun günlük yaşamına ait müthiş bilgilere rastladım. özellikle türk kadınının günlük yaşamı hakkında çok ilginç gözlemleri vardı. sefire göre, türk erkekleri için türk kadınının sosyal yaşama katılması söz konusu bile değildi. bırak erkek arkadaşları veya esnafı, evlendikten sonra kardeşleri ve babası bile kadını neredeyse görememekteydi. zaten dışarı çıkarken sadece gözler ve burunun bir kısmını açıkta bırakan yekpare bir kıyafet giyiyorlardı (aka. çarşaf). bununla birlikte, osmanlı hanımları sokağa karşı ne kadar kapalıysa evlerinde (o döneme göre) anlaşılmaz derecede açık kıyafetler giymekteydi. bunun enteresanlığından bahseden gözlemlerle kitap devam ediyor.

    türk mektupları'ndan sonra, hem türk kadını hem de sosyal yaşama ait diğer gözlemleri tekrar incelemek üzere neredeyse 13-15 sene önce okuduğum helmuth karl nernhard graf von moltke'nin "moltke'nin türkiye mektupları" adı altında kitaplaştırılan mektuplaşmalarını tekrar okudum (von molkte hazretleri 1835-1838 yılları arasında ülkemizde yaşamış askeri bir danışmandır). artık o yıllardaki cahilliğimden mi yoksa kayıtsızlığımdan mı bilmiyorum, osmanlı toplumunun günlük hayatına dair daha önce dikkate almadığım çarpıcı tesptilere şahit oldum. hatta, busbeq'in türk kadını hakkında gözlemlerini neredeyse "kopya çekmiş" diyebileceğim kadar aynı satırlarla okuyunca şaşırmadım değil. bu derece olmasa da başka bir sefirin hatıralarında da benzer gözlemleri okuduğuma eminim (han melik sasani olabilir ama emin değilim).

    aralarında 300 yıl olmasına rağmen toplum yapımızın bu derece muhafaza edilmesi zaten başlı başına incelenmesi gereken sosyolojik bir olgu iken, her iki kişinin birebir aynı gözlemlerde bulunması, insan gibi sosyolojik değişimlere çok hızlı ayak uyduran bir canlı için ayrıca önem taşımaktadır. gerçi yazarların görevleri gereği toplumun alt sınıfları ile değil, paşa, vezir, kazasker gibi üst düzey bürokratlarla muhatap oldukları bir realite olarak karşımızda dursa da kadının topluma karşı davranışları ile özel hayatı arasında bu kadar uçurum olması pek normal değil. demek ki, osmanlı devlet düzeninde ne kadar baskıcı bir dini kurallar silsilesi hakim olsa da "türk" töresinin getirdiği kadına ait özgürlük alanı, çok kısıtlı bir alanda olsa bile devam ettirilebilmiş. çünkü her iki gözlemciye göre erkekler evin dışında ne kadar astığı astık kestiği kestik olsalar da evin içinin tek hakimi yine kadınlar olmaktaymış. zaten cariyelerle geçirilen zaman dışında, dini bir engel olmamasına rağmen tek eşlilik osmanlı elitinde oldukça yaygın bir ilişki şekliymiş. burada kadınların, en azından eğitimli ve elit ailelere mensup olanların "birey ve karakter" olarak bir şekilde hayatın içinde yer tutmaya çalıştığını anlamaktayız.

    tarih, gerçekten çok zevkli ve olağanüstü bir laboratuvar.

  • sultangazi'nin tüm kahvehanelerine girip "ulen bu nasıl albüm?! siz king gizzard & the lizard wizard'ın daşaklarını yiyin daşaklarını" demek istiyorum. lakin grubun adını söylerken teklerim, söyleyemem, belki rezil olurum diye endişe ettiğimden bunu yapamıyorum. yoksa yaparım. işin özeti; nasıl öveceğimi bilemiyorum. öylesi güzel, öylesi tadından yenmez bir albüm olmuş.