margaret atwood romanı olan kedi gözü daha ilk satırlarıyla büyüledi beni. zamanın bükülebilirliğine dair satırlarını diyorum. devamında da ne kadar güçlü bir roman olduğunu kanıtladı zaten: toronto'nun renksiz sokaklarında geçmiş bir çocukluk ancak bu kadar güzel bir romana dönüştürülebilirdi...
---
spoiler ---
peki ya cordelia? acaba ona ne oldu?
ve fakat cordelia'nın başını çektiği üç kızın küçük elaine'e psikolojik işkence yaptıkları kısımlarda ruhum daraldı resmen. o sayfaları içim tıkanarak okudum. sürekli hakaret görme, ne yaparsan yap kabahatli olma... ve ne uğruna, koskoca bir hiç! elaine'in o günleri unutmayı seçmesi öyle doğal ki... ya grace'in annesi kılığındaki yetişkin cadıya ne demeli? yetişkinlerin "kötü tohum" olarak gördükleri bir çocuğa yaptıkları zulüm (senden adam olmaz inancı) küçücük bir yürek için ne büyük bir yüktür! küçük elaine'in ondan neden bu kadar nefret ettiğini bütün kalbimle anlayabiliyorum...
bu kadar da değil: elaine'in erkeklere ve kadınlara dair yargılarını, kadınlara karşı duyduğu güvensizliği (iki yakın kadın arkadaş arasındaki o müthiş, o çok karmaşık, nefret ve aşk dolu o ilişkiyi!), erkeklerin dünyasında kendini daha rahat hissetmesini, ardından josef'le yaşadıklarını ve çaresiz bir genç kadınken susie'nin durumunun yaşattığı kırılma ile bu çaresizlik çemberinin dışına nasıl çıkabildiğini... her birini kendim yaşamış gibi anladım ve hissettim. hiçbiri benim kişiliğime, yaşam deneyimime uymayan duygular/düşünceler olduğu halde üstelik. atwood karakterini öyle incelikle işliyor, olayları ve duyguları öyle ustaca betimliyor ki, onu içtenlikle anlıyor ve rahatlıkla empati kurabiliyorsunuz. saygı duyulası.
ama... çok merak ediyorum, cordelia'ya ne oldu?
---
spoiler ---
adettendir; altını çizdiğim birkaç satırı paylaşayım burada:
"aşk insanın görüş gücünü bulandırıyor. ama bir kez soğumaya başladı mı, her zamankinden daha duru görüyorsunuz her şeyi. gelgit gibi bir şey. sular çekilince atılmış, batmış her şey ortaya çıkıyor: kırık şişeler, eski eldivenler, paslanmış konserve kutuları, kemirilmiş balıklar, kılçıklar, kemikler."
"ayrılmayı iyi beceririm. marifet, kendini dışarıya karşı kapatmak: görme, işitme. arkana bakma."
çok dingin, bolca hüzünlü, tam da kanada şehirleri gibi bir roman.