• bir öykü...
    ***
    sonrasını bilmiyorum. yeni yıla kadar, önümdeki günlerde ne yapacağım? zaten sonrası, olmayabilir de. iyi de neden yeni yıla kadar bekleyeceğim? açıkçası sebebini bilmiyorum. sadece biraz daha süre tanıyacağım kendime. ve yılbaşı şık bir dönüm noktası gibi görünüyor. elbette klişe. ama yine de şık.

    öncesini biliyor muyum? bugüne kadar, geride kalan onbinden fazla günde ne yaptım ki? kanıtlara bir bakmak lazım. önce bedenim. sağlıklı sayılırım. dişlerim biraz problemli ama herkesinkinden çok da farklı değil. içkiden kaynaklı göbek de mevcut. karaciğeri biraz zorladım galiba. neyse ki o beni zorlamıyor. saçlar gitti gidicek. ama dert değil. kısa kestiriyorum artık. fazla göze batmıyor. ve tabii akıl sağlığı. bir takım badireler atlattım ama hala ayaktayım. kanıtlara bakmaya devam. insanlar? kan bağım olmayan hiç kimse yok şu an etrafımda. onların sayısı da iki elin parmaklarını geçmiyordur. belki de geçiyordur. saymaya üşendim şu anda. kısacası tek başıma, kendi başıma kurduğum bir bağ yok kimseyle aramda. arkadaş bayağıdır yok. ve asıl önemlisi kadın da yok. kadınsız olma durumu... kısa bir süredir böyle bu. toparlarsam, o kadar da acınası bir durumda değilim: nihayetinde hiç arkadaşım yok, kadınım da yok. acınası mı? eminim ki benden daha kötü durumda olanlar da vardır. mesela hem arkadaşı hem de kadını olan ama ikisini birarada çığlıklar atarken yatakta yakalayan biri! böyle biri mutlaka vardır di mi? yakınmaya gerek yok kısacası. zaman zaman sıkıldığım oluyor elbette. insan aradığım, bulamadığım. her şeye rağmen koparttığım bağlardan pişman değilim. en azından başımı ağrıtacak kimse de yok. zaten kendi kendine ağrıdığı oluyor, bu da bana yeter. kanıtlar, kanıtlar... tüzel kişilerle ilişkilerim ne alemde? üniversite... sonuna koyduğum üç noktadan anladın umarım. bir kaç nokta da sen ekle. sakız gibi, demeye getiriyorum. çekiyorum, çekiyorum ve uzamaya devam ediyor. bir yerde kopucak ama dur bakalım. ya devlet! beni fazla sevdiğini sanmam. ne de olsa sistemin bir parçası olamadım henüz. ama para kazansam vergilerimi öderdim, emin ol. daha fazla ayrıntıya girmeyelim. devlet babayı kızdırmayı hiç istemem. başka ne var. aha! telefon operatörüm var tabii. uzun zamandır kontör almam gerektiğine dair mesajlar yolluyorlar. 'sayın abonemiz' diye başlıyorlar, 'bak kontör hayatın anlamıdır aman ha' diye devam ediyor. bir süre daha almayıp ne tür mesajlar atacaklarını görmek istiyorum. düşündüm de bu kanıt mevzusu sıkıcı olmaya başladı. topluca halletmek lazım bu işi. bir yandan hayata tutunmaya çalışıp bir yandan kendi yolumu çizmeye çabaladım kısacası. dinledim, izledim, okudum, seviştim, konuştum, gezdim, bazen oturdum bazen kalktım, bazen koştum bazen duruldum, hayatın anlamını buldum, ve ne bulduğumu unuttum, hayatın anlamını buldum, ve sonra kaybettim. yoruldum. biraz dinlenip tekrar yola koyuldum. bir süre sonra trafiğe takıldım. boğaziçi köprüsü yolunda. o köprü sanki kendi kişiliğimi bulmak için geçmem gereken yermiş gibi geldiği için inatla dura kalka ilerledim. köprüden önce son çıkıştan sapmadım. ve sonunda köprünün tam üstünde trafik kilitlendi. biraz beklemenin ardından motoru susturup, kapıyı açtım ve yürümeye başladım. anahtarı aracın üzerinde bırakmıştım. artık ihtiyacım olmadığını farketmiştim. ve köprünün sonuna doğru trafik birden açıldı. arabalar hareket etmeye başlayınca can havliyle kendimi kenara attım. biraz dinlenmenin iyi geleceğini düşünerek manzaraya karşı bir sigara tüttürmeye karar verdim. paketten bir dal alıp dudağıma kondurdum. cebimden çakmağımı çıkardım. tam çakmak üzereyken sert bir rüzgar esti. dengemi sağlamaya çalışırken çakmak elimden kaydı ve köprüden aşağı düştü. etrafta kimse yoktu. bir sürü sigara ve ben. muhteşem bir hayat...

    o an ihtiyacım olan tek şey lanet bir çakmaktı. kibrit de işimi görürdü. ama ne kibritim vardı, ne de çakmağım. ben de yapmam gerekeni yaptım. çakmağımı bulmak için aşağı atladım.***
  • birinci köprü ya da boğaziçi köprüsü, istanbul asya ve avrupa yakasını birleştiren iki asma köprüden biri. diğeri ise fatih sultan mehmet köprüsü.

    boğaziçi köprüsü avrupa yakasında ortaköy'den, anadolu yakasında ise beylerbeyi'nden iki kıtayı birleştirir.

    bu entry'yi özellikle bugün yazdım, çünkü 40 yıl önce bugün boğaziçi köprüsü'nün yapımı tamamlandı. 30 ekim 1973 yılında.

    boğaziçi köprüsü'nün inşaatına 20 şubat 1970'de başlanmıştı ve köprü 30 ekim 1973'de açılmıştı. yani tarihte bugün boğaziçi köprüsü'nün açılış günüdür. o zamanlarda boğaziçi köprüsü dünya üzerindeki en uzun 4. asma köprü idi. bugün ise dünya üzerindeki en uzun 21. asma köprü.

    köprü'nün yapılması ile ilgili karar adnan menderes tarafından alındı, köprünün yapımı için 1968'de, bir ingiliz şirketi olan freeman fox & partners şirketi ile anlaşma imzalandı. bunun yanı sıra içinde enka'nın da yer aldığı başka şirketlerin de inşa aşamasında katkısı oldu.

    şubat 1970'de inşasına başlandı, cevdet sunay zamanında...

    30 ekim 1973'de fahri korutürk ile yapıldı boğaziçi köprüsü'nün açılışı. 29 ekim'de normal cumhuriyet bayramı kutlamaları yapıldı. aynı güne denk gelmedi, getirilmedi.

    o zamanlarda cumhuriyet'in 50. yılı kutlanıyordu. bugünlerde ise 90. yılı kutlanmaya çalışıyor. kutlanamıyor çoğu zaman.

    köprünün yapılması ile de ne cevdet sunay ne de korutürk kahraman ilan edildi... hizmetti bu... ayrıca başkalarının başlattığı işin sadece inşaatını yaptırıp bu kadar övündüler mi bilemem...

    bügün ise kutlama ile eş zamanlı açılış vs. oluyor, hükumet katılamıyor. bir gün bile ertelemiyorlar açılışları... açılışlarla cumhuriyet bayramı kutlamaları çakışıyor. halk kutuplaşıyor... recep tayyip erdoğan fatih sultan mehmet ile, mustafa kemal atatürk ile kıyaslanabiliyor, önceden planlanmış bir projeyi hükümeti zamanında bitirdiler diye...
  • istanbul'un ilk ve en şımarık evladıdır. boş gezenin boş kalfasıdır. 34 yaşına gelmiştir halen para istemektedir.
  • sag tarafı asyaya
    sol tarafı avrupaya
    alt tarafı özgürlüğe gider
  • isminin 15 temmuz şehitler köprüsü olarak değiştirilmesini kabul etmediğim köprüdür. 1. köprüdür, boğaziçi'dir ama 15 temmuz şehitler köprüsü değildir.

    nedeni basit: ülkenin mezarlığa dönüşmesine karşıyım!
  • el kadar çocukların işkence ile öldürüldüğü köprü..

    unutanın kalbini sikeyim.
  • gideri var..
    o bacaklar varya bacaklar, sütun gibi mübarek..

    ama giren çıkanın haddi hesabı yok arkadaş..
  • boaziçi ve fatih sultan mehmet köprüsü bana hep vergileriniz yol, köprü,elektrik ve suya gidecektir lafını hatırlatır. köprü bizim vergilerimizle yapılmışsa neden geçerken para ödemek zorundayız sorusu her geçişte aklıma gelir...
  • asya ile avrupa kıtalarını birbirlerine bağlaması itibariyle eksra anlamlanan köprü. ne var ki bu zavallı köprünün tek suçu bizim gibi turizm özürlü bir milletin elinde bulunmasıdır. zira bizler bu inanılmaz doğa harikası üzerine kurulu köprü sanki dünyanın her ülkesinde standart bulunurmuş gibi köprünün bir ucuna asya kıtasına hoş geldiniz öbür ucuna da avrupa kıtasına hoş geldiniz diye siktiriboktan tabelalar koymakla yetinir, bi de millet intihar ediyo diye köprüyü yaya trafiğine kapatırız.

    oysaki köprünün yanlarına çok sıkışık olmayan bir iki metrelik tel örgü koyup (eğer bu köprünün dengesini bozar derseniz insanların "düşmesini" engelleyecek başka bişey koyun işte ne bilim), ardından bu köprüyü yaya trafiğine açsak türkiye ye gelen avrupalı turistler 10 euro bayılıp burada yürüyerek hayatlarının fotoğraflarını çekmek için birbirini ezerdi. köprünün yürüme yerlerinde tam ayaklarının bastığı yerlere bir ok koyup “buradan bakınca tam önünüzde rumeli hisarı durur. fatih sultan mehmet bu hisarı vıdı vıdı..” şeklinde açıklamalar ile ortalığın bir müzeye dönüştürülmesi dahi mümkün. köprü uçlarındaki boktan hoş geldiniz tabelaları yerine de dikilecek küçük kulelerde köprünün yapılış hikayesini anlatan mini fotoğraf sergileri ve boğaz manzaralı fotoğraf çekimine müsait mekanlar yaratılabilirdi. zaten avrupalı turistlerin boğaz manzarası gibi gerçek anlamda eşsiz ve kıtaları ayırması manasında da ekstra önemli boğaz köprüsünün bir benzerini görmüş olma , bizimkisini görünce de içine düşmeme olasılıkları yok.

    gerçi biz daha galata kulemizi turiste pazarlamaktan aciziz nerde kalmış boğaziçi köprüsü diye içimden geçirmiyo değilim.o yüzden bunlar türkiyede hayal olmaktan öteye geçemeyen durumlardır ve bundan dolayı malesef boğaziçi köprüsü benim için her gün üstünden geçip azami 1 saatimi heba ettiğim metal yığını olarak kalacaktır.
  • nükleer santral ihtiyaçmış gibi algılansın diye elektrik kesenler, köprü ihtiyaçmış gibi göstermek için de köprüyü bir yıl kaparlar tabii ki.
hesabın var mı? giriş yap