• (bkz: bekar)
  • hiçbir şey yemeyip, sürekli bulaşık yıkamaktır.
  • evli olanların olduğu ortamlarda ikinci sınıf insan muamelesi görmenize neden olur. bugün bunu gördüm.

    çok samimi olduğum 10 yıllık arkadaşımın evine oturmaya gittik başka bir arkadaşlar. evlendikten sonra ilk defa gidiyorum evlerine. benimle birlikte gelen arkadaş(evli) bizim ortak arkadaşımız eve en fazla 4 yıllık arkadaşımız. çay servisi yapılıyor, önce bu evli çifte servis yapılıyor. yemek servisinde öyle, kahve servisi yapıldı aynı durum. en son tatlı servisinde de önce onlara servis yapılınca dayanamadım patladım; ben senin daha samimi arkadaşınım, neden her şeyde ikinci plana atılıyorum. en çok beni seveceksiniz en çok bana ilgi göstereceksiniz, en çok bana soracaksınız deyip erol büyükburç moduna girdim. ben böyle söyleyince çok şaşırdılar. her şeye bir bahane buldular. sen kahveyi orta şeker içiyorsun bu yüzden seninkini ayrı yaptık getirdik, çayı da sen odada diğerlerine göre uzak noktada oturuyorsun bu yüzden önce onlara verdik... felan. tabiii ben bunu yemedim. bir dahaki sefere evlerine giderken eskort kız tutacam ve eşim diye tanıtacam. onlar iyi rol yapıyorlarmış*
  • bizim birine canımız sıkılınca , ya da çok hoşumuza giden bişey olduğunda arayıp derya'nın candan'ın beynini sikmemiz gerekiyo, canımızı sıkan kişinin dedikodusunu yapıp kendimize "ay sen haklısın tabi, takma o salağı kafana " diye yandaş toplamamız gerekiyo...
    erkekler öyle mi, bi pes atıyo, 2 bira içiyo, geçiyo adamın siniri.

    hal böyle olunca okul zamanlarında 7-8 kişilik sabit arkadaş çevresine sahip olmak iyi bişeydi. sonuçta canın sıkılıyo, birine dert yanacaksın, arıyosun biri stajdaysa, öteki mutlaka müsait. biri dersteyse öteki mutlaka

    -ay bişey yapmıyorum öyle tv de... ay boşver nooldu? modunda...
    anlatıyosun rahatlıyosun. ohh miss.

    yıllarca bunun ekmeğini yedim allah var ama seneler geçince o okul bitince değişti herşey...

    zaman ilerliyo, birileri evleniyo, çoluğa çocuğa karışıyo...sen yok kariyer, yok iş, yok ay bu işte mutlu değilim ben bi de şu işi deneyeyim, doktora yapayım, hah şu da geçsin hah bu da geçsin derken. bi bakıyosun herkes evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış, sen? kız kurusu diye bi tabela yaptırıp boynuna asacaksın nerdeyse.
    olsun amk ben de bi sürü şey yaptım diye veriyosun gazı içerden.. teker teker herbirinin düğününe gidiyosun. önceleri takmıyosun kafana... mutlu oluyosun. 2 ay içinde 4 kere kına yakıyosun, göbek atıyosun. şahitler gelsin diyolar, kırıta kırıta gidiyosun o nikah masasına...herşey güzel.

    sonra boka sarıyo zamanla. amk alışkanlıkların var,

    çok komik bişey olmuş, hah bunu ben aslı'ya anlatıyım diye bi heves arıyosun
    -ay tam oğlanın altını ...ya ben seni arıyım mı?

    canın sıkılmış, dur gülşah'ı arıyayım o bana akıl verir ,
    -yaa tatlım evlilik yıldönümü diye, paris e geldik biz. yaa süpriz yapmış ilker bana... ay şimdi tam da şeye geldik, ben seni arıyım tamam mı ...

    terfi alıyosun. onu arayamam bunu arayamam hah deniz köklü feminist. zamanında kızım kazandım da ben bu ikinci okulu ne ara okuycam diye ağladığında, -herkesden önce ben gebertirim seni demiş... okunacak o okul. itmiş dürtmüş...kalkmış seni sürükleye sürükleye kayıt yaptırmaya götürmüş..

    deniz "ben sikimin müdürü oldum" demek için arıyorum.
    -deniz çığlık çığlığa "aaaayyyyyy inanmıycaksın bende birazdan seni arıycaktım, bombaya hazırmısın,
    +o.0
    -gökhanla bodruma yerleşiyoruz biz. bebek geliyo ya. gökhan dedi ki orda büyüsün. ailesinin yanına gidiyoruz....
    +yaaa... gerizekalı mısın sen? o doktorayı boncuk dükkanı açmak için mi yaptın, osman hoca senin anandan emdiğin sütü burnundan getirirken her gece ağlamalarını boşuna mı dinledim ben? denmiyo tabi.
    +canım ya. ciddi misin? süper ya.. ayyy bi kapımız olu bodrumda bak diyosun.
    çünkü iyi bi kız arkadaş olmak bunu gerektirir.

    bunla bitiyo mu?bitmez! zaman geçtikçe daha boka sarıyo.
    hafta sonu oluyo, o kız grubunun kocalarının ya da müstakbel damatlarının yedi düvel kuzenleriyle gizli saklı bir araya gelmen gerekiyo.

    -bu akşam bize gelsene, kız kıza oturur sohbet ederiz, görkem de arkadaşlarıyla dışarda...
    şarap açılıyo, tam iç dökme partisi havasına giriliyo, çingir çingir kapı açılıyo.

    - ayy aşkım erken mi geldiniz, ayy mustafa sende mi geldin, ne iyi yaptın... ya gel tanıştırıyım bak kim var ...
    anan var! anan...

    evlencez ayağına hazırlıklara başlıyolar ya...hiçbirimizin haberi yok da, bunlar yok tahlil yaptırcaz yok nikah için gün alcaz filan diyolar. orda bunlara "bekar arkadaşlarınızı evlendirme sanatı" diye bi ders veriyolar bence.

    bi de nikah da kadınlar o deftere imza atarken gizli bi anlaşmaya imza atıyolar .. en az 3 bekar arkadaşınız da evlenecek gibi bi kota var. kabul etmiyolarsa evlendirmiyolar bunları. bu kadar evlilikten şikayet ederken bi yandan da niye habire birilerini başgöz etmeye çalışsınlar yoksa...ben başka bi açıklamasını bulamadım...

    aynı durum çocuk sahibi olanlar için de geçerli. çocuk doğuruyolar,
    -yaa 20 kilo aldım, halen veremedim şu göbeğe bak!

    -yaa 2 gündür uyumuyorum, alya da bi gaz bi gaz çıkartamıyo da... öldüm yemin ederim...

    şikayetin biri bin para ama , hayırlı olsun deyince kaşı gözü belerte belerte
    -eee hadi sende sıra artık.. diye dürtüklüyolar. kotası var bunun da demek ki. yoksa insan bunca acı çekerken başkasına hadi sen de yap der mi. "sizi hamile bırakıcaz ama en az üç kişiyi daha hamileliğe ikna etmeyi garanti edeceksiniz" diye iniyolar yukarıdan. besbelli bişey.

    az önce bi arkadaşım yazmış gene facebook a. "6 yıllık iş hayatımda nihayet mola verdim :)) kendimi huzurlu ve mutlu hissediyorum çünkü kuzularımla daha çok vakit geçireceğim anneliğimin tadını çıkaracağım"
    aynen copy -paste. smiley 2 tane gülücüklü. çok mutlu yani.
    "15 sene okuyup , 6 yıl amk!çok çalışmışsın yelizcim!" diyemeyip," hadi darısı 3. kuzuya" diye yorum yapmış herkes. acı...

    bi de bunun aile tarafı var. allah var annemden hiç işitmedim. kendi de anarşik yapıda olduğundan yaşı ilerledikçe anneanne olma hormonları artsa da ses etmiyo, edemiyo belki de. ama bi anneanne var ki ...
    +nereye?
    -selenin düğününe gidicem,
    +selen mi? ay buraya gelen kız değil mi o... kara üzüme benzeyen. o da mı koca buldu?
    -ya zaten okuldayken vardı bi sevgilisi onunla işte ev..
    +ben ölüp gidicem, senin bebeğine dua edemeden. mürüvetini göremeden...
    -annaanne başlama gene yok
    +benim kaderim zaten... şu tansiyon aletini getir bi.
    sen git düğüne. biz annenle elimiz böğründe bekleyelim böyle. eksik eksik...

    bunlar bi örgüt. bildiğin tehdit hatta. güçlenerek büyüyolar. evlenmeden, o yetmez! evlendikten sonra da çocuk sahibi olmadan kurtulamıycaz bunların elinden. tüm bunlardan anladım ki koca bulunan bişey. öyle seviyim kanım kaynasın , hah bu adamla evlenilir diyim filan. hah kısmetim bu adamdaymış...bunlar hep faso fiso... sonunda dayanamayıp diyosun işte... kaç para lan bi koca? parası neyse vereyim alayım kurtulayım bunların dilinden. az huzur.

    zordur.
  • "değişen durumlara göre bazen çok iyi, bazen çok kötü bulduğum bir medeni halim var; bekarım."
    murathan mungan
  • sürekli bebek haberi veren tanıdıklar sayesinde daha da zorlaşır.
  • bir sevgiliniz olmamasının size kazandıracağı 12 şey

    gözlemlediğim kadarıyla artık başı bağlı olmak değil bekar olmak, özellikle erkekler için çok daha fazla tercih ediliyor. hiç kimseye bağlı olmamak ve sorumluluklardan uzak dilediğince yaşamak daha cazip geliyor insanlara. yukarıdaki yazıdaki ikici ve dördüncü maddelerin özellikle önemli olduğunu düşünüyorum.
  • hayata başlamamış olmakla eşdeğer bulduğum şeydir.
  • bugün bir kez daha şükretmeme sebep olan durum.

    abi iyi ki bekarım iyi ki!
    hep bunu laf olsun diye söylerdim ama bugün gerçekten şükrettim bunun için.

    bazen acaba evlenmek mi doğrusu derdim ama bugün ne kadar şanslı olduğumu gördüm.

    tamam ilerde yaşlandığımda bakanım olmamasına razıyım, varsın çocuğum da olmasın, anne vasfım da eksik kalsın. kocam olmasın ben razıyım. bugün bir kez daha gördüm ki evli olup dert sahibi olacağıma bekar kalayım sadece kendi hayatımdan sorumlu olayım yeter.

    hayat benim. yaptığım, yapacağım, başıma alacağım bela ya da güzellikler "benim" olacak. hiçbir zaman benim dışımda başka birisinin yarattığı problemlerle uğraşmayacağım.
    iyisiyle kötüsüyle bu hayat "benim" olacak. hatama da ben katlanacağım sevabıma da ben katlanacağım.

    hiçbir zaman "kocam" dediğim ya da "çocuğum" dediğim insanlar yüzünden yahut da belli bir yaşımdan sonra hayatıma dahil olan "kocamın ailesi" yüzünden üzülmeyeceğim, dertlenmeyeceğim, sorun yaşamayacağım.

    maddi problem yaşayacaksam kendi maddi problemim olacak. türlü hayallerle evlenip belli bir noktada "dan" diye "biz ne hale geldik?" sorusunu sorar vaziyete gelmeyeceğim.

    herkes ama herkes, o en büyük aşklar bile sönmeye, bitmeye, tükenmeye mahkum ama 1 yıl sonra ama 10 yıl sonra.
    türlü emekler verip evleniyorlar özellikle kadınlar çok çok fedakarlıklar yapıyorlar, çocukları oluyor, o çocuğun her şeyi ile nihayetinde o kadın ilgileniyor. yıllar sonra ise evliliklerinin maddiyattan ibaret olduğunu, kocasının türlü türlü düşünceleri olduğunu, yalanı dolanı öğreniyorlar. bırakıp da gidiyorlar mı? tek engel o çocuk oluyor işte. aşkınızın meyvesi olsun diye doğurduğu çocuk o iğrenç adama tahammül etmesine sebep olan tek şey oluyor.
    nerden nereye diye soruyor kadın.
    nereden nereye?

    değdi mi peki?
    evlendiğine, o adamı çektiğine, yıllar boyunca o adama emek verdiğine, üzüldüğüne değdi mi? sevişmelerin, yaşadığın o günler, geçerdiğin mutlu zamanlar için değdi mi bunca acıyı çekmen? söyleyeyim ben değmedi.

    tek elinde kalan çocuğun oldu. ha tamam iyi ki oldu! allah uzun ömür versin sağlık sıhhat versin.

    ama bir evlilik bunca kahra değdi mi?
    hayır!

    bakıyorum en ideal çift diyebildiğim çift bile saçma sapan sorunlarla, üzüntülerle uğraşıyor. aşk nerde?

    aşk geçim sorunlarının, iş-ev trafiğinin, akrabaların, "senin ailen/"benim ailem" çatışmasının, çocuğu yetiştirme telaşının arasında kaynayıp gitti. ruhuna fatiha yani anlayacağınız.

    o zaman neden evlilik peki? manyak mısınız?
    bekar kalın. öyle anlaşamazsak boşanırım diye atıp tutmayın. bekara karı boşamak kolay tabi. olmuyor işte öyle ha diyince. bunu yakınen tanık olunca anladım. en modern, kendi ayaklı üzerinde duran bir kadın bile çocuk olduktan sonra eyvallah diyerek ayrılamıyor. acı çekebildiği kadar, üzüldüğü yere kadar üzülüyor, ta ki inceldiği yerden kopmasını bekliyor. eee?

    bir hayatımız var bakın sadece bir hayatımız. milyonlarla ayakkabımız olabilir, sayamayacağımız kadar çok eşyamız olabilir, bir sürü paramız olabilir. her şeyin yerine başka bir şeyi ikame edebiliriz. ama elimizde sadece bir hayat var. başka bir tane bulamayacağız. o da geçip gidiyor geri gelmemecesine. ve biz bu hayatı ileride ne olacağını bilmediğimiz kadınlar için erkekler için heba ediyoruz. büyüdükten sonra kendi ayakları üzerinde durduktan sonra çekip gidecek "evlatlarımız" için türlü sıkıntıya katlanıyoruz. değiyor mu?değmiyor.

    o sebeple.. iyi ki evli değilim.
hesabın var mı? giriş yap