• özel üniversitelerin aksine öğrencilerden eğitim maliyetinin küçük bir kısmını alan, bu nedenle de öğretim üyelerine 350 milyonla 600 küsür milyon arasında değişen maaşlar veren, bazı öğretim üyelerinin de derslere hemen hemen hiç uğramayıp asistanlarını soktuğu üniversite türü. son model bmw'si olup da okula uğramayan adamdan da yılda 85 milyon, geçim sıkıntısı içinde okumaya çalışan öğrenciden de yılda 85 milyon alan üniversite türü. devlet parası olandan para almalı ki, parası olmayan başarılı öğrencilere burs ve daha iyi eğitim verebilsin.
  • içlerinde bilimden çok film yapılan üniversiteler. ha özel üniversiteler çok mu iyi? şimdilik hayır ama en azından kaloriferleri yanıyo, dersler açılıyo, hocalar kendileri derslere giriyo, öğrenci istediği zaman hocayı bulabiliyo, sorgulayabiliyo ve bizim ödediğimiz vergilerle 18 sene bi okulu işgal edemiyo.
  • devlet dairesi mantığıyla çalışan üniversite türü.
  • bir süredir bazı başvurular sebebiyle çeşitli statülerdekileriyle ilişkiye girdikten sonra şunu söyleyebilirim ki, eğer bu ülkede bir insan halkçı olmak istiyorsa devlet üniversitelerine, temsil ettiklerine ve onların yaşamdaki varoluşlarına kökten karşı çıkmalıdır. korkunç ve köhne bir durumdadır bu üniversiteler.
  • genellikle hayatta hep kaybetmiş olan ailelerin doğuştan loser çocuklarını gönderdikleri eğitim merkezi.
  • her fakültesinde, her bölümünde, mutlaka; öğrencilerin bütün hayatlarını ilgilendirecek kadar önemli kararları verirken düşünmeden adım atan hocaların bulunduğu eğitim mekanlarıdır.

    devlet üniversitesi hocalarının tabi ki hepsini aynı kefeye koymak haksızlık olacaktır. ama içlerinde bu tip hocaların sayısı da azımsanacak kadar düşük değildir.

    içlerinde hocalık yapan ve aynı zamanda öğrenci de olan birçok insan vardır. kadro, makam, merhale peşinde koşan, aynı zamanda kişiliklerinden ödün veren bu insancıklar maalesef hem bir takım komplekslere sahiptirler, hem de geldikleri konumun gerektirdiği manevi yetkinliklerden yoksundurlar. hayatının her aşamasında türlü üçkağıdı yapmış, kimi zaman kopyayla, kimi zaman torpille, kimi zaman yalakalıkla bir yerlere gelmiş insanlar, nedense bir anda karşınıza ahlak abidesi olarak çıkarlar.

    fakat unutulmaması gereken birşey vardır, erdem üniversitede öğretilmez. çünkü erdem öğretilmez. öğrenilir. en çok da erdemli olmayandan öğrenilir.

    bazı hocaların da öğrenciye erdemi öğretmeleri için, derse girmeleri, "öğretmek" adı altında öğrenciye zulmetmeleri değil, varolmaları yeterlidir.

    işte bu tip hocaların en çok devlet üniversitelerinde bulunur.
  • bazı şanslı öğrencilerine bmw x5 kazandıran eğitimhanelerdir. şöyle ki, eğer özel üniversiteye gitmiş iki ablaya sahipseniz ve bu ablalar özel üniversiteye gitmiş olmalarına rağmen sevgili babanız onlara birer vw jetta aldıysa, siz de en küçük erkek evlat olarak devlet üniversitesini kazanmış olmanızdan dolayı babanızın size bmw x5 alması doğal oluyor(muş)!
    (bkz: ben bunu gördüm)
  • üniversite hocası, öğretim görevlisi olabilmek uzun ve çetrefilli bir yol -ki bu hesaplama minimum bazdadır: 4 senelik lisansı tamamlayıp + 2 sene yüksek lisans yapıp + 4 senede doktorayı tamamladıktan sonra, ancak ve ancak kadro açıldığı ve kişi o kadroyu kazandığı taktirde hoca olunuyor. toplamda "minimum" 10* senelik bir birikim, akademik kariyer ve geleceğe yatırımı gerektiriyor. bu akademik kariyer esnasında ise sadece akıp giden zamanı saymıyoruz, bir sürü sosyal aktiviteden ve en azından (!) bir dolu makale ve kitap yazımından da bahsediyoruz. master yaparken araştırma görevlisi olarak "bir yerden başlansa" bile, maaşın yetersiz olması şöyle dursun asistanlık kisvesi altında hocaların işkencelerine, sömürüye maruz kalınması olası. e müsade edin de adamlar maaşlarını alsınlar bu kadar eziyetten sonra.
    özel üniversiteler artık eskisi kadar "maddi" yönden göz korkutmuyor. bir özel üniversitenin ders alanları, sosyal aktiviteleri, imkanları hatta öss puanları bile şu an devlet üniversiteleriyle yarışır halde. devlet üniversitelerindeki ilgisizlik, maaş yetersizliği ve gerek fakülteye gerek üniversiteye ayrılan fonların yetersizliği gayet taşaklı profesörlerin, doçentlerin özel üniversitelerden aldıkları teklifleri kabul etmelerine sebep oluyor. dolayısıyla özel üniversitelerdeki eğitim kalitesi yükseliyor ancak devlet üniversiteleri sahipsiz kalıyor.
    hatta aileler "çocuğum dizimin dibinde olsun" düşüncesiyle -ki son derece karşıyız *, yakınlardaki özel üniversiteleri tercih edebiliyorlar. çünkü bir öğrencinin yıllık kira, okul, yol masrafı zaten bazı özel üniversitelerin bazı bölümleriyle neredeyse eşit.
    bu sene değişen yönetmelikle birlikte devlet üniversitelerindeki harçların da eskisine oranla epey yükseldiğini görebiliriz. ders başına öğrenciden para almanın yanında "artık sikecek kimse kalmadığıdan öğrenciye mi sulanıyorlar?" sorusu bonus oldu, 700 tl harç yatıran öğrenci tanıyorum.
    ha tabi 700 tl, bilgi üniversitesi işletme bölümünde okumak için verilen neredeyse bir araba parasının yanında nedir ki? gets de bir araba modeli olup dört tekerleği vardır.
    hazır vergi konusuna değilinilmişken 'vergi kaçıran' "zengin"leri de tanıyoruz, genelleme yaptım iyi de oldu çok güzel iyi oldu tamam mıa!
    yanisi tutup da verilen vergilerin çocukları (çocuk?) okuttuğunu söylemek abes kaçıyor. bu bir inkar ya da isyan olmamalı, tam tersine gurur kaynağı olmalı, "okuma masraflarını karşıladığınıza" inandığınız (!) o öğrenci, ileride "vergi vermekle gurur duyduğunuz devlet"inize yararlı bir insan haline gelebilir.
    ya da isterseniz devlet üniversitelerinin kapısına dayanıp, içeri giren çıkan öğrencilere toplu halde höykürebiliriz: "babamızın parasıyla okuyosun pezevenk!".
    mantıklı düşünmek başka, birilerine kızıp höykürürken saçmalama lezzeti bambaşka. diploma dediğimiz şey yaldızlı bir kağıt parçası. evet, sadece bir kağıt parçası. hangi üniversiteden ya da bölümden mezun olduğunuz gerçekten o kadar hayati bir önem taşımıyor. diplomanıza değil, o diplomayla neler yapabildiğinize bakacaklar. diplomanızı astığınız duvara bakmayacaklar, akışkanlar mekaniğinden a* ile geçmeniz de kimsenin sikinde olmayacak, diplomanızı ellerine alıp özel/genel ayırımı yapmayacaklar. ister avukat, ister doktor; önünüze çıkan/çıkacak şansları değerlendirmezseniz, aklınızı kullanmazsanız, kendinizi yetiştirmezseniz; ister odtü veya boğaziçi, ister bilgi veya yeditepe fark etmeyecek.
    çünkü üniversitenin bu saatten sonra - kazık kadar adam olmuşsun, afedersin, size verebileceği bir şey yok, siz üniversiteyi sömürmelisiniz, siz bilgi açlığında olması
    gerekensiniz. üniversite bir basamaktır, diplomanız da fırsatınızdır.
    babası vergi vermekle övünen "zengin"ler, yarın bir gün, vergi vermenin yanı sıra bir devlet üniversitesinin herhangi bir fakültesinin herhangi bir labratuarını finanse etse, öğrenci okutsa, o öğretim görevlileri ne zorluklarla kitap bastırıyorlar bunlara yatırım yapılsa (ki yapmıyorlar demiyorum yapanlar da vardır, genelleme yapmak haddim değildir) böyle bidi bidi çemkirilmese, hayat sevince güzel, vapurlar bulutlar..

    düzeltme: ":".
  • imkanları özele göre çok fazla kısıtlıdır. misal fen/edebiyat fakültesinde okuyorsanız devlette, bölümünüze ait bir laboratuvarınız yoktur; ki araştırmacı olarak mezun olacağınız söylenir.
  • fakirlik üniversitesi diye niteleniyor. fakirliğin horlanması olgusu, 3 kuruş daha verin de yapsaydın olm edebiyatı. evet "pis fakirler". gelir dağılmı adaletsizliğinin gelmiş olduğu bu noktada artık aşağılanıyorlar. i-phone alamayan pis fakirler, dışlanın mantalitesi. yazık...
hesabın var mı? giriş yap