119 entry daha
  • bu filme, yalnızca sinemada görülebilecek, hayran olunası bir kadının hikayesi olarak bakmayı seviyorum.

    gerçi bu hikayeden öncesini de bilmiyoruz. yani manni gerçekten filmde anlatıldığı kadar sorumsuz bir düz adam mıdır, yoksa daha fazlası var mıdır, lola ile aralarındaki ilişki nedir, nasıldır vs... zaten film de bunlarla pek ilgilenmiyor gibi görünüyor. olayın 1. tekrarı ve 2. tekrarı arasında ve 2.tekrarı ve 3. tekrarı arasında gördüğümüz flashbackler (lola ile manni'nin yataktaki muhabbet sahneleri) dışında bu husus hakkında aman aman bir bilgi edinemiyoruz. fakat bu iki flashback'in merkezi konumları ve içerikleri bence epey önem arzediyor.

    1.ve 2. tekrarlar arasında olanında; yatar vaziyetteyken lola'nın başının altına kolunu koymuş, sigarasını içen, güçlü olan pozisyonundaki manni, lola'nın "kızsal" sorularına cevap vermeye çalışıyor. kızsal demeyi uygun buldum, çünkü sorular gerçekten kelimenin tam anlamıyla kızsal. şöyle ki:

    lola: manni, beni seviyor musun?
    manni: tabiki seviyorum.
    lola: nasıl bu kadar eminsin?
    manni: bilmiyorum. çünkü seviyorum
    lola: ama başka bir kız da olabilirdim. neden olmasın?
    ....

    böyle devam ediyor diyalog ve sonuçta lola aldığı cevaplardan tatmin olmamış görüntüsü çiziyor. kararsızlık dökülüyor lola’nın suratından. fakat, bu diyaloğu ölüm döşeğinde hatırladığı zaman anlıyoruz ki, aslında o zaten kararını çok önceden vermiş, zaten tatmin olmuş. sorun ise bunun farkına çok geç varmış olması...

    2.tekrar başlıyor.

    2. tekrarın sonunda ise, bu sefer manni ölüm döşeğindeyken, fi tarihinde yatakta geçmiş başka bir (ya da aynı) diyaloğu hatırlıyor. bu sefer manni’nin kafasının altında lola’nın kolunu görüyoruz. sigarasını tüttürerek karşı taraftan gelen -yine- “kızsal” olarak niteleyeceğim sorulara cevap vermeye çalışan kişi ise lola... alakasız bir soru, merak kafanızı kurcalar ve günlerce buna bir cevap düşünür, kurar durursunuz ya, işte bunu görüyoruz onun sorularında:

    manni: ben ölsem ne yapardın?
    lola: ölmene izin vermezdim.
    manni: ya ölümcül bir hastalığa yakalansaydım?
    lola: bir yolunu bulurdum
    manni: ya komada kalsaydım ve doktor bir günüm kaldığını söyleseydi?
    ...

    diyalog esnasında cevaplardan tatmin olmamış olsa da manni de kafasındaki soruların cevabı verilmiş olarak ölüyor. sorularının cevabını veren de lola’nın o ölürkenki surat ifadesi oluyor. fakat, ölüyor sonuçta. sorun ise yine durumun çok geç farkına varılmış olması.

    bunlar, yalnızca tarafların yer değiştirdiği, iki birbiriyle aynı diyalog. lola fedakarlık yapma vakti gelene kadar, manni ise o son bakışı görene kadar emin olamıyor. fakat lola’nın koşmasının nedeni içten içe zaten farkında olduğu, fakat çok geç fark edebildiği daha doğrusu emin olabildiği o şeyde saklı. yönetmen sanki, “dış dünyanın farkında olmak bir yana, içimizde olup bitenlerin bile çok geç farkına varabiliyoruz, farkında olmadıklarımızın etkisinden yoksun verdiğimiz kararlar veya düşünüdüklerimiz ise ne yazık ki değiştirilemiyor. peki, ya bunları değiştirebilseydik?” demiş veya ben öyle anlamışım...

    eklemeden geçemeyeceğim, çünkü entry'yi yazmamın sebebi aslında o'ydu. lola, ilk başta da belirttiğim gibi cidden hayran olunası bir hatun ve bu durum franka potente’nin kaşından gözünden kaynaklanmıyor. ha, şahane yüzü, tapılası kızıl saçları, oldukça başarılı oyunculuğu, harika vücudu etken değil mi? etken tabi, bir er bünye olmam itibariyle bunların etken olması da çok şaşırtıcı değil (selam ederim). fakat bence asıl etken senaryo yazarının yarattığı o kararlı, ideal hatun karakteri. ister istemez etkileniyor insan. lola vurulduğunda "alçaklaarh!" diye bağırasın geliyor. kaldı ki niye vuruyorsun lola'yı, hayvanoğlu hayvan.
99 entry daha
hesabın var mı? giriş yap