44 entry daha
  • diyelim ki bir mallık yapıp evlendiniz, tebrikler, allah mesud etsin.

    mübarek gerdek gecesinde, ıslak öpüşmeler içinde tam yatağa yuvarlanacaksınız, birden münasebetsiz bir melek peyda oldu önünüzde, dedi ki sakin ol yeğen, anlatacaklarımı iyi dinle, ona göre karar ver.

    eğer çocuk yapacak olursan, bil ki çocukların büyüdükleri zaman %90 oranında "kötü" insanlar olacaklar. seni tanımayacak, reddedecekler, "hayırsız" evlatlar olacaklar, ve hatta suç işleyecekler, hapse girecekler, ağırlaştırılmış müebbete mahkum olacaklar, ölene kadar* işkence çekecekler.***

    yani 10 çocuk yapacak olursan, dokuzunun başına kesin olarak bunlar gelecek. sen elinden geleni yapsan da, onlar "özgür irade"leriyle bunu tercih edecekler. senin tek yapabileceğin, onların dünyaya gelip gelmeyeceklerine karar vermek. artık ne olacağını biliyorsun, şimdi seçim senin.

    ne dersiniz? yapar mısınız çocuk?

    yaparsanız eğer, size "iyi" bir insan denebilir mi? hele hele, "sonsuz merhamet sahibi."

    "banane yahu, onlar kendi özgür iradeleriyle bu yolu seçecekler, kendileri edip kendileri bulacaklar, benim bir suçum yok" der misiniz, vicdanınızı böyle rahatlatabilir misiniz? filmin sonunu bile bile, başlatır mısınız bu oyunu? "olsun ya, on çocuk yaparsam biri çok iyi bir insan olacak, tam istediğim gibi, o bana yeter, gerisini boşver" der misiniz?

    hadi %90 olmasın, %50 ihtimal diyelim. yani iki çocuk yaparsanız biri kesinlikle sınavı kaybedecek ve sonsuza kadar acı çekmeye mahkum kalacak. değişir mi tercihiniz?

    ben şahsen %10 ihtimali bile asla göze alamam, kaldı ki ibrahimi dinlerin ortalama standartlarına göre, gerçek oran muhtemelen %95'in de üzerinde. mevcut insanlık nüfusu içinde dini hakkıyla yaşayan, hiçbir harama girmeyip bütün farzları yerine getiren müslüman oranı nedir sizce? bu bütün insanlık tarihi boyunca böyleydi, peygamberler tarihinde on yıllarca tebliğ yapıp tek bir kişiyi bile inandıramayan veya bütün ümmeti tek bir kişiden oluşan peygamberlerin hikayeleri anlatılır hep, pek çoğu toplumları tarafından öldürülür veya sürülür vs. her daim inanan oranı inanmayanların yanında devede kulaktır.

    kaldı ki, o dünyaya getireceğiniz çocukların sadece annesi veya babası olmadığınızı, onların içine doğacakları dünyayı da, büyüyecekleri çevreyi de, tabi olacakları bütün doğa kanunlarını da, genetiklerini de, zekalarını da, bütün sinir sistemlerini de, nörotransmitterlerinden tut bağırsak florasına kadar kişiliklerini ve psikolojilerini şekillendirecek tüm biyolojilerini de, doğumlarından itibaren başlarına gelecek her şeyi de sizin yarattığınızı düşünün. yani tek yaptığınız şey sevişip onları dünyaya getirmek değil, gelecekleri dünyayı da, onların sizin standartlarınıza göre iyi veya kötü bir insan olmalarına etki edecek bütün parametreleri de bizzat siz yaratıyorsunuz, her şeyin en temelindeki müsebbip sizsiniz.

    yaptığı sınavdan yüz öğrenciden doksanının kaldığı bir hocaya bile şüpheyle yaklaşılır, hele bir de o öğrencileri ve sınav başarılarına etki edebilecek evrendeki tüm değişkenleri aynı hocanın yarattığını düşünün. yani sınavın kriterlerini, saçmalığını filan geçtim, ortada zaten bütün bu değişkenlerden azade, harikulade bir özgür irade olmasına imkan yok.

    ama aklımızı mantığımızı bir kenara koyup öyle muhteşem bir özgür irade olduğunu varsaysak bile, bu sınavı yapan hocanın insaflı biri olduğunu düşünmeye imkan var mı? hele ki, sınavı geçemediler diye, onları sonsuza kadar ateşe atıp ölmelerine izin vermeden evire çevire yakacaksa eğer?

    yani bütün bu oyunu başlatıp başlatmamak senin elinde, başlatırsan sonunu biliyorsun, bile isteye başlatıyorsun. "ben bir kenzi mahfi idim, bilinmek istedim" gibi bir açıklamayla tatmin mi olacağız hakkaten? nedir bu tanınma isteği? sonsuz büyüklükte, sonsuz güç ve ilim sahibi bir varlığın herhangi bir şeyi istemesi zaten abes, spinoza'nın dediği gibi, istemek bir eksikliğin ifadesidir. her şeyiyle sonsuz, eksiksiz, tam, mükemmel bir varlık bir şey isteyemez, bir şey istiyorsan eksiksindir. ama hadi bunu da geçtik, bu imtihan oyununun mantığını da sorgulamadan kabul ettik diyelim, ortaya çıkacak sonucu bile bile start veriyorsan, sana geçtim sonsuzu, zerre kadar bir merhamet atfedilebilir mi cidden? sonsuz cehennemi filan da geçtim, bu dünya bile insanlığın büyük çoğunluğu için acıdan mürekkep iken?

    bilakis schopenhauer gibi sormak hakkımız değil midir: "bunca mutsuzluğu ve acıyı ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve dinginliğini bozmaya nasıl kalkıştın?"

    sonsuz büyüklükte bir evrende toz zerresi bile olmayan bir kaya parçasının üzerinde devinen bit kadar insancıklar yaratıyorsun, onları büyük çoğunluğunun başarısız olacağı bir imtihana maruz bırakıyorsun. imtihan da sana iman edip ibadet etmeleri, vay ne güzel yarattın, ne büyüksün demeleri, gece gündüz sana tapınmaları. kimle sevişip kimle sevişemeyeceklerini filan düzenliyorsun, dünyaya dair zevk alabilecekleri her şeye sınır koyuyorsun, o zevk arayışını da sen yerleştirmişsin içlerine nefis koymuşsun, başlarına şeytanları musallat etmişsin filan. ve kaybettiler diye kızıyorsun bir de, nankörler diyorsun, bütün suç onların oluyor, sonsuza kadar azaba müstahak oluyorlar. böyle bir dünya var mı yahu?

    halbuki, "cezalandırmayı değil, suçu üstlenmek: daha tanrısal olmaz mıydı?" ah niçe vah niçe, nerde kaldı öyle sorumluluğunu bilen civanmert tanrılar?

    bu soruları sorabilecek bir aklı yaratıp, sormaya cüret ettiği için ve verilen cevapları saçma bulup tatmin olmadığı için cezalandırmak da neyin nesi? yeteri kadar düşünme imkanı bulan ortalama bir insan vicdanı bile bunu kaldıramaz, nerede kaldı sonsuz merhamet? merhamet bunun neresinde?

    evet, sorularınız bunlar, süreniz çoktan başladı, ne zaman biteceği belli değil.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap