• flas flas...vincent gallo unlu bj sahnesinde dildo kullanmis filmde, o yuzden de oyle hep alttan tutmak zorunda kalmis efendim seyini. dupeduz sahtekarlik.
  • izlerken yer yer esnemelerime hakim olamadigim bir film. ha bunda fast food culturein bir kolesi olmamin payi yok mudur? elbette var fakat esnemelerimi unlu oral seks sahnesi bile engeleyememistir. aslinda o sahneye deginmeyi dusunmuyordum bile ne de olsa hala filmle olan baglantisini kurabilmis degilim ama filmin olay yaratma sebebinin o oldugunu gozardi edemem. bir iki sahne disinda pek hosnut kalmadim filmden kisaca. muziklerine laf edemem yalniz (bkz: filmine fark atan soundtrack). gercekten guzel bir is cikarilmis ozellikle milk and honey adli sarki beni benden aldi.
  • dvd'si türkiye'de sansüre uğramış ve bandrol izni alamamış film. dvd'nin satışa sunulabilmesi için, belirli sahnelerin çıkarılması koşulu getirilmiş.
  • senaryosu kötü olmayan ama senaryonun sakız gibi uzatılması sebebiyle kendinden kaybeden film. özetle vincent gallo hinlik yapmış kısa film senaryosun koskoca bir 93 dakika çıkarmış, helal olsun demek düşer bize de. filmin ilk kısmı hatta nerdeyse yüzde 90'ı bud*'ın yolculuğundan ibaret, bolca müzikle ve yol görüntüleri ile dolu. bu kadar uzun uzadıya verilmesi gerekliliğini sorgulatır derecede çok yer tutuyor filmde. bir de oral seks sahnesi var ki filmin türünü direk yetişkin filmleri arasına geçiriyor ama yapılan tüm magazin muhabbetlerinin aksine o sahne filmde çok ama çok önemli bir yer tutuyor tabi bu şekilde sunulması çok mu gerekliydi orası tartışılır. oral seks ve sonrasında gelişen 10 dakikalık sürede size anlattığı hikayesi ile insanda diğer 80 dakikasını geri ister bir his bırakıyor film. sonu oraya kadarki tüm kötü düşüncelerini hafifletse de filmi vasat damgasından kurtarmaya yetmiyor maalesef...

    bir de vincent bey görüntü yönetmenliğini bir daha kurcalamasa daha iyi olacak bir his var içimde. sabit kameraların filme artısı olduğunu pek söylenemez.
  • son zamanların en lan bunu izle mutlaka filmi. kendisini yarışmaya davet ettim. dedim, madem o kadar iyisin, hadi görelim numaranı. requiem for a dreamile kapıştıracağım. eşit başlasınlar diye iki defa daha izledim. sözünün eri filmmiş. ısınma turları ve yarış hep aynı. göz aynı, salya-sümük aynı. adresi the end.
  • blowjob sahnesinin bu kadar ustunde durulmasi ve basitce gallo nun yonetmenlik denemesini elestirmektense ortaya cikan filmi daha iyi anlamak ve görmek gerek..film genel olarak kayip bir ruh ve gerçek aşk temaları olarak bakildiginda bence ilk yarisindaki yavas sahneler, sabit kameralar, bitmeyen yol görüntüleri yani o monotonluk, hissizlik seyirciyi cok icine alip o boslugu, kayiplik hissini ve duygusalligi ayni anda yasatacak seyler..filmin yavaşligi işte o kayiplik içindeki aşkın ruh halini yansitir, bizi o noktadan baktirmayi saglar.. asik oldugun kadinin -bir sekilde- ihanetinin aşik olan adamin ruhunu nasil kapladigi ve ona yaşattiklari...yani filmin bu yönlerini gallo'nun yonetmenlikten anlamamasi olarak degil de bilincli bir sekilde,belki biraz da tesadufi, böyle bir hava katmasi olarak anlamak gerek..bir zamanlar aşik oldugun bir insanin su an nasil yaptigi yanlis seylerden dolayi uzuntu vermesi cok guzel bir sekilde gosterilmiştir bence.. ayrica filmin sonuda bir oral seks sahnesiyle bir şok yaşatilmir ve sonrasinda ise her şey daha farklılaşmıştır.. .. başarili buldum filmi, cok iyi-cig-gerkcek ve derin bir şekilde bud (gallonun oynadigi karakterin) in içinde bulundugu durum anlatiliyor ki film bu zaten o kadar....basarili, kendi özgünlügü adina... eger gallo içinden geldiği şeyi söylemek için bir film yaziyor yonetiyor oynuyor herşeyiyle o ilgilenip istediği mesaji istedigi şekillerde veriyorsa bize sadece izlemek ve anlamak düşüyor.. vincent gallo nun gerçek hayatta yaptığı şeyleri yargilamak ise bize televole kültürünün, oral seks sahnesini yargilamak ise tabularimizin urunu oldugunu dusunuyorum...ki kesinlikle pornografi olarak gormuyorum -nee dildo mu kullanmis yaziklaaar olsun(?!?!!!)- ve basitce bakilmamasi gerektigini dusunuyorum
    yani o ani tam olarak gormek, karakterleri -diyaloglarin da yardigimiyla- anlamak gerek..oral sex orda bir araçtır, dumur edici bir araç hemde, ve çok iyi işe yarar o anin duygusal-psikolojik halini katlar da bize gosterir..bir iç çatışma, duygusal patlama...oral seks yapilirken konustuklarini ve sonrasinda konustuklarini dinleyin, 2si arasindaki farkin niye oral seks kullanilarak anlatildigini burda anlatmak olmaz..ortada bir aşk, bir ihanet, kayiplik, hem sevgili olarak hem de cinsiyetsel olarak bir hesaplaşma,duygusal bir patlama, samimiyet,ölü bir bebek...var.. öte yandan, gallonun verdigi aciklamalar -zaten normal bir herif degil-güzel,dogru,cirkin,yalnis olsa bile bunlari yargilamak bizim icin önemli olmamalidir ayrica vincent gallo nun da umurunda oldugunu sanmiyorum...
  • nasıl ki tom waits americana müzik tarzının, pete seeger ile woody guthrie tarzı folk şarkıcılarla, jack kerouac'ın bir nevi hem devamı, hem de daha refleksif, tabiri caizse post modern versiyonuysa; vincent gallo'nun the brown bunny'si de, kerouac'ın, yol filminin, hem edward hopper tablolarının hem de wim wenders'in amerikada çektiği filmlerin bir devamı gibi. kesinlikle bugüne ait olmayan, 60lar ve 70lerden çıkma bir hali ve güzelliği var filmin. konunun harika olduğunu söylemek mümkün değil, ama gallo'nun yarattığı atmosfer, ritm duygusu, hepsini şahane buldum. tabii yer yer hagatten kötü sahneler vardı, ama ben kimi weltschmerz dolu 60lar filmlerini de aynı hissiyatla izliyorum. jeanne moreau'lu, antonioni filmlerinin uzak ufuklara bakmalı içsel manzaralarda dolaşmalı filmleri esasında biraz kıl kimi sahnelere sahipken başka başka güzellikleri sayesinde zaman aşımından kurtarıp sükse yapıyorlarsa, gallo da refleksif ve cesaretli tavrından yapsın, kötü anlarını affedelim diyorum.
  • muhteşem bir soundtrack e sahiptir öte yandan...
  • filmle ilgili yazılabileceklerden çok, filmin takılınan tarafları can sıkıcı olan. anlatmaya çalıştığı şeyi iyi anlattığını, vermeye çalıştığı ruh halini iyi verdiğini düşünüyorum bu filmin. ayrıca son derece öznel bir yanı da var ki o da sevdiriyor kendini. öznel duygusal filmde blowjob mu olurmuş ama değil mi? aa yapılır mı öyle şey? biz hepimiz le petit prince okuduk, başucumuzda bu kitap, hiç düşünmeyiz öyle şeyleri, hiç beklemedik hiç yapılmadı. vincent gallo için bir lüks ya da dert değil bu. emo kid'ler izlemesin o zaman. onlar odalarında yastığa sarılıp ağlasınlar. kız arkadaşlarına kıyamayıp dokunamayanlar onlar.

    film baştan aşağı ne sert ne yumuşak bir doğallıktadır, aynen olabileceği gibidir, aynen gerçekte olabildiği gibidir. içerdiği pornografiye söylenecek tek bir söz yok bu yüzden de. kimsenin de bu filmi birkaç sahneyle tanıtma veya bununla önplana çıkarmaya çalışma derdinde olduğunu sanmıyorum.
  • kim ne derse desin daha güzel yapılamayacak, olduğu gibi mükemmel bir film. insanların takılıp filmi sevmeme sebebi olarak sunduğu oral sahneden bahsetmeyeceğim bile, çünkü binlerce filmde zaten sex var, bunun farkı nedir ki?..

    yapılan yorumların aksine, en az soundtrack i kadar güzel film.. araba sürme sahnelerinin uzunluğu nefisti fikrimce, müzik dinleyerek yolculuk yapmak ve ilerleyen yola bakmanın keyfini yaşatabildiği için defalarca izlenesi bir film bu. vincent gallo nun oyunculuğu ise gerçekten başarılıydı.
hesabın var mı? giriş yap