38 entry daha
  • maçı tribünden izlemiş biri olarak bir takım gözlemlerimi aktarmak isterim.
    - maça ilgi gerçekten çok yoğundu. işten çıkıp toplu taşıma ile koştura koştura yetişmeye çalıştım ve maçın başlamasına tam beş dakika kala burhan felek voleybol salonu'na ulaştım ki, yukarıda bir yazarın da belirttiği gibi, nuhkuyusu caddesi'ne kadar uzanan yüzlerce metrelik bir kuyrukla karşılaştım. maç bitimine kadar içeri giremeyeceğimi düşünüyordum, ancak sonradan ilave kapı açıp seyirci alımını hızlandırdılar. ilk setin sonlarına doğru tribündeki yerimi alabildim.
    burada bir parantez açarak şunu söylemek gerekiyor; burhan felek voleybol salonu şehrin göbeğinde, araç ve insan yoğunluğunun fazla olduğu ve caddelerin dar olduğu bir bölgede. maçlara ilgi bu seviyede devam ederse, bu trafik yükünü o bölge kaldıramaz. maç öncesi ve sonrası resmen bir keşmekeş yaşandı. ali sami yen'in mecidiyeköy'den alınıp otoban kenarına taşınması gibi, voleybol için de ulaşımı daha kolay, şehrin biraz daha dışında bir tesis düşünülebilir. bunlar kolay işler değil tabii, farkındayım.
    - genele yayılan her şeyde seviye düştüğü gibi, voleybol tribünlerinin de zaman geçtikçe futbol tribünlerine dönüşeceğini öngörmek zor değil. bu maçta bunun emarelerini gördük. televizyon yayınında tribün sesi çok kısık verildiği için pek anlaşılmıyor ama, salonda yüksek sesle yuhlamalar ve ıslıklar vardı. şunu bir kez daha anladım ki; bizim millet bir tarafa fanatiklik derecesinde bağlanıp, diğer tarafa saldırmadan herhangi bir spor müsabakası izleyemiyor. özellikle vakıfbank taraftarının, eczacıbaşı oyuncuları servis atarken ıslık ve yuhalamaları utanç vericiydi. eczacıbaşı takımı yabancı deplasmanlarda bu kadar ıslıklanmamıştır. bu takımda simge aköz, hande baladın gibi milli oyuncular; ayrıca tijana boskovic, maja ognjenovic, mckenzie adams gibi kariyerine saygı duyulacak oyuncular var. neden yuhalanır anlamak mümkün değil. bu arada yuhalayanlar da, kulübüne sevgi ile bağlı, voleybola gönül vermiş kişiler olsa gam yemeyeceğim. hasbelkader vakıfbank'ta iş bulmuş ve şirketin kendisine sağladığı bedava bilet ile tribünleri doldurmuş bir grup hanzo bütün maçı sabote ettiler.
    - maça gelirsek, vakıfbank'ın son yıllarda makası iyice açtığı bir kez daha ortaya çıktı. artık bir vakıfbank var, bir de "diğerleri". alman futbol ligindeki bayern münih hegemonyasına benzer bir tahakküm kurdular. vakıfbank'ın artık türkiye liginden ziyade, avrupa başarılarına odaklanacağını düşünüyorum. bu lig bu takıma gerçekten küçük geliyor.
    - eczacıbaşı ise büyük takım hüviyetini gittikçe kaybediyor. bu sene şampiyonlar ligi yerine, ülkemizi cev kupası'nda temsil edecek olmaları da bunun bir göstergesi. kadroya bakıldığında tek tek harika isimlerden oluşuyor. ama bir türlü o takım oyununu oynayamıyorlar. takımın başına polonya'da başarılı sezonlar geçiren ferhat akbaş'ın gelmesi biraz heyecan yaratmıştı. genç ve dinamik biri. ama ilk ciddi sınavını geçemedi. vakıfbank'a yenilmek doğal bir şey, ama bu şekilde değil. maç boyunca rakibin üstünlüğünü kabul etti eczacıbaşı. ayrıca ferhat hocanın, mola haklarını kullandıktan sonra, çizginin iki metre dışına düşen toplara bile itiraz edip, bu süreleri mola gibi kullanmaya çalışması irrite ediciydi. eczacıbaşı gibi bir kulübün bu tür küçük hesaplara tenezzül etmemesi gerekir. kulüp imajına zarar veriyor.
    - maçın en değerli oyuncu cansu özbay seçildi. ben isabelle haak olmasını bekliyordum, ama cansu da hak etti. zehra güneş ve kübra akman çalışkan da çok iyi bir maç çıkardılar. eczacıbaşı'nda ise parlayan bir oyuncu olmadı, hepsi vasat bir performans sergilediler.
    - maç sonunda isabelle haak, birçok taraftarın selfie isteğini geri çevirmedi, tek tek selfie çekti. meryem boz da tribünlerin ilgisine sıcak karşılık verdi. bunlar da güzel anılar olarak hafızalardaki yerini aldı.
hesabın var mı? giriş yap