39 entry daha
  • bazıları okurları zorlayabilecek tavsiyelerdir. bu listeler genelde felsefe tarihinin temelleri diyebileceğimiz metinleri içermekle beraber bence eğer felsefeye daha önce hiç ilgisi olmamış ya da başlangıç seviyesinde ilgisi olan kişiler tarafından dikkate alınırsa, onlar için zorlayıcı olmakla kalmaz, bir bakıma felsefeden soğumalarına neden olabilir. dolayısıyla ben de hem felsefeyi gerçekten merak eden fakat daha önce hiçbir teması olmamış kişiler için hem de her seviyeden okur için bir iki kitap tavsiye edeceğim ve herkesin göz önüne alması gereken bir kaç noktaya değineceğim.

    yorumumun sebebine kısaca değineyim. daha önce hiç felsefe metni okumadıysanız ve felsefe tarihine ilişkin genel bir içgörü veya fikir edinmek istiyorsanız, doğrudan filozofların ana metinlerine girmek yerine (platon'un diyalogları biraz istisna) felsefe tarihi kitapları okumanız daha yararlı olur. sözgelimi platon okuyup oradan descartes'a ya da nietzsche'ye atlamak amatör bir felsefe okuru için bir cehennem azabı yaşatabilir. bana kalırsa bu tür tavsiyelerde özellikle türkçe literatür için başucu eseri olması gereken seri ahmet arslan hocanın ilkçağ felsefe tarihi'dir. çoklukla göz ardı edilen presokratikleri (genelde hemen nietzsche, heidegger vb. okuyayım gibi bir heves görülebiliyor çünkü) ve antik felsefenin genel düşünce iklimini sade bir dille anlatmakla beraber, okurun zihninde antik filozofların felsefelerine ilişkin sağlam temeller oluşturur. bu temeller de bütün felsefe tarihini anlamanız bakımından mühimdir.

    eserin ikinci en büyük avantajı da türkçe yazılmış olmasıdır. çünkü üzülerek söylemeliyim, dilimize tercüme edilmiş olan pek çok felsefe metninin çevirisi bir faciadır. tinin fenomenolojileri, saf akıllar vb. bu tavsiyelerin gediklisi fakat bunları şayet iyi bir yabancı diliniz yoksa okumaya yeltenmeyin derim. yabancı dilden kastım, ileri seviye ingilizce ve metnin ana dilinde en azından kavram izi sürecek kadar o dile hakimiyet. ama yalnızca ingilizce ile bile türkçe tercümeyi karşılaştırarak bir nebze daha sağlıklı okumanıza yardımcı olur. fakat unutmayın ki anglosakson dünyada bile kavramların karşılığı konusunda ciddi tartışmalar vardır. zira felsefe kavramlarla yapılır ve dilimize bazı kavramları nasıl aktardıklarını görseniz aklınız çıkar. burada bahsettiğim sadece kötü tercüme falan değil düpedüz okuru yanlış yönlendiren vahim hatalar. o yüzden bu okuma tavsiyeleri verilirken tercümenin niteliği türk okuru için bazen metnin kendisinden bile büyük önem arz ediyor. dahası kritik, fenomenoloji, varlık ve zaman vb. metinler felsefe ile yalnızca ilgilenenlerin anlamak bir yana felsefeden soğumalarına neden olabilecek eserlerdir. zira hem işledikleri konular itibarıyla oldukça kapsamlı bir felsefe birikimi gerektirirler hem de problemleri ele alış biçimleri başlangıç seviyesinde bir okur için ağırdır.

    tercüme meselesine dönersek, mesela antik metinler için ari çokona, ortaçağ metinleri için çiğdem dürüşken tercümeleri çok iyi. ya da nietzsche çok okunduğu için farklı tercümeleri var ama mustafa tüzel bir kavram bütünlüğü bakımından oldukça tutarlıdır. demek istediğim felsefe metinlerini hangi yayınevi daha özenli basar vb. gibi faktörleri de mutlaka araştırın.

    genel felsefe tarihi olarak bir tavsiye vermek istiyorum. tam da bu tercüme meselesinden sonra çok yerinde aslında. anthony kenny'nin a new history of western philosophy başlıklı 4 ciltlik felsefe tarihi. ben bu kitabın e-kitap versiyonunu almıştım yıllar önce. genel olarak gayet yararlı bulmuştum. çevrildiğini duyunca çok sevindim ve çıkar çıkmaz aldım ciltleri. şu kadar söyleyeceğim, tüm kitapları ilk fırsatta sattım kitapçıya. her cildi farklı kişilere çevirtince ne kavram bütünlüğü kalıyor ne bir şey tabii. türkçesi okunmayacak seviyede olmamakla birlikte çok ciddi kavramsal yanlışlar içeriyor. karşılaştırmalı okuyacaksanız bu kitabın orijinalini malum ortamlardan bulabilirsiniz. eserin güzelliği her dönemi mantık, estetik, metafizik gibi temel felsefi disiplin başlıkları altında ayrı ayrı ele alması. dolayısıyla giriş seviyesiyle beraber biraz daha literatüre hakim kişiler için de güncel ve özgün bir kaynak.

    son olarak okumuş olduğum ve tercümesine de güvendiğim birkaç kitap yazayım:

    pierre hadot - ilkçağ felsefesi nedir

    hadot müthiş bir filozof. eser hem ilkçağ felsefesine dair özgün bir perspektif barındırıyor hem de okuru felsefi refleksiyona aşina kılıyor. bu eserden bir alıntı yapacağım. platon'un diyalogları da bildiğimiz gibi felsefenin temelleri arasında bulunmakla beraber herkesin başlangıçta okuduğu metinlerden. peki bu diyaloglarda işlenen konuların ötesinde, diyalogun doğasının ne olduğu, platon'un neden bu formu tercih ettiğini düşündünüz mü? hadot bununla ilgili şöyle diyor:

    "gerçek bir diyalog yalnızca sahiden diyaloga girmek istiyorsak mümkündür. muhataplar arasında var olan ve tartışmanın her aşamasında tazelenen bu anlaşma sayesinde, muhataplardan biri kendi gerçeğini diğerine dayatmaz, tam tersine, girdikleri diyalog muhatapların her birinin kendini diğerinin yerine koymasına, yani kendi görüşlerini aşmasına yol açar. içtenlikle yürüttükleri çabaları sayesinde, muhataplar, kendilerini logos denilen üstün bir yetkeye tabi kıldıkları ölçüde, kendiliklerinden ve kendilerinde, kendilerinden bağımsız bir gerçekliği keşfederler."

    işte hadot bunu diyalog etiği olarak adlandırır. bahsettiği şey de aslında felsefi refleksiyonun hala güncelliğini koruyan özniteliğidir. sözgelimi çevrenizdeki insanlarla bir fikir tartışması öncesinde, bahsi geçen tavrın ne kadar benimsendiğini düşünün. genelde çoğumuz bir diyaloğa girmeden önce savunma veya saldırı içgüdüsüyle davranırız. dolayısıyla burada logos, yani diyalog söz konusu olamaz. özetle hadot'nun bu eserini ilgi derecesi girişten ileri seviyeye kadar olan her felsefe okuruna tavsiye ederim.

    özel olarak ortaçağ felsefesi'ne ilgi duyanların mutlaka edinmeleri gereken eser:

    etinenne gilson - ortaçağ'da felsefe

    ortaçağ felsefesi'ne gerçekten detaylı olarak eğilmek isteyenler için çok önemli bir başucu eseri. hemen her felsefe tarihi kitabında bulabileceğiniz (bertrand russel'ınkinde çok kısıtlıdır mesela) standart ortaçağ tablosunun ötesinde, çağın ruhunu, muhtelif görüşlerin kökenlerini kavramanıza yardımcı olacak bir kitaptır.

    ortaçağ'dan devam edelim. yine göz ardı edilen bir metin:

    boethius - felsefenin tesellisi

    ölüme mahkum edilen boethius'un bizzat felsefenin kendisi ile girdiği diyaloglardan oluşan eser özellikle özgür irade, kader vb. meseleleri tartışır. temel bir ortaçağ metni olması bakımından söz konusu kavramları hristiyanlık bağlamında düşünme imkânı vermesinin yanında yine felsefi etkinliğin, akıl yürütmenin doğası açısından da ufuk açar. bunun ardından augustinus'un itiraflar'ının özellikle 10.-13. kitaplarını okuyabilirsiniz. gilson'unki başta olmak üzere muhtelif kaynaklardan da genel bir ortaçağ felsefesi tarihi okursanız oldukça tatmin olursunuz.

    son olarak günümüze biraz daha yakın ve yine her seviyede okuyucu için uygun bir kaynak:

    christian delacampagne - 20. yüzyıl felsefe tarihi

    bu kitap dilimizde yıllardır olmasına karşın hiçbir tavsiyede görmüyorum, çok ilginç. bir filozofu anlamaya yaklaşmak için onun çağının koşullarını, düşünce atmosferini iyi anlamanız gerekir. işte bu kitap 20. yüzyılda felsefenin nasıl bir atmosferde bulunduğuna dikkat çekiyor. yani siz 20. yüzyıldaki felsefeyi ve filozofları iki dünya savaşını, bunların etkilerini göz ardı ederek okumaya çalışırsanız oradan doğru temellere oturan bir fikir çıkma ihtimali düşük olur. delacampagne'nin bu kitabının içindekilerden sadece bir kısım yazacağım fikir vermesi bakımından:

    iii-auschwitz'i düşünmek
    1.sürgün yolları
    2. heidegger'in seçimi
    3. ilk soruşturmalar
    4 aydınlanma davasının peşinde

    bu kısımdan bir alıntı:
    "auschwitz, tabu bir konu mudur?
    savaş sonrası dönemin felsefi, edebi, sanatsal eserlerinin pek de bahsetmediği bir konu olduğu kesindir. bahsedildiğinde ise, sanki temsiln sınırına itilmiş bu 'şey' ile ilgili hiçbir doğrudan söylem mümkün değilmiş gibi, metafor tarzında -beckett'in tabiriyle- 'adlandırılamaz'a değinilir."

    bitirirken, bu eserle ilgili bir dipnot düşeyim. anlayacağınız üzere alışıldık manada salt nesnel (böyle bir şey de mümkün değildir gerçi) bir felsefe tarihi olmaktan ziyade, bir dönemin politik, sosyolojik, kültürel vb. yönlerden felsefeyle ilişkisini ortaya koymaya çalışan bir metin. auschwitz'in gündeme alındığı bir ortamda nesnel kalma çabası bir bakıma imkânsızdır zaten. dolayısıyla doğa biliminin yöntemine has bir nesnellikle çözümlenen bir kavramlar veya fikirler tarihi bekleyenlere pek hitap etmeyebilir.
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap