• radikal yazarı nur çintay a hanımefendinin köşesinde, hürriyetin reklamlarında kullandığı slogana atıf yaparak muazzam akıl yürütmesiyle yazdığı yazı için bulduğu başlık, bakalım ne demiş:

    "mustafa kemal'in verev çizgili kravatına doğru da yine hafif verevlemesine yerleştirilmiş bir soru:
    'onu özlemeyenimiz var mı?'
    evet, var! ben mesela, atatürk'ü özlemiyorum.
    çünkü onunla hiç tanışmadım, kokusunu bilmiyorum.
    insan, kokusunu bilmediği birini özlemez.
    sevgilini özlersin, eşini, anneni, babanı, çocuğunu, kardeşini, belki yakın akrabalarını, hepsini değil... yakın arkadaşlarını, bazen uzak arkadaşlarını da... ama mutlaka tanıdığın, ilişki kurduğun insanları. bir süre görüşememişsindir, göreceğin gelir, özlersin...
    atatürk'ü özlemek, bu açıdan hiç anlamadığım bir şey. yıllardır
    10 kasım'larda, 29 ekim'lerde gazeteler 'özlüyoruz' sürmanşetiyle çıkıyor. saygıyla anıyoruz, elbette ve daima, ama birlikte rakı içmediğim, yemeğe geçmediğim, dans etmediğim, dedikodu yapmadığım, tenine hiç değmediğim birini özlemeyi doğrusu içim anlamıyor. "

    şimdi, atatürk neden özlenmez diye bir kafa göz yarmaca yapmayacağım, zira atatürkü özlemeyen insanların olduğunu bilmekle birlikte bunu gayet de doğal algılıyorum. olabilir canım atatürk özlenecek diye bir şart yok ki. ancak nur çintay a hanımın sanırım mecaz denen şeyden haberi yok, kendisinin küçükken bir aile büyüğü, "sakla samanı gelir zamanı." dedikten sonra, gidip saklamak için saman aramaya çıktığına dair ciddi şüphelerim var.

    sevgili tecahuluarif hastalığından (bu bir söz söyleme sanatıdır elbette, lakin bu örneğimizde daha çok bir rahatsızlık izlenimi yarattı bende) mustarip nur hanım, sanmayın ki yazıdaki "bu açıdan" ibaresini dikkate almadan yazıyorum bu yazıyı, ancak şunu da biliniz ki, o reklamda özlemek fiilinin aslen, mecazi anlamlarına vurgu yapılmak isteniyor.

    bence zor günler için evinizde sakladığınız samanları ineklere yedirseniz de, gerçek okuyuculara yatırım yapsanız.
hesabın var mı? giriş yap