• ilkgençlik yıllarımda, çocukluğumdan miras aldığım bir alışkanlıkla, sofraya gelen yemekleri çarçabuk bitirme aceleciliğine sahiptim. sanki yemek yemek kirli, günah ya da uluorta yapılmaması gereken bir şeymiş gibi, daha son lokmamı yutmadan çekiverirdi annem önümdeki tabağı. çok bozulurdum buna, ama evdeki geleneklere başkaldırmak için henüz çok genç olduğumu sanırdım. bana ters gelen bir tutumu düzeltmemek, eleştirmemek ve görmezden gelmek için arkasına sığındım bahane, söz söylemek için fazlaca küçük olduğumdu yani.

    bir gün, hatırını kırmaktan müthiş çekindiğim bir ablamın evinde mükellef bir akşam yemeğine oturmuştuk. ben, her zamanki alışkanlığımla tereyağlı tire köfteleri, şekerle hafifçe tatlandırılmış yoğurtlu havuç salatasını, zeytin-çiçekyağı karışımında nar gibi kızartılmış patatesleri hapur hupur yutmaya başladığımda, pek değerli bir ablam isyan etti ve çatalımı kapıverdi elimden. sanırım, çok uzun zamandır, masada hız yapma tutkumun farkındaydı ve kibarlığından beni uyarmak konusunda isteksiz davranmıştı. ama anlaşılan o ki, bu son olayla kızcağınızın tepesinin tasını attırıvermiştim. o yaşıma kadar, hayatımda bir azarın bu kadar usturuplu, bu denli nazik atılabildiğine hiç tanık olmamıştım doğrusu. söylemek istemediği, ama söylemek zorunda kaldığı cümleleri ağzından çıkarışı da tane taneydi:

    “bak abraksas. bu nefis yemeklerin sofraya gelişi, uzun saatler ve yoğun emek isteyen bir süreçtir. bize bu ziyafeti hazırlayana teşekkür edebilmemizin en kolay yolu, pişirilme sürecini ve verilen emeği aklımızdan çıkarmadan, önümüze konan yemeği yavaş yavaş yemek ve böylelikle sofranın da keyfini artırmaktır. önündeki yemeği çarçabuk bitirmen, o yemeği önüne getirene karşı çok büyük bir saygısızlıktır. senin gibi genç bir bayanın da, karşısındakine böyle bir saygısızlığı bilerek yapmak isteyeceğine ihtimal bile vermiyorum.”

    hızlı yemek yemek beni hep rahatsız etmişti. ama, o tatlı söyleve kadar neden yavaş yemeye çalışmadığımı, neden evimizin geleneklerine baş kaldıramadığımı, tabağım önümden çekilecek, masada sona kaldığım için azar işiteceğim korkusuyla neden yemekleri kaşık kaşık mideye indirdiğimi gerçekten bilmiyorum. tek bildiğim, gerek kendi yarattığımız gerekse başkalarının yarattığına inandığımız bahaneler yüzünden, kendimiz gibi olmaktan korkar olduğumuz...

    hayatımda, bana bu kadar iyi gelen, beni kendime getiren bir başka azar daha oldu mu, hatırlamıyorum.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap