7 entry daha
  • "kutsal vahşet" konusu "kurban" bağlamında ele alındığında; bir yönetici sınıfının, yönetimi altındaki tebasına bir nevi ödül sistemi olarak kurban kavramının geliştiğini söylüyor bazı antropologlar. (bkz: marvin harris)

    kurban kavramı, doğal çevre kaynaklarının tüketilmesiyle avcı-toplayıcı modelinden çıkıp ilkel köy toplumları haline dönüşen topluluklarda gözlemlenmeye başlanıyor. üretimin yoğunlaşmasından kaynaklanan ihtiyaç fazlası ürünleri halktan toplayıp yine halka dağıtarak 'besleyen, gözeten, merhametli lider' konumuna getirmeyi başaran "büyük adamlar" ve onun yardımcılarından oluşan yönetici sınıf, tebasının protein açığını kurban etiyle kapatmayı vaadediyor. et kaynaklarını kendi kontrolü altında tutan yöneticiler, elbette silah zoru yerine tanrılarla korkutarak sağlıyor kontrolü. öyle ki, bazı toplumlarda kurban edilmeksizin hayvan kesmek yasaklanmış; bu sebeple hayvanını kesmek isteyenler, kilometrelerce uzaktaki rahiplerin mekanına hayvanlarıyla beraber yolculuk etmek zorunda kalmışlar. nedense, din adamı ve et hep yan yana görülüyor, değil mi?

    insan kurban etmek konusuna gelince, hem bitkisel hem hayvansal besin kaynaklarının tümünün tükendiği bölgelerde görülmesi rastlantı değil elbet. örneğin aztekler'de insan kurban etmek gündelik bir iş haline gelmiş. yaşam alanlarına bakıldığında, buzul çağından sonra inek, koyun, domuz gibi bitkisel besini büyük bir verimle et haline dönüştürebilen büyük hayvanlar kalmadığı görülüyor. verimli tarım da yapılamıyor, çünkü tarla sürme, besin taşıma gibi görevlerde kullanılabilecek evcil hayvan yok. allahın dingili lamalar bu işler için çok yetersiz. bitkisel besin de yetersiz kaldığı için, kurban ve yamyamlık beslenmenin önemli bir parçası haline geliyor. öyle ki, sırf yeni kurbanlar edinebilmek için diğer kabilelerle sürekli savaşan bir toplum haline geliyor aztekler. buna mukabil, çevre toprakları işlenmeye daha müsait olan inkalar'da insan kurban etme olayları daha az görülüyor.

    eski dünya'da ise, mezopotamya ve mısır gibi yerlerde doğal çevre tarıma o kadar uygun ki, tarım besinlerinden faydalanabilmek için hayvanlar kendi ayaklarıyla tarım arazilerine, yani insanların yanına geliyorlar. ne zaman ki tarım ve evcilleştirmiş hayvanlardan elde edilen besin insana yeterli hale geliyor, o zaman insan kurban etmek yine dini nedenlerle yasaklanıyor. ibrahim peygamber'in kurban hikayesi tam da bu geçişi resmeden bir hikaye gibi, değil mi? yönetici sınıf, yine kurbanlarla ödüllendiriyormuş gibi yaparak halkı kendisi için çalışma konusunda ikna etmeye devam ediyor.

    ne zaman ki yönetici sınıf halkına et vaat edemiyor, o zaman soyut yöntemlere de başvuruluyor. isa peygamber, "bu ekmek benim etim ve bu şarap benim kanımdır" diyerek, kurbanı soyutlaştırıyor. güzel manevra!

    özetle, yönetici sınıfın halk üzerindeki görünmez eli olan din adamları, eti "kurban" olarak kutsayarak, yönetimin halk üzerindeki gücünü perçinlemişlerdir. 'vahşeti kutsal kılan toplum anlayışı'nın kaynaklarından birisi de budur.

    elbette, böyle taş gibi, beton gibi bir materyalist bakış açısı konuyu tam olarak açıklayamayacaktır; ancak yine de önemli etkenleri yakaladığı aşikardır.

    (bkz: yamyamlar ve krallar)
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap