• film ekimi 2011 kapsamında gösterilen izlenesi filmlerden biri.

    --- spoiler ---
    hayatı boyunca erkeklerden hoşlanan hal *, yaşadığı dönem itibarıyla akıl hastası olarak görülmekte ve toplumdan dışlanmaktadır. georgia * hal'a aşık olur ve durumunu bilerek ona yardımcı olacağını söyler, 1955'te evlenirler ve bir çocukları olur ki bu oliver'dır. ancak müze müdürü olan baba eve olabildiğince az gelen biridir, otoriteyle ve toplumun kurduğu saçmasapan kurallarla derdi olan georgia'nın ise en yakın arkadaşı hiç yanından ayırmadığı oliver'dır. sonra bugüne geliriz georgia kanser olup ölür ardından 75 yaşındaki baba gay olduğunu itiraf eder ve artık kimliğini saklamadan yaşayacağını söyler hatta erkek arkadaş aramak için gazetelere ilan verir. bir süre sonra genç sevgilisi andy ile birlikte yaşamaya başlarlar ama kısa süre sonra ona da kanser teşhisi konur ve ölür. babasının ölümünden sonra içine kapanık karakterimiz oliver partide tanıştığı anna ile çıkmaya başlar. anna, 1 ay sonra şehri terkedecek bir aktristir, onun da babasıyla sorunları vardır. oliverın bir geçmişe bir bugüne gidip gelen hikayesinden anlaşılır ki geçmişte annesinin ve babasının mutsuzluğunu izleyerek büyümüş oliver, onların kendisi yüzünden birarada yaşamak zorunda kaldıklarını ve hayatlarını mahvetmelerine yol açtığını düşünmüştür. bu yüzden sevdiği insanları olabildiğince çabuk terkeder ki ona mahkum kalıp özgürlüklerini kaybetmesinler, bunu hayatında alışkanlık haline getirmiştir ta ki kendisi gibi biriyle karşılaşıncaya kadar.
    bir de oliver'ın 150 kelimeye kadar ingilizce anlayabilen köpeği arthur var ki, o da film boyunca oliver'ın yanından hiç ayrılmıyor. oliver ve arthur'un ayrılmaz birlikteliği ve yanlızlıklarını paylaşmaları da oliver ve annesinin durumunun kopyası gibiydi. *

    --- spoiler ---
  • izleyince çok sevdiğim, henüz insanlar tarafından keşfedilmemiş film. bahsettiği tarihleri fotoğraflarla anlatma tarzına bayıldım.
  • film adıyla müsemma. yeni başlangıçları, başlamaya çalışanları, ölüm ve aşkın başlattığı yeni hayatları, karakterlerin bu yeni hayata alışma çabasını anlatıyor. "yeni hayatlara başlamak mı, vazgeçip gitmek mi, kalıp mücadele etmek mi?" sorusunun cevabını arıyor.
    filmdeki kırılma noktaları öyle abartılı şekilde işlenmediği için film durgun gelebilir. ama filmin içine girince hikayedeki büyük olayların etkisi izleyiciye de geçiyor.

    --- spoiler --

    oliver'in freud kılığında katıldığı maskeli baloda anna ile ayna karşısına geçip maskelerini çıkarıp tanıştıkları sahne ne müthiş bi tanışma sahnesiydi.

    -- spoiler --

    ayrıca christopher plummer bu oyunculukla oscarı almasın da kim alsın?
  • “yeni başlayanlar için aşk ve ölüm” derken, masasına oturan izleyicileri tam olarak doyuramayan film. ama yeni başlayanlar için hazırladığı başlangıçlar menüsü de hiç fena değil, tadına bakmalı.

    ölümcül bir hastalıkla*, aşk’ın birbirinden sürekli rol çaldığı ve aslında birbirlerine ne kadar benzediklerini anlatan bir film, en azından bana öyle göründü. diğer yazılanlardan hareketle, “sadece bana mı böyle seslendi bu film?” diye düşünmedim değil. ama, size de aktarınca filmin bana neler anlattığını, hak vereceksiniz, biliyorum.

    “hem ölümcül bir hastalığın hem de aşkın evrelerine, geçtikleri yollara bir bir bak. beklenmedik bir anda yakalanıyorsun ikisine de, ne yapacağını bilemiyorsun farkedince, herkese anlatamıyorsun hemen, belki kabullenemiyorsun, hep onu düşünüyorsun, belki çok korkuyorsun, umudu (mümkünse) ayırmıyorsun yanından, başaracağım diye tekrarlar yapıyorsun kendi kendine hep. pes etmek mi? işte o tamamen sana kalmış; hem aşkta hem de hastalıkta. nasıl olsa çabalamanın bir faydası yok, her şey bitecek diyerek, teslim bayraklarını çekip, vazgeçmek sana kalmış. o seni bitirmeden, senin kendini oturduğun yerden tüketmeye başlaman, yine sana kalmış. ya vazgeçip gidersin ya da tadını çıkarırsın hala sahip olduklarının; çektiğin acının da mutluluğun da, yaşadığın hüznün de sevincin de, hissettiğin kederin de keyfin de. bir gün her şey son bulur mu? olabilir. ama bırak bulacaksa bulsun, şuan devam etmiyor musun hala, nefes almaya da aşık olmaya da? ve sorarım sana; kim son nefesine kadar aşık olmayı istemez söyle bana?”

    evet, böyle konuştu film benimle ve hem aşk’a hem de ölüm’e adanmış olduğunu düşündüğüm bir replikle bal çaldı ağzıma;

    oliver: neden insanlara kefeni yırttığını söylüyorsun? kanserin dördüncü evrede.
    hal: göründüğü kadar kötü değil.
    oliver: baba, beşinci evre diye bir şey yok.
    hal: bunun anlamı o değil.
    oliver: öyle mi, neymiş peki?
    hal: sadece bundan önceki diğer üç evreyi geçtiğini gösteriyor.
  • izlemeye başlamadan önce, çerezlik şöyle bir bakıp geçmelik olduğunu düşündürten türden bir film. tabi bu işin önyargı kısmı.

    ders çalışırken insanın başına gelir ya, çok aşina olduğu tarzda bir soru çıkar karşısına ama kendisini verip bir türlü çözemez ne istenildiğini anlayamaz. bu film başlamadan evvelki önyargılarımdan olsa gerek, uzun bir süre bu duygularla baktım ekrana. anlatış biçimini benimseyip hikayeye girdikten sonra ansızın evin içine dalan araba farı gibi aydınlattı. ewan mcgregor'un başarılı oyunculuğunun yanında, anlatılış tarzının orijinalliği de kişiyi içine hapseder cinsten. açıkçası uzun zamandır böyle bir film izlememiştim. replikler, minik resimler ve bilhassa melanie laurent'in mimikleri.

    filmlerden kesin bir sonuç çıkmasını bekleyen, açıkça bir şeyler anlatması gerektiğini savunan ve en ufak detayların bile önem değil ağırlık yarattığını düşünen kişilerce izlenilmesi halinde hayalkırıklığı yaratacaktır. yok eğer hayal kurmak, gerçeklik ve rüya arasında gidip gelmek niyetindeyseniz bir nebze olsun iyi gelebilir. bunun yanında hoş bir oyunculuk performansına da tanık olabilirsiniz.
  • bazen, yaşadığın hayatta aynı dili çok iyi konuşmak, maharet olmaktan çıkar. binlerce sözcüklük kelime haznen, bir bakmışsın döngüye girmiş, bir bakmışsın hep aynı sözcükleri söylüyor, bir adım ileri gidemiyorsun. sıkıcısın ve sıkılmışsın. hayatının işte bu çok kritik bir anında, çok iyi konuştuğun bir dili bırakmak gerektiğini, aynı dili çok iyi konuşmayan bir kadın ve bir erkeğin ilişkisini anlatarak gösterir bu film (bunu film mi sana gösterir, sen mi film sayesinde bu gerçeği fark edersin, aslında onu tam bilmiyorum. pek de mühim değil zaten).

    bu filmde görürsün ki, bazen sözcükleri daha az kullanmak, insanın başka bir evrende geliştirdiği ve pek de tanımadığı yeteneklerini ortaya çıkarmasına yardımcı olur. çok kısa birkaç cümle sayesinde, karşındakine aşık olabileceğini hatırlarsın. zaten aşıksan, daha da çok aşık olabileceğini. konu birlikte susmak değildir de, birlikte başka ve yeni bir dilin mümkün olduğunu hatırlamak ve o yeni dilin olanaklarını araştırmaya başlamaktır. birlikte geçirdiğin uzun zamana rağmen ve hatta uzun zaman sonrasında, ilişki içinde tekrar ve hala beginner olabilmektir.

    bu film kafa açar. ve muhtemel ki tıkanık ilişki yollarını da...
  • mukemmel quote'lara sahip en guzelinden iliski/ler & hayat filmi. bir yandan en mutlu hayatini son dort senesinde yasayan baba (ve de omru boyunca topluma uyum saglamaya calisip mutlu olamayan...), bir yandan mutlulugu hic yakalayamamis, ya da mutluluktan -korkudan- hep kacmis ogul ve onun asiri benzeri hatunumuz...
    hep "mutlu son" olayina soru isaretim olmustur; e sonucta hayat devam eder, farkli mutsuzluklar yasanir hayatta/iliskide vs. nasil mutlu son oldugu iddia edilebilir ki bir filmde... diye... bu filmin sonu; soru isaretimle bitmis gibi. yonetmen/yazarin beynini yirim.

    --- spoiler ---
    filmin en sonundaki diyaloglardan sonra bir de filmin adi "beginners" yaziyor ki; iste o da muthis olmus. ciftimiz "ya bismilla" bi deneyelim, bi baslayalim bakalim hakikaten yurutebilecek miyiz diyor bir nevi. korkuyorlar yurumeyebilir diye ama ikisi de kendi melankolik korkularini bir yana birakip yine de deneyelim diye dusunuyorlar.
    --- spoiler ---

    ah be, filmle insan kendini bagdastirdikca daha azap dolu bir film oluyor. dram & komedi janri da zaten hep en tehlikelisi olmustur. pure* dram olsa yardirip dram izliyorsun ok de yer yer siritip yer yer derin drama bogulunca insanin duygulari daha bi alt ust oluyor. eferin, hafiften bir altum ustum ebe olduk.

    filmden super quote'lar; buyrunuz... her quote database'ine lazim...
    --- spoiler ---
    girl: that's a tree.
    boy: yeah.
    g: and cars.
    b: uh-huh.
    g: another building like this one.
    b: right.
    g: people in the building like us. half of them think things will never work out. the other half believe in magic.

    g: l used to love hotels. but now l'm always in a new apartment or in another hotel somewhere.
    b: how do you keep hold of friends? or boyfriends?
    g: makes it very easy to end up alone. to leave people.
    b: you can stay in the same place and still find ways to leave people.
    g: you are like that? lt's what you do? so, we are the same?
    b: yeah, l guess so.

    g: you've lost so much. what if l can't make it further?
    b: lf this is too much, then we should just stop. (ollver slghs)
    g: (crylng) wait, wait. wait, wait, wait. l don't wanna stop.

    g: you look so unhappy.
    b: well, are you happy?
    g: here? maybe l'm not perfect at it. l don't really know what l'm doing. but l wanna be here.
    (inaudible)
    b: l don't know, anna. l don't think this is what l'm supposed to feel like.
    g: okay.

    dog: we knew it wouldn't work, even before meeting her.

    b: maybe because i don't really believe that it's gonna work. and then i make sure that it doesn't work.

    b: she lived here and here and here and here. she had three serious relationships. she left all of them. i had four serious relationships. i left them, too. or let them fall apart. we didn't go to this war. we didn't have to hide to have sex. our good fortune allowed us to feel a sadness that our parents didn't have time for, and a happiness that i never saw with them. we didn't know how we learned the stories in our heads, but sometimes they stop running and i can really see anna's eyes in 2003. her ears. her feet. this is what it looks like when she says, ''i love you, '' in 2003. this is what it looks like when she cries. when she tells me there's always a new empty room waiting for her. they used to make her feel free. now they make her feel the opposite of free.

    father: you always wanted to hold my hand when you were little. l couldn't, you know. l was afraid it would look funny. l wanted to be close, you know, and my father certainly was never close with me. god, l hope l wasn't like that.

    b: what happens now?
    g: l don't know.
    b: how does that work?
    "beginners"
    --- spoiler ---
  • superman saksocularının, gotham götleklerinin ve kurtlar vadisi figüranlarının anlayamayacağı duygusal, gerçekçi, farklı bir film. bayıldım.
  • eğer sevimli filmler diye bir kategori varsa, bu film için gönül rahatlığıyla "son zamanlarda izlediğim en sevimli filmdi," diyebilirim.
  • gayet guzel olmus olan filmdir. kizla erkek, erkekle baba, baba ile erkek arkadasi, baba ile anne, anne ile ogul; tum bu iliskiler, oncesi, sonrasi ve etkileri icice guzelce gecirilmis, yormadan, sikmadan hatta bilakis cok da eglenceli birsekilde anlatiliyor, hem de gecmis ve gelecek arasinda durmadan gidip gelerek... cok keyif aldim cok.

    --- spoiler ---

    oliver'in kendi duygusal prosesiyle paralel karalamalari, super akilli ve sevimli kopek arthur, arka arkaya sirali imajlarin kullanildigi anlatimlar, grafiti sahneleri ve daha nice kendine munhasir elementleriyle bu filmi tekrar izlenecekler listesine almakta biran bile tereddut etmiyoruz. evet.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap