5 entry daha
  • mmm... ne demişti o kadın yahu... bi saniye... hah...

    "kadının adı yok."

    neyi kastettiğini anladınız mı şimdi?

    aferin, gidin yüzünüzü yıkayın şimdi bir. sonra da şapkanızı önünüze koyup düşünmeye başlayın. bi dakka, artık pek şapka takmıyoruz. artık kafanıza ne takıyorsanız onu.

    "özgürlükçüyüz ama salak değiliz." bu lafa pek çok saldıran gördüm evvelki günlerde. bu lafın adresi bu zihniyettir işte. bu ve uzantıları.

    "dinimi özgürce yaşamak istiyorum!" güzel kızım, bilsem o dini özgürce, bilerek, bilinçli seçtiğini, demem gereken "bana bok yemek düşer."'i diyip çekilecem köşeme zaten. benim korkum senin inancın, adetin, örtün değil. benim korkum, senin ağzına o lafları koyan, seni ve senin gibileri bastıran, körelten, ruhlarını, yaşama sevinçlerini kıran bu adamlar. ak koyunu kara koyunu ayıramam velhasıl. sırf bacaklarının arasında sallanandan cesaret alarak cehennem zebanisi gibi üzerinde dikilen bu herifler benim korkum. sen özünden, kalbinden, tamamen kendi seçiminle, başını açmayı da seçebilecekken kapanmayı seçersen, dediğim gibi, bana bok yemek düşer zaten... ama kafana o bezi kelepçe gibi geçirdikleri zaman, ruhuna, zihnine de vuruyorlar kelepçeleri. onlar kendi akıllarının zincirlerini özgürlük sananlardır. onlar tanrının adını kendi egolarına alet edenlerdir. onlar ki kadın olmanın kutsiyetini unutmuşlardır. sen kadınlığının kıymetini, kutsiyetini unutma isterim ben kızım. başka derdim yok. sen ki yaşam yaratma gücünün tek gerçek sahibisin, ki seni tanrılara eş yapar bu kudret, tek dileğim bunun farkına varman.

    o zaman anlayacaksın ki bunlar gibi köpeksoyluların senin üzerinde hiç bir gücü yok. o zaman işte, örtünsen de, başın açık da olsa, başın dik olacak. işte benim görmek istediğim de odur, donuk bakışlı, kırılmış bir ruh değil.

    edit: hmm... galiba biraz anlaşılmaz olmuş, tekrar okuyunca farkettim. eh, sinirle yazınca böyle oluyor, idare edin biraz. hm, şimdi. önce, ben bir bireyciyim. bu iki anlama geliyor bu bağlamda (entel ayağı gibi oldu kabul idare edin. terminoloji kastırmayın akşamüstü akşamüstü) birincisi, özgürlükte en temelde inandığım şey özseçimdir. gerçek özseçimden bahsediyorum, toplumun talepleri ve düşüncelerinin şekillendirdiği, sorgulamaktan bihaber yamalı bohça bir karakterden değil, çevresini, toplumunu, öğrendiklerini, gördüklerini en azından bir mantık ölçeğine vurmayı başarabilen, kendi kararlarını gerçekten kendi veren bir şahsiyetten doğan seçimden. ikinci olarak bir birey seçimini yaptığında ikinci ve üçüncü kişilere sadece bok yemek düşeceği kanısındayım. o kadar. seçimin ahlakiliği konusunda tartışabiliriz, ama seçim yapıldıktan sonra sorumluluk seçene aittir. tek bir konuda seçimler hususunda tatava etme hakkımı saklı tutuyorum, o da seçimin özseçim olmadığına inandığım zamandır. o zaman bile şunu seç bunu seç demeye hakkım yoktur. ancak kant'ın ölümsüz sözlerini iletebilirim, ve o öğüde uyulacağını umut edebilirim: "sapere aude" burada yaptığım da tam olarak budur. dediğim gibi, ak koyunu kara koyunu ayıramam. boyumu aşar. ama iki durum da mevcutken, üstelik baskı ve cebir özgür seçimden daha üstün görünürken bunu yapmamam kendi değerlerime, prensiplerime aykırıdır.

    ben tartışmaya taraf değilim. erkeğim her şeyden önce. ben sadece özgürlüğün herkes için eşit ölçüde mümkün olmasını istiyorum. türban, din ve saire hakkında ne düşündüğüm önemli değil. tek ilgilendiğim kişinin salt kendine karşı sorumlu olarak seçim yapabilme hakkıdır. "x için" ya da "y için" değil "kendim için yaptım" diyebildiğini görmektir, ne yaparsa yapsın. zira bize özgürlük diye yutturulan zincir kangallarının insanların üzerine yığılmasını izlemekten bıktım.
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap