16 entry daha
  • nasıl ki tom waits americana müzik tarzının, pete seeger ile woody guthrie tarzı folk şarkıcılarla, jack kerouac'ın bir nevi hem devamı, hem de daha refleksif, tabiri caizse post modern versiyonuysa; vincent gallo'nun the brown bunny'si de, kerouac'ın, yol filminin, hem edward hopper tablolarının hem de wim wenders'in amerikada çektiği filmlerin bir devamı gibi. kesinlikle bugüne ait olmayan, 60lar ve 70lerden çıkma bir hali ve güzelliği var filmin. konunun harika olduğunu söylemek mümkün değil, ama gallo'nun yarattığı atmosfer, ritm duygusu, hepsini şahane buldum. tabii yer yer hagatten kötü sahneler vardı, ama ben kimi weltschmerz dolu 60lar filmlerini de aynı hissiyatla izliyorum. jeanne moreau'lu, antonioni filmlerinin uzak ufuklara bakmalı içsel manzaralarda dolaşmalı filmleri esasında biraz kıl kimi sahnelere sahipken başka başka güzellikleri sayesinde zaman aşımından kurtarıp sükse yapıyorlarsa, gallo da refleksif ve cesaretli tavrından yapsın, kötü anlarını affedelim diyorum.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap