28 entry daha
  • kitaba ismini veren john barleycorn, amerikan argosunda sert içkilere verilen bir isimdir. bu kitap bir anlamda da alkolik olan jack london'ın zihninde ve anılarında alkolle yaptığı mücadelenin otobiyografik romanıdır.

    inceleme öncesi giriş notu: bu incelemeyi okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum diyenler için:
    https://youtu.be/nbhgx9kvu2i

    ayrıca bendenizin de katıldığı uzunca bir jack london yayını
    https://youtu.be/elchgizpflm

    kitap her ne kadar otobiyografik öğeler içerse de kurmaca yönünün de olmasıyla roman değeri taşımaktadır. yani anlatılanlar yüzde yüz gerçek olmayıp yazarın kurgu alemini de taşımaktadır.

    fakat özellikle alkolle mücadele eden bir insanın yaşadıklarını özellikle onun ruh dünyasından gözlemleyebilmek adına harika bir kitap john barleycorn, diğer adıyla alkollü anılar. kitap, jack london'ın bulunduğu bölgede alkolün yasaklanmasını istemesiyle başlar. hatta alkolik adamların çilesini en çok kadınlar çektiğinden onların oy verme hakkını elde etmesini de ister. anlattığına göre ta çocukluğundan başlar yazarın alkolle tanışması ve mücadelesi. her bir paragrafta alkolden ne kadar nefret ettiğini, ona doğuştan gelen bir düşkünlüğünün olmadığını, uzun bir süre alkole hükmedebildiğini ama en sonunda alkolün ona üstün geldiğini samimiyetle anlatır jack london.

    aslında bu kitap, jack london'ın hayata ve yaşadığı ortamların hiçbirine tutunamama hikayesidir. bu eser, hepimizin kitaplarından büyük bir maceracı olarak tanıdığımız yazarın bir bakıma asıl hikayesini anlatır. daha 14 yaşında konserve fabrikasında başladığı çalışma hayatını gezgincilik, istiridye avcılığı, balina avcılığı, altın arayıcılığı, çamaşırhanede çalışma gibi birçok işle süsler. tabii ki buradaki süsleme bolca acılıdır. yarım bıraktığı eğitimine devam etmeye çalışır, liseyi derslerini çok kısa bir sürede verir ve kaliforniya üniversitesi'ni kazanır. ama daha ilk yılından parasızlık nedeniyle bırakmak zorunda kalır london. yani elini neye atsa bir anlamda kurur hayat ağacında. o da yazarlığa başlar. bir çok farklı konuda yazar, yazıları reddedilir ya da cevap alamaz. en sonunda öyküleri yayınlanmaya başlar ve onun yazarlık serüveni de burada başlar.

    ve daha önce dahil olduğu ortamlardan çıkıp bambaşka bir ortamın insanı olmaya başlar jack london. fakat bu ortamların da insanı olamaz. daha fazla alkole düşmeye başlar. bu sefer nefret ettiği alkol onun arkadaşı olmaya başlar. zenginleşmesi ve ünlenmesi ona çokça arkadaş kazandırır belki ama o, bu ortamlarda kalabilmek adına ardı ardına kokteylleri içer ve katlanır. sahte gülen insanların yüzlerine onlar gibi gülerek ve daha çok içerek katlanır. parası olunca yatına atlayıp denizleri aşar maceradan maceraya koşar ama hep içer. küp gibi içer, belki de yaşadığı en büyük talihsizlik de bünyesinin içkiye aşırı dayanıklı olmasıdır. başkaları sızıp kalırken dayanıklı vücudu yüzünden küp gibi içmeye devam eder. tasmanya'ya dahi gider ve orada da içer. litrelerce absent içer, vücudunu zehirler ama bunu bildikçe yine de içer.

    jack london yaşadığı kırk yıl boyunca ne tam kök salabilmiştir yaptırdığı kurt eviyle, ne de seyyah olarak gezebilmiştir gemilerinde. o ne tam denizin adamı ne tam karanın adamı ne de tam olarak yazının adamı olabilmiştir. ne yazıların tutunabilmiştir ne de serüvenci ruhuna. belki de tek arkadaşı nefret ettiği alkol olmuştur ve o alkol de bir gün gelip canını almıştır kırk yaşında london'ın.

    ve geriye demir ökçe'den martin eden'a kadar 50 civarında harikulade eserler bırakmıştır. ve bu kitap yazarın ruh dünyasını, çaresizliğini, tutunamamasını en iyi anlatan kitabıdır. eğer jack london'ı gerçekten tanımak istiyorsanız, bu kıyıda kalmış kitabı mete ergin'in harika türkçesi ve arthur calder-marshall'ın tam 26 sayfalık ön sözünden okuyun.
12 entry daha
hesabın var mı? giriş yap