• metot oyunculuğu diye bilinen oyunculuk şeklinin zirvesi olan aşmış aktör. bu kavram onunla beraber çıkmamış olabilir ancak onunla birlikte ulaşılması zor bir seviyeye çıkmıştır. filmlere hazırlanırken yaptıklarını öğrenince insanın saygısının artmaması elde değil.

    - peter jackson tarafından kendisine defalarca kez aragorn rolü teklif edilmiş, ancak kabul etmemiştir.

    - gangs of new york filmine hazırlanırken rol için gerekli olan öfkeyi açığa çıkarabilmek için eminem'in 'the way i am' adlı parçasını her sabah düzenli olarak dinlemiştir. eminem'i dinledikçe ona karşı olan hayranlığının arttığını söylemiştir.

    - gangs of new york filminde oynadığı bill the butcher(kasap bill) karakteri için profesyonel kasap dersleri ve bıçak atma dersleri almıştır. kasap bill gerçek bir kötü adam olduğu için day-lewis, filmin çekildiği roma çevresinde dolaşır ve rastgele yabancılarla kavga ederdi. aynı zamanda 19.yy'ı yansıtmadığı için mont giymeyi kabul etmemiştir. soğuk havaya rağmen ince dönem kıyafetlerini giymeye devam ettiği için zatürre olmuştur.

    - 1989 yılında londra'da sergilenen hamlet oyununda başroldeydi. sahnedeyken aniden bayılmış ve uyandıktan sonra hızlıca sahneden uzaklaşmıştır. dediğine göre babasının hayaletini görmüştür. bu olay onu etkilediği için tiyatroyu bırakmıştır.

    - in the name of the father filmi için yaklaşık 15 kilo vermiştir. aynı zamanda oynayacağı role girmek için 3 gün boyunca hapishane hücresinde kalmıştır. gece boyunca teneke bardaklarla kapıya her 10 dakikada bir vurularak uyumaması sağlanmıştır. set ekibinden kendisine soğuk su atıp, kötü sözler söylenmesini isteyip; gerçek polisler tarafından sorguya çekilmek istediğini söylemiştir.

    - 1997'de the boxer filmi için profesyonel boks eğitmeni barry mcguigan ile 18 ay boyunca eğitim görmüştür. bu süre sonunda barry, day-lewis'in profesyonel bir orta sıklet boksör olarak rekabet edebilecek seviyeye geldiğini söylemiştir.

    - aşırı seçici olan day-lewis, pulp fiction filmindeki vincent vega rolünü kapmak için çok mücadele etmiş ancak rolü alamamıştır. çünkü quentin tarantino, vega karakterini, john travolta'yı düşünerek yazmıştır.

    - my left foot filminde serebral palsi(beyin felci) olan bir karakteri oynayacağı için serebral palsi kliniğinde 8 hafta boyunca kalmıştır. klinikten tekerlekli sandalyeyle çıkmış ve filmin çekimleri bitene kadar kalkmamıştır. set ekibinden bu süre zarfında kendisini kaşıkla beslemelerini istemiştir. çekimler sırasında rol gereği fazla kambur kaldığı için iki kaburgasını kırmıştır. bu inanılmaz çabası ona en iyi erkek oyuncu oscar'ını aldırmıştır.

    - dedesi michael balcon zamanının en önemli film yapımcılarından biriydi. aynı zamanda alfred hitchcook'a ilk uzun metrajlı filmini çektiren kişidir. film başarısız olmuştur, ancak hitchcook'taki ışığı gördüğü için onunla çalışmaya devam etmiştir.

    - the crucible filminin çekimlerinde canlandıracağı karakteri iyi yansıtabilmek için yıkanmamıştır.

    - lincoln filminin çekimlerinde steven spielberg dahil tüm set çalışanlarının kendisine 'sayın başkan' olarak hitap etmesini istemiştir.

    - son filmi olan phantom thread için dikiş dikmeyi öğrenmiştir. elbiseleri eşinin üzerinde yeniden dikmeye çalışarak sık sık alıştırma yapmıştır.

    - eşi rebecca miller'ın yönettiği the ballad of jack and rose filminde rol almıştır. filmin çekimleri boyunca role iyi adapte olabilmek için eşinden ve set ekibinden ayrı yaşamıştır. yaşadığı yer, setten 2 mil uzaklıkta bir kulübeydi.

    the unbearable lightness of being filmi için çekçe öğrenmiştir.

    the last of the mohicans filmi için çıplak elle avlanmayı, çadır kurmayı ve kano yapmayı öğrenmiştir. dönemin savaş tekniklerini öğrenmek için abd ordusuna mensup bir albaydan eğitim almıştır. rolüne o kadar bağlanmış ki çekimlerden sonra klostrofobi ve halüsinasyon sorunları baş göstermiştir. bu durumu aşmak için profesyonel destek almıştır.

    yukarıdaki bilgiler, yabancı kaynaklardan alınıp, tarafımca çevirilip ve düzenlenmiştir. kopyala-yapıştır değildir.

    kaynaklar: bbc.com, imdb.com, factinate.com, rollingstone.com, wikipedia.com, comingsoon.net, boomsbeat.com, telegraph.co.uk, deathbyfilms.com, rottentomatoes.com, justfunfacts.com

    edit: kaynaklar eklendi.
  • 2013 yılında en iyi aktör oscarını alacak olan adam. tabi tom hanks bir soykırım filminde yahudi bir zenciyi oynamazsa.
  • holywood'un en secici aktörü. her yönetmen onu filminde görmek istiyor ama adam ortalama 5 senede bir teklif kabul ediyor. aldigi rolün hakkini vermek icin neler yaptigini ve nasil hazirlandigini duyunca insan nedenini anliyor gerci.

    my left foot: tekerlekli sandalyeden set disinda bile hic inmemis. set calisanlarina kendini tasitmis, saga sola ittirtmis ki yürüme engelli bi insanin yasadigi mahcubiyeti anlayabilisin.

    in the name of the father: bi süre hücrede yasayip kendini mahkum psikolojisine sokmus.

    the last of the mohicans: ormanda avlanmis, sirtindan tüfegi indirmemis, hatta sete bile götürmüs. hayvan derisi yüzmeyi ögrenmis

    boxer: dünya sampiyonu boksör barry mcguigan'la calisip boks dersleri almis

    unbearable lightness of being: 8 aylik cekimlerde cek dilini ögrenmis

    lincoln: spielberg'ten teklifi aldiktan sonra bir sene süre istemis. bu süre icinde abraham lincoln hakkinda 100'den fazla kitap okumus

    özellikle lincoln filminde öyle bir performans göstermis ki filmin 15. dakikasindan itibaren abraham lincoln'e sempati duymamak hatta gönülden baglanmamak mümkün degil. atatürk'ü oynasa memlekette atatürk düsmani kalmazdi diye tahmin ediyorum. kemalistler bunu bi düsünsün
  • yönetmen steven spielberg, thomas keneally'nin hikayesinin ve karakterlerinin kurmaca olmadığı schindler's ark adındaki romanının film haklarını almış ama kendini yeterli olgunlukta görmediğinden projede yönetmenlik yapmakta isteksizdi. bunu da şu sözlerle dile getirdi; "indiana jones and the temple of doom'dan bu filme gidemezdim.bu imkansız olurdu. holocaust'u onurlu bir şekilde anlatabilecek olgunluk, beceri ve duygusal bilgiye sahip değildim. bu yüzden onu başkalarına vermeye çalıştım."

    işte o vermeye çalıştığı başkalarından biri de dostu, yönetmen martin scorsese idi.scorsese başta 'bunu bir yahudi yönetmen yapmalı' dese de spielberg'ün teklifini çok geçmeden kabul etti.peki scorsese oskar schindler rolü için kiminle el sıkışmıştı dersiniz?! robert de niro değil; daniel day-lewis oynayacaktı. sonrasında spielberg eğer bu holocaust filmini kendi yapmazsa ömür boyu pişman olacağını düşünerek projeyi scorsese'den geri almak istedi, karşılığında da bir gerilim-korku filmi olan yeniden uyarlanacak cape fear projesiyle takas etmesini önerdi, scorsese ana akım bir film yapıp gişede başarılı olursa sonraki projelerine destek bulmasının kolaylaşacağı yönündeki spielberg tavsiyesini dinledi ve takas gerçekleşti.

    ancak daniel day-lewis, scorsese'ye sadakatinden ötürü, projenin yönetmenliği tekrar spielberg'e geçince çekildiğini duyurup scorsese ile the age of innocence filmi için anlaştı. gerisini söylemeye gerek yok ama oskar schindler rolü için yerine spielberg tarafından liam neeson seçildi ve steven spielberg hem kendi kariyerinin en iyi filmini hem de tüm zamanların en iyi filmlerinden birini yaparak ilk oscar'ına (en iyi film ve en iyi yönetmen) kavuştu.scorsese'nin yeniden uyarlama cape fear gerilim-korku filmi ise gişede tatmin edici bir sonuç aldı, hem de r dereceli bir film olmasına rağmen.

    yıllar sonra spielberg, abraham lincoln filmi için daniel day-lewis'i istedi.o zaman ilk senaryo john logan tarafından yazıldı, sonra oyun yazarı paul webb senaryoyu yeniden yazdı.ama day-lewis hem senaryoyu sevmedi hem de ingiliz olduğundan böyle bir rolde oynamak istediğine emin değildi, spielberg'e mektup yazarak nazik bir dille rolü geri çevirdi.

    sonrasında spielberg, liam neeson ile devam etmeyi denedi ama projenin uzamasından ötürü-neeson bu rol için yaşlandığını düşünüyordu-mümkün olmadı.spielberg senarist olarak bu defa tony kushner'ı tuttu ve tekrar ilk tercihi olan daniel day-lewis'i istedi.ancak day-lewis, lincoln'ü canlandırmakla hiç ilgilenmiyor gibi görünüyordu.spielberg'e göre, eğer o yer almazsa bu film asla olmayacaktı.araya leonardo dicaprio girdi ve dicaprio, day-lewis'e telefon edip spielberg'ü kastederek 'bu adamla mutlaka konuşmalısın', der. herşeyi başlatan da o telefon konuşması oldu.

    kushner'ın uyarlama senaryosu ilk başta 550 sayfaydı. spielberg projeyi bir uzun metraj/sinema filmi değil de, tv için toplamda 6 saatlik mini-dizi yapmayı düşündü bir ara. ama sonra bundan vazgeçti, senaryo kısaltıldı.sadece 13. yasa değişikliği sürecine odaklanıldı.

    daniel day-lewis, abraham lincoln rolünde o kadar iyiydi ki spielberg'ün filmi kendisine üçüncü oscarı'nı kazandırdı.ilk kez bir steven spielberg filminde oyuncusuna oscar geldi.daniel day-lewis'in üç kez en iyi erkek oyuncu oscar'ını kazanan tek erkek oyuncu olmasının hikayesidir bu da.

    geç gelen edit: ilave bilgiler
  • life of pi'deki kaplanı da oynayan adam.
    sırf o kaplan rolü için 165 kg almış.
    kaç tane oskar alıyorsa hak ediyor, helal olsun.
  • oynadığı hiçbir filmde görünmeyen adam. hani al pacino'yu izlerken kafanızın bir köşesinde onun al pacino olduğunu bilirsiniz ya, düşünürsünüz ne karizma adam al pacino lan boru mu falan diye, bu adamı izlerken o şey olmuyor işte. daniel day-lewis aklınıza bile gelmiyor. hawkeye oluyor, bill 'the butcher' cutting oluyor, daniel plainview oluyor. lincoln'ü izliyorsun mesela, ulan diyorsun lincoln olsa olsa budur işte. halbuki ne sesini duymuşsun, ne karakterini biliyorsun. lincoln ya bu. daniel day-lewis kim ki?

    bir benzeri için (bkz: christoph waltz)
  • kendisi mükemmel oyuncudur ama buraya gelip şunları yazmak gerçekten çok komik.

    --- alıntı ---

    alfredo james pacino'yu my left foot'da christy brown rolünü oynarken düşünün,
    jack nicholson'ı abraham lincoln rolünü oynarken,
    marlon brandoyu in the name of the father'da gerry conlon rolünü oynarken,
    leonardo dicaprioyu kasap rolünü oynarken,
    robert de niroyu ise petrol peşinde düşünün

    bu isimlerin bu karakterleri oynarken nasıl sıçıp sıvayıp anlamsız oyunculuklar sergileyecekleri gözünüzün önüne geldi mi?

    --- alıntı ---

    yuh. o adamlar sanki burak özçivit.
  • kanımca dünyanın en iyi aktörüdür.

    en iyi erkek oyuncu ödülünü üç kez alan tek aktördür. işine saygısı, rolüne en uç noktaları zorlayarak hazırlanması ve oynayacağı filmler konusunda fazla seçici olmasıyla ünlüdür. 60 yaşında sinemayı bıraktığını açıklamıştır.

    ilk oscarını aldığı ve engelli bir bireyi canlandırdığı my left foot'ta çekim boyunca tekerlekli sandalyeden kalkmamış; yemeğini çekim ekibinin yedirmesini talep etmiş birinden bahsediyorum. hemen hemen her filme hazırlanışında böyle uç noktaları zorlamıştır.

    yıllar sonra bile genç oyuncular çalışma metodlarını inceleyecekler, kendisini örnek alacaklar.

    iki numaram da jack nicholson'dır. belirtmeden geçemeyeceğim.

    edit: jack nicholson'ın da iki en iyi erkek oyuncu bir de yardımcı erkek oyuncu olarak toplamda üç oscarı mevcut.
  • kendisinin aday olduğu gece, diğer adaylar her zamankinden daha rahatlardır.
  • kendisi kısmen irlanda kökenli olmakla birlite, irlanda kırsallarından gelmemektedir. doğumu bile londra'da, gayet ayrıcalıklı bir çevrede olmuştur. kendisini de oraya ait hissetmekle birlikte, özel hayatını korumak adına londra'dan ayrılmıştır.

    bana göre hayatın her şeyi sonuna kadar emrine amade ettiği insanlardan biridir. my left foot'da oynarken bile (o zaman çok ergendim, ona verin artık), insanı oyunculuğu ile güzelliği/karizması arasında hayranlıktan hayranlığa dolaştırır. the last of the mohicans'ı sinemada izleyip kendisini dünyanın en tapılası insanı ilan etmeyen genç kızı yoktur muhtemelen.

    özel hayatinda da (inişlerini, çıkışlarını, sancılarını bilemem, sonuçta kişisel hayatı en gizli kalmış ünlülerden biridir) dünyanın en şanslı görülebilecek insanlarındandır (isabelle adjani ile uzun süreli bir birliktelik, arthur miller'ın kızı rebecca miller ile uzun süredir devam eden bir evlilik). ilişkileri bile insanı entelektüel anlamda nirvana'ya ulaştırır.

    bana göre (ki ben 40'lar, 50'ler, 60'lar klasik filmlerini izlemeye doyamam, en sevdiğim yönetmen alfred hitchcock'dur), gördüğüm en sağlam oyuncudur. bu kadar kutsanmış/esirgenmiş bir hayattan gelip, bu kadar çeşitli insan suretlerine girebilmek bence çok sağlam adanmışlık gerektirir (gençliğinde ailesini tırsıtacak bir serserilik dönemi olmuş gerçi).

    emekliliğinden, kendini tekrar role bürünme ritüllerini tekrar edecek enerji bulabilirse, bize yeni şahaserler bırakmak üzere arada feragat edebilmesini umuyorum. kendisinin gidiş gelişleri (ki olursa) bir teoman şımarıklığı ile kıyaslanmamalıdır.
hesabın var mı? giriş yap