9 entry daha
  • sarayda oynanan klasik bir tiyatro oyunun gerçekle iç içe geçmesiyle ilerleyen ve de tecavüz, şiddet, doğum, ölüm, yamyamlık ve ensest gibi olayların tüm çıplaklığıyla ama rönesans tablosu zarafetiyle verildiği film; peter greenaway'den alışılmış olduğu üzere.
    filmi izleyeli on yıl oldu ama julia ormond'un çığlıklarını hala unutamıyorum. hayatımda ilk kez sinema salonunun boşaldığını bu filmde görmüştüm. hayatın temel gerçeği olan doğumun bile açıkça verilmesi insanları rahatsız etmişti; ki doğum sahnesi filmin kalanıyla karşılaştırıldığında parkta oynayan çocuk görüntüsü kadar masum kalır. filmin anlattıkları, ironisi, ve sert eleştirileri tabii ki harika. insanı etkileyen hatta bazı sahnelerinde şok eden ama sinemada bir çok film izlendiğinde yaşanan tatminsizlik duygusunu yaşatmayan dolu dolu bir film. şansıma ilk izlediğim greenaway bu olmuştu, sonra diğerlerini bulup izlemiştim.

    patrick süskind'in koku'sunu anımsatır, ama buradaki bebek gözden kaçmak şöyle dursun, daha doğum anında bakire doğum nedeniyle kutsanmıştır.

    --- spoiler ---
    julia ormond aslında annesinin doğurduğu erkek kardeşini bakire olmasına rağmen kendisinin doğurduğunu söyler ve herkes inanır. o da bundan faydalanmaya ve önündeki engellerle mücadele etmeye başlar, cinayete kadar varır iş. daha sonra yalanları ortaya çıktığında bakire olduğu için din adamları onun tecavüz edilerek öldürülmesi gerektiğine karar verir. bir yatağa yatırılır ve saraydaki tüm erkekler pantolonlarını indirip sıraya girer. bir noktadan sonra greenaway bize acır ve etrafı tüllerle örtülü yatağın dışından çekim yapmaya ve sadece juila ormond'un çığlıklarını vermeye başlar. en sonunda çığlıklar kesilir, ve ormond'un cesedi bacaklarından süzülen kanla yataktan aşağı atılır.

    --- spoiler ---
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap