17 entry daha
  • güneşe inat yağmaya devam ediyor yağmur, usulca. sağnak yerini çişelemeye bırakmış, etraf mis gibi toprak kokuyor. nöbet kulesinin içinden çıkıyorum, zaten uzun süredir tel örgülerin ardındayım, bir de daracık kulenin içinde hepten ruhum sıkılıyor. küçücük pencerelerden sırayla dışarı bakmak yoruyor beni. g3 piyade tüfeğim ters olarak asılı sırtımda, yağmur yağıyor ya bahanesi o. gerçi operasyonel bölgede olduğumuz için tüfek asma şeklimize karışan yok. görevimizi en iyi şekilde yapalım yeter. isabetli kullanıldığında 80 kişiyi öldürebilecek fişek var üzerimde. sadece 5-6 hareketle kendi hayatıma da son verebilirim. tüfeği havaya kaldır, kurma kolunu çek-bırak, emniyeti aç, tetiği ez ve bum. her şeyin bittiği an, belki de her şeyin başladığı.

    içimde bir sıkıntı var, eskisi gibi değil artık askerlik, hayaller kurmuyorum, bitsin de istemiyorum, bitmesin de. farkı yok benim için şafağın, 5-10-100 hiç önemli değil. bitirmenin, geri dönmenin bir anlamı yok, beni bekleyen adam sadece nefes alıyor.

    nöbetim bitiyor, sanki 2 saattir orda dikilen ben değilmişim gibi yeni gelen arkadaşıma takılıyorum, "ben bi tutayım bu saatten sonra". hayat devam ediyor, kendi acımla başkalarını üzme hakkım yok diyorum kendi kendime. silahımı silahlığa bırakıyorum homurdanarak, yeni gelen askerlerden biri kendini vurduğundan beri yazıhaneye bıraktırmıyorlar silahı. ne farkedecekse?

    yazıhanedeyim şimdi, haftasonu ama iş çok, girmemizin bile yasak olduğu bir yerde her işi yapmak oldukça komik ve bir o kadar ironik. çekmeceden cep telefonumu çıkarıyorum, odadan çıkarmazsam telefon serbest. cevapsız çağrı var, ilginç. telefonun sesi aylardır kısık, melodisini bile unuttum. amcamın kızı aramış, geri arayıp konuşuyoruz. küçük olan da istiyor, onunla da konuşuyoruz. kapatmasına yakın gayri ihtiyarı ağzından sözcükler dökülüveriyor; "bu arada başın sağolsun ağabey" diyor. sadece sağol diyorum haberim olmadığını belli etmeden.

    demek buraya kadarmış, kaçınılmaz son gerçekleşmiş. kötü haber duymaya korktuğumdan mıdır, nedir? pek sık aramıyordum artık annemi. aradım, açtı alo demeden ağlamaya başladı. kadınlara tanınmış en büyük hak bu bence, rahatça ağlayabilmek. gözlerim doldu ama ağlayamadım, ne zaman oldu dedim, dün diye cevap verdi, sinirlendim biraz. hayatta en çok sevdiğim insanın ölüm haberini almayı haketmeyecek ne yapmış olabilirdim? telefonu kapayıp şimdi olduğu gibi bir sigara yaktım. hayatım boyunca içmeyi hakettiğim tek sigara oydu belki, o sigarayı haklı kılacak hastalığı yaratan sigara.

    yalan dünya, yaşamaya mecburuz. zaman geçti askerlik bitti, biraz hasret giderdikten sonra köye gittim. ilk işim mezarlığa gitmek olmadı, hatta ikinci işim. ben gitmek istemesem de bekleyenim olduğunu biliyordum, gittim. bir toprak ve iki ağaç parçası. her şeyin, aslında hiçbir şeyin simgesi, öylece duruyordu büyük tahta parçası kıbleye gelecek şekilde. fazla duramadım, cansız olarak hiç görmemiştim, cansız olamazdı, olmamalıydı. sonraki gidişimde mermerle inşa edilmişti mezar ve bir mezar taşı, yazılı olarak nufüs kağıdımda gördüğüm isim artık bir mezar taşında yazıyordu.

    daha sonra hiç gidemedim, bilmiyorum belki de bilerek gitmedim, yakıştıramadım. bir zamanlar dünyanın en büyük ellerine sahip insanın olmayışını kabullenemedim.
59 entry daha
hesabın var mı? giriş yap