• "kutsal vahşet" konusu "kurban" bağlamında ele alındığında; bir yönetici sınıfının, yönetimi altındaki tebasına bir nevi ödül sistemi olarak kurban kavramının geliştiğini söylüyor bazı antropologlar. (bkz: marvin harris)

    kurban kavramı, doğal çevre kaynaklarının tüketilmesiyle avcı-toplayıcı modelinden çıkıp ilkel köy toplumları haline dönüşen topluluklarda gözlemlenmeye başlanıyor. üretimin yoğunlaşmasından kaynaklanan ihtiyaç fazlası ürünleri halktan toplayıp yine halka dağıtarak 'besleyen, gözeten, merhametli lider' konumuna getirmeyi başaran "büyük adamlar" ve onun yardımcılarından oluşan yönetici sınıf, tebasının protein açığını kurban etiyle kapatmayı vaadediyor. et kaynaklarını kendi kontrolü altında tutan yöneticiler, elbette silah zoru yerine tanrılarla korkutarak sağlıyor kontrolü. öyle ki, bazı toplumlarda kurban edilmeksizin hayvan kesmek yasaklanmış; bu sebeple hayvanını kesmek isteyenler, kilometrelerce uzaktaki rahiplerin mekanına hayvanlarıyla beraber yolculuk etmek zorunda kalmışlar. nedense, din adamı ve et hep yan yana görülüyor, değil mi?

    insan kurban etmek konusuna gelince, hem bitkisel hem hayvansal besin kaynaklarının tümünün tükendiği bölgelerde görülmesi rastlantı değil elbet. örneğin aztekler'de insan kurban etmek gündelik bir iş haline gelmiş. yaşam alanlarına bakıldığında, buzul çağından sonra inek, koyun, domuz gibi bitkisel besini büyük bir verimle et haline dönüştürebilen büyük hayvanlar kalmadığı görülüyor. verimli tarım da yapılamıyor, çünkü tarla sürme, besin taşıma gibi görevlerde kullanılabilecek evcil hayvan yok. allahın dingili lamalar bu işler için çok yetersiz. bitkisel besin de yetersiz kaldığı için, kurban ve yamyamlık beslenmenin önemli bir parçası haline geliyor. öyle ki, sırf yeni kurbanlar edinebilmek için diğer kabilelerle sürekli savaşan bir toplum haline geliyor aztekler. buna mukabil, çevre toprakları işlenmeye daha müsait olan inkalar'da insan kurban etme olayları daha az görülüyor.

    eski dünya'da ise, mezopotamya ve mısır gibi yerlerde doğal çevre tarıma o kadar uygun ki, tarım besinlerinden faydalanabilmek için hayvanlar kendi ayaklarıyla tarım arazilerine, yani insanların yanına geliyorlar. ne zaman ki tarım ve evcilleştirmiş hayvanlardan elde edilen besin insana yeterli hale geliyor, o zaman insan kurban etmek yine dini nedenlerle yasaklanıyor. ibrahim peygamber'in kurban hikayesi tam da bu geçişi resmeden bir hikaye gibi, değil mi? yönetici sınıf, yine kurbanlarla ödüllendiriyormuş gibi yaparak halkı kendisi için çalışma konusunda ikna etmeye devam ediyor.

    ne zaman ki yönetici sınıf halkına et vaat edemiyor, o zaman soyut yöntemlere de başvuruluyor. isa peygamber, "bu ekmek benim etim ve bu şarap benim kanımdır" diyerek, kurbanı soyutlaştırıyor. güzel manevra!

    özetle, yönetici sınıfın halk üzerindeki görünmez eli olan din adamları, eti "kurban" olarak kutsayarak, yönetimin halk üzerindeki gücünü perçinlemişlerdir. 'vahşeti kutsal kılan toplum anlayışı'nın kaynaklarından birisi de budur.

    elbette, böyle taş gibi, beton gibi bir materyalist bakış açısı konuyu tam olarak açıklayamayacaktır; ancak yine de önemli etkenleri yakaladığı aşikardır.

    (bkz: yamyamlar ve krallar)
  • insanin, insani yok etmesini ulviyete yukselten toplumsal musamaha. zerdecal adi verilen baharat, bengal in derinliklerinde yasayan khond kabilesi icin kendi insanini adak olarak kurban edebilicek kadar onem tasiyor. ondokuzuncu yuzyil sonlarina kadar, devam eden bu rituel,de kurban edilen bireyin, kani zerdecala o koyu kirmizi rengi getiricek, mahsul bol ve verimli olacak inanci, akil almaz bir vahsetin yuzyillar boyu suregelmesine sebebiyet vermis. meriah dedikleri kurban, olur olmaz kisilerden secilmiyor, kendinden once kurban edilmis meriahlarin soyundan gelmesi gerekiyor. ve kurban, gunu belirlenmemis olumunu son gune kadar bekliyor, bu bekleyis bazen aylar, bazen yillar surerken, evlenmesine, cocuk yapmasina da izin veriliyor ki, yeni kurbanlar turesin. evlenilen bireyin de meriah olmasi gerekli. merasimden iki hafta once saclari kisaltilan kurbanin, vucuduna zerdecal ve yag karisimi suruldukten sonra yeni giysileri giydirilip, ormanda bir agaca baglaniyor. butun gece kabilenin dans ve sarki rituelleri devam ederken, yerliler sans getirsin diye kurbani ziyaret ediyor.
    ve sira o mesum gunun en korkunc anina geliyor. kurban olmeden once, ne kadar cok aci cekip aglarsa o kadar cok yagmur yagacak ve mahsul o kadar verimli olucak dusuncesindeki yerliler, kurbani, once ezerek, sonra yakarak korkunc iskenceler cektiriyor.....
    dahasi var. butun bu acilardan sora nihayet bogularak oldurulen kurbanin eti, parcalara bolunerek, yakindan gelen koylerin temsilcilerine veriliyor.
    bir " cocuk kitabi" ( cocuk kitabini tirnak icine alma ihtiyacini hissettim ) bu ritueli resimleri ile birlikte yansitmis. ve insan dusunuyor, ezel ve ebed icinde, tas catlasa 100 senecik yasayabilme sansina sahip insanin, kendi cinsini yok etmede ki amaci ne olabilir? diye.
  • kral leopold u ve fildisi icin kesilen ellerin anisina yapilan el seklindeki belcika cukulatalarini akla getiren cumle.(bkz: congo)
  • (bkz: recm)
  • kurtlar vadisi dizi ve filmlerinin izleyici sayısı bu anlayışı çok açık ortaya koyabilmektedir.
  • turkiye cumhuriyeti sinirlari icinde hic rastlanmayacak bir anlayistir.
    (bkz: mehmet ali agca nin turk bayragiyla karsilanmasi)
  • iki avuc vikingin ta asya derinliklerinde, ingiltere topraklarinda ve aklin almycagi beldelerde teror estirmesinin ve egemen olmasinin yegane sebeplerinden biridir. walhalla 'ya giris biletini vahşet kesmeseydi, bu adamlarin bu denli saldirgan olabilmesi ve gittikleri beldelerin duzenli ordularina kan kusturmasi mumkun olabilirmiy di ? .. hic sanmiyorum .. nitekim .. ingiltere topraklarinda yerlesip kapitalizmin tadini aldiktan ve walhalla'yi unuttuktan sonra butun o efsanevi viking istilalarinin ardi arkasi nasil kesiliverdi ve o vahsetten gozu donen korsanlarin hepsi mulayim paşa kivamina geliverdi ..
  • şiddeti meşru kılmak adına hak arayışı olarak karsimiza cikabilen anlayıştır. (bkz: doktorlara yönelik şiddette haklı durumlar)
  • "hitit ritüellerinde şiddetin kutsallaştırılması

    şiddet hitit ritüellerinin doğal bir parçasıydı ve herhangi bir kötülük, uğursuzluk ya da hastalıktan arınmak için yapılan dini uygulamalarda sıkça başvurulan bir yöntemdi...

    anni?iiani’nin koruyucu lamma tanrıları için ritüelinden bir kesit:

    ve sonra o (anniviyani) dlamma innaravant-‘a teke

    kurban eder. daha sonra (hayvanın kanını) yeşilliğin

    üzerine fışkırtırlar. ve sonra sağ kulağını

    keserler ve onu ateşte pişirirler.

    daha sonra onu (kulağı) kalın ekmeğin üzerine bırakırlar.

    ritüel, en genel anlamıyla “uygun zamanlarda yerine getirilen ve sem-bollerin de kullanılabildiği, sık sık tekrarlanan bir davranış modeli” olarak tanımlanabilir. geçiş ritüel-leri, takvimsel ritüeller ve kriz/bunalım ritüelleri genel olarak kabul gören ritüel sınıflandırması-dır. ritüelin amacı, kullanılan nesneler, yapılan eylemler ve kurulan iletişim yoluyla ortak bir dil oluşturmaktır. bu sayede katılımcılar, yapılan ri-tüele ve amaca odaklanarak ortak bir duygu duru-mu içine girmiş olurlar ve kötülük, hastalık, salgın ya da doğal afetin kutsal olanla işbirliği kurularak uzaklaştırılması, yok edilmesi sağlanır.

    hitit toplumunda tanrıların memnuniyetinin ve imparatorluk üzerindeki koruyuculuklarının devamının sağlanması için periyodik olarak dü-zenlenen bayramların yanında özel durumlar için organize edilen ve kutsalla girilen daha özel bir ilişkiyi ifade eden ritüellere de sıkça başvurulurdu. hitit dininde genel kanı tanrıların, insanın işlemiş olduğu bir günah ya da suç karşısında sinirlene-bileceği ve onları cezalandırabileceği yönündedir. bu ceza kuşaklar boyunca devam edip o aileyi, hatta içinde yaşadığı toplumu da etkileyebilmek-tedir. suç, özellikle kraliyet ailesine mensup biri tarafından işlenmişse o zaman tüm hatti ülkesini etkileyebilir ve tanrıların ülkeyi lanetlenmesine sebep olabilirdi. buna en güzel örnek kaybolan tanrı mitosudur. mitosa göre; tanrı telipinu, hitit kralının bir davranışına ya da işlediği bir günaha kızarak ülkeyi terk ederken ayakkabısının sol teki-ni sağ ayağına, sağ tekini de sol ayağına giyer. bu davranış, dünyadaki düzenin de altüst olacağını simgeler. işte bu andan itibaren hatti ülkesinde kıtlık ve kuraklık baş gösterir. tanrıyı teskin et-mek ve yeniden bereketli günlere kavuşabilmek için ise bir ritüel yapılması gereklidir.



    ritüeller, uzman uygulayıcılar ve çeşitli görevliler tarafından düzenlenirdi. bunlar arasında arasın-da en fazla adı geçenler yaşlı, bilge kadınlardır. genellikle batı anadolu (arzava) ve güneydoğu anadolu (kizzuvatna) kökenli olan bu kadınların büyücülük yeteneklerinden ve deneyimlerinden faydalanıldığı açıktır. ayrıca kuş gözlemi gibi fark-lı yöntemlere başvuran kâhinler, hekimler, tapınak görevlileri, hierodüller (tapınak köleleri), ebeler ve tapınakta görevli çeşitli yardımcıları da ritüel uygulayıcıları arasında saymak mümkündür…

    toplumsal yaşamını ve kentlerini inanç merkezli kuran hititler, çağdaşı toplumların dini uygula-malarından etkilenmiş ve bu durum ritüel uygu-lamalarının çeşitlenmesine zemin hazırlamıştır. özellikle hurri, hatti, babil ve luvi kökenli ritü-eller, hitit başkenti hattuşa (çorum) başta olmak üzere imparatorluğun pek çok bölgesinde icra edilmiştir…

    hitit dininde ritüelleşmiş şiddet

    iyilikler gibi kötülüklerin de tanrılardan kaynaklandığına inanan hitit halkı, kutsalı teskin etmek ve verilen lanetin geri alınmasını sağlamak için ritüeller esnasında kan akıt-ma, yakma, vurarak öldürme, parçalara ayırma, kesme gibi içinde ritüelleşmiş şiddeti barındıran çeşitli uygulamalara başvuruyordu. hitit dini yanında, eski yakın doğu top-lumlarının ritüellerinde de sıkça başvurulan ritüelleşmiş şiddet, bu dini uygulamaların kimyasını anlamamıza katkı sağlar. özellikle r. smith, j. frazer ve sigmund freud’un dini, toplumu ve kültürü, primitif şiddetin farklı formları olarak görmeleri oldukça dikkat çekicidir. rené girard ise şiddeti; “her kültür düzeninde her zaman, bir ritüe-lin ya da geleneksel yapının gerçek öznesi.” olarak ifade etmektedir. ritüel esnasında yapılan uygulamalar, kul-lanılan sözler ve mimiklerle bir model oluşturulmakta-dır. bu modelin karşısında yaşanılan durumun sebebi olarak gösterilen ve şiddetin ortaya çıkmasında aktif rol oynayan soyut ya da somut düşman olgusu vardır. bu durum ancak kutsalla iletişimi sağlayan bir ritüel aracılığıyla yok edilebilir ya da uzaklaştırılabilir. "

    sevgül çilingir cesur
hesabın var mı? giriş yap