• akmıyor. bir ölü atın hikayesi.
  • locarno’nun kriterlerini merak ettiren filmdir. bir arkadasimin bunu bana onermesiyle sonuna kadar izledigim film. bi sey olmadi.
  • locarnoda ödül almış olmasından mütevellit izledim. lakin uzamamış olmasına rağmen ne bir 5 vakittir, ne bir bal,süt yumurtadır. nette nuri bilge ceylanvari gibi şeyler yazılmış lakin konu ya da dert çok havada ve bağlantısız. ben bu filmi kalendar soğuğundan bile kötü buldum. evet o da görüntü yönetimi ve doğanın pür güzelliğini yakalaması açsından etkileyiciydi. filmin girişindeki potemkin zırhlısını bir zamanlar anadoluda sekansı ile anımsatan kurtlu et dışında bir egzantiriklik göremedim. umarım anlamamışımdır da edit girerim. locarnoda ne buldular anlamadım:(
  • bursa'nın karacaoba köyünde çekilmiştir. filmde oynayanların çoğu bölgede yaşayan yerel halktır.
  • nebula öncelikle pastoral bir film. filmin ana karakteri aslında hay gibi gözükmesine rağmen doğanın kendisi. (bkz: heidegger)'in sözünü ettiği, varlığın dasein'de bir kurulumu olarak: "dünya". insanın bir beden aracılığıyla ilişkiye girdiği doğa, bir süre sonra faydalanılan ayrık bir nesne olmaktan çıkarak bütünleştiği ortak bir hakikate dönüşüverir. filmde metaforik olarak anlatılan birçok sahne, esasında bu varlık-doğa ile insanın yabancılaşması ve bütünleşmesi arasında gidip gelen "doğaya fırlatılmış insanın" hikayesini anlatmakta. hay'ın çocukluğunda ölü bir at bedeniyle ilk tanışması, babasının ifadesiyle ölü bedeni "kurcalaması"; varlığa bu ilk girişi, aslında ters bir cephe olan ölümle ilk tanışması aracılığıyla oluyor. sonrasında gençlik döneminde keseceği kurbanlık olan koyun ile başlarının yan yana ve nefes nefese gelişleri; koyunu kesmeyi başaramaması ve arkasından yaşanan "ormanda ağaç kesme" sahnesindeki şiirsel anlatım; giderek varlığın içine bir dalışı ve bütünleşmeyi ifade etmekte ve en son final sahnesindeki ikonik "ilahi güçleri temsil eden kerkenez kuşu" sahnesiyle de kendi bedeninin kaçınılmaz ölümü ile varlık ve insanın birleşmesini, bir bakıma iki aşığın ölüme teslim olarak vuslata ermesini ifade ediyor. insan ne yapıyorsa aslında kendine yapıyordur; çubukla "kurcaladığı" ölü at bedeni, bıçakla kestiği koyun ve teknik bir aletle kesmeye çabaladığı "yaş ağaç" aslında hepsi kendisidir. tıpkı (bkz: feridüddin attar)'ın "(bkz: mantıku't-tayr) " eserindeki; simurg'u görmek için yola çıkan anka kuşlarının, binbir güçlükle ulaştıkları kaf dağında yine kendilerini görerek, aslında simurg'un kendileri olduklarını anlamaları gibi; filmin baş karakteri olan hay da aslında varlığın kendisidir; varlık ise hay'ın bedeninde cisimleşmiş kendi halidir. tüm bu yolculuk, 360 derecelik bir çemberde seyreden, varlığın kendinden kendine doğru bir yolculuğudur. aslolan yolculuğun, yolda olmanın ve zamanın kendisidir. varlık zamandır; zaman ise varlığın dasein aracılığıyla kendine doğru yönelmesidir. tıpkı nebula toz bulutsusu içinden yer çekiminin etkisiyle yeni gezegen ve güneşlerin doğması gibi her ölüm de aslında yaşam döngüsü içinde yeni bir doğumun başlatıcısıdır (filmin ilk sahnesindeki ölü at bedeninden yeni kurtçukların çıkması metaforu). yaşamdaki deneyimleriyle bunu sezinleyen hay (bu isim tercihinde de (bkz: ibn tüfeyl)'in (bkz: hayy bin yakzan) eserine atıf var. hayy: diri olan, beden ve akıl sahibi olan kişi, anlamlarına geliyor) bir süre sonra ölüme kendi rızasıyla teslim olacak ve aslında kendisi olan varlıkla nihai olarak bütünleşecektir. nebula, genlerinde tasavvufa ve zen budizmine dair öğretiler de barındıran ve yerelden evrensele ulaşmayı başarabilmiş, benzerlerine ender rastlanan güzel bir film olmuş. filmi anlamak için öncesinde film hakkında biraz araştırma yapmak ve felsefe, sinema göstergebilimi vb. gibi farklı alanlardan ön teorik bilgilere sahip olmak gerek. yönetmen (bkz: tarık aktaş)'ın yeni filmlerini sabırsızlıkla bekliyor olacağım.
hesabın var mı? giriş yap