992 entry daha
  • belki biraz controversial bir şey söyleyeceğim, ama bunu bir şekilde ifade etmeden de duramıyorum. göbeklitepe'yle alakası olmayan bir akademik araştırma için urfa'ya gideceğim yakında. oralara kadar gitmişken göbeklitepe'yi de mutlaka ziyaret ederim diye detaylı bir okuma yaptım. şimdiye kadar varlığından haberdardım tabii ama bir tapınak, hatta "bilinen en eski tapınak" olduğu dışında pek bir bilgim yoktu. okuma yapmaya başlayınca da ilginç bir şekilde "hakkında hiçbir şey bilmiyoruz! çok az şey biliyoruz!" dışında yazılmış çok az şey olduğunu fark ettim. türlü çeşit varsayım arasında benim en inandırıcı bulduğum henüz ispatlanmadığı için yaygın bir şekilde buranın amacı budur denmeyen, ama pek çok kişi tarafından dillendirilen bir hipotez olan buranın insan ve hayvan kurban edilen bir sunak alanı olduğu. bunun çeşitli sebepleri var, birincisi yapının zemininin su geçirmez şekilde dizayn edilmesi ve merkezde çeşitli sıvıların (büyük ihtimalle kanın) akması için kanallar oyulması. ikincisi şakaklarında çok düzgün bir şekilde oyuklar açılmış olan üç (büyük ihtimalle yetişkin genç kadınlara ait) insan kafatası bulunması ve bu oyukların kişiler öldükten sonra açıldığının tespit edilmesi (ayrıca büyük ihtimalle kesilmiş kol bacaklara ait başka insan kemikleri de var). üçüncüsü de monolitler üzerine işlenmiş figürlerin hep erekte halde bulunan eril (dominant) figürler olması (ilginç bir şekilde koca tapınakta ters bir doğum yapan -yani çok zor bir doğum yapan, büyük ihtimalle ölü doğuran- bir kadın figürü dışında hiçbir dişil figür bulunmuyor olması (çizimler arasında başsız insan figürleri de var). bütün parçalar bir araya gelince buranın chichen itza'daki kukulkan tapinagi gibi bir human sacrifice site'ı olması pek muhtemel görünüyor.

    dolayısıyla pozitif enerjicilerin, yogacıların vs iddia ettiği gibi buranın "pozitif", "iyileştirici" falan fişmekan bir amacı olduğunu düşünmüyorum ben. neyse, burayı sonra açıklayacağım.

    modern seküler insanın eski insanı şu an kendi olduğu canlıdan öte "bilinmez" ve "gizemli", "ulaşılmaz" bir yere koyma, hatta kutsiyet atfetme arzusu yüzünden bu yerin bir cennet bahçesi olmasından tutun (bunu sitenin kaşif arkeologu klaus schmidt'in kendisi söylüyor) tarihin sıfır noktası olmasına kadar çok şey duydum. yanlış anlaşılmayayım, "tarihin sıfır noktası" tabirinin nereden geldiğini anlıyorum - bugüne kadar önce yerleşik yaşama geçildiği ve dinlerin yerleşik yaşama geçildikten sonra boş kalan zamanda uydurulduğu varsayımı doğru kabul edilirse, bu yerleşke (yerleşke değil de işte, anıtlar bütünü neyse artık) bu varsayımı yıktığı için yeni bir tarih anlayışı oluşturuyor deniyordu. ama adı üstünde, bu sadece pozitivist seküler yirminci yüzyıl biliminin bir varsayımıydı ve ben şahsen hiçbir zaman dinlerin açıklamasının bu kadar basit olduğuna inanmamıştım.

    antropologların iyi bildiği gibi, eski insanlar denen bu gizemli kişiler aslında pek de gizemli değiller. çünkü onlar aslında bizler. amaçları "yeni" insanlardan çok da farklı olmayan, hem iyi hem kötü tarafları olan, yerine göre saldırgan ve vahşi, yerine göre paylaşımcı ve sevecen, normal düz insanlar işte. ve bizim insanın psikesine ve motivasyonlarına dair oldukça geniş bir bilgi repertuarımız var. nelerdir bu bilgiler? örneğin bu tip büyük, görkemli tapınaklar inşa etmekteki amacın oldukça kompleks, doğaüstü güçler ve tanrıyla ilişki içinde olma gibi aşkın motivasyonlar kadar güç istenci ve doğaya hükmetme, dominasyon kurma gibi özü itibariyle saldırgan arzularla ilişkili olduğunu da biliyoruz. bu saldırgan ve güç istencinden gelen arzular "kurban" verme ritüellerinde iyice görünür olan bir şey: çünkü kurban verme ritüellerinde insanlar bu işi sadece kızgın tanrıları yatıştırmak için yapmıyorlar. orada ayrıca bir "exchange" de var. yani bir hayatı feda ederek, bir hayatı tanrılara vererek, bu kurban edilen hayat enerjisi karşılığında tanrılardan bir şey isteme (genelde güç, statü, dominasyon gibi materyal istekler) motivasyonu da bulunur bu eylemde. ve ilginçtir ki tapınakların görkemi arttıkça altında yatan kötücül motivasyonlar da daha görünür oluyor: neticede "barışcıl" arzular da doğada bir iz bırakma isteği yaratabilir ama devasa yapılar yapma isteği? bana bu arzu barışcıl bir doğayla işbirliği içinde olma motivasyonundan çok hükmetme ve dominasyonla - yani saldırganlıkla daha ilişkili gibi geliyor. ortaçağ'daki devasa avrupa katedralleri, piramitler ve yine daha önce bahsettiğim maya tapinaklari benzeri yapılar geliyor aklıma. insanın doğaya hükmetme gücü ve arzusu arttıkça yapılar da büyüyor, dolayısıyla uygarlık tarihini sadece bu yapılar üzerinden okumak biraz yanlı ve insanlığı tek yönlü tanıtan bir tutum. uygarlık büyük yapılar inşa etme arzusu kadar, doğayla uyum içinde yaşama, doğayla bütün olma, dolayısıyla kendinden geriye devasa bir fiziksel iz bırakmama arzusunu da içeriyor. nitekim o gizemli eski uygarlıklar geride sadece göbeklitepe gibi tapınaklar değil, çatalhöyük gibi içinde hiçbir devasa yapı ya da tapınak içermeyen, yatay bir organizasyona sahip, minimal construction içeren yerleşkeler de bırakmışlar. biri diğerinden daha değerli ve "ileri" bir medeniyet sembolü değil. hatta bana kalsa büyük ihtimalle ne idüğü belirsiz ayinlerin diyarı göbeklitepe çevresindeki uygarlıkta değil, çatalhöyük gibi daha gündelik hayata dönük bir uygarlıkta yaşamayı tercih ederdim (çünkü eminim ilki daha savaşçı bir uygarlıktı).

    neyse kıssadan hisse bu. yazdıklarımdan eğer ki göbeklitepe'yi değersiz bulduğum anlaşılacaksa teessüf ederim. bana sadece modern seküler insanın "ooof eski uygarlık abi muhteşem" algısı ve bu enerjici tayfanın "orada çok pozitif enerjiler var" hype'ı garip geliyor. bu keşfin inanılmaz önemli olduğunu kabul etmekle beraber bu keşifle tarihin yeniden yazıldığına da inanmıyorum, çünkü tarihi zaten kendi kendinize yazıp, kendiniz çalıp kendiniz oynamıştınız pozitivistler. din hiçbir zaman bir boş zaman aktivitesi değildi, ama en yüce duyguların eseri de degildi. eski insan denen kişi de saldırgan ve kötücül, aynı zamanda iyi ve barışcıl olan şeylerin bir toplamı, karışımı, bir amalgamıydı. göbeklitepe bu spektrumda bence daha saldırgan tarafa yakın duruyor, bakalım enerjisini yakından hissedince de böyle düşünecek miyim.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap