4 entry daha
  • türkçede 'boş levha' anlamına gelen, steven pinker kitabının adıdır. kitabın adı ingiliz filozof john locke'un, insanların temel mantık yasalarını doğuştan getirdiklerini öne süren rasyonalizm akımına karşı çıkarak insan zihninin doğumda boş bir levha* gibi olduğunu, dolayısıyla insanların çevresel etkilerle tamamen şekillendirilebilir zihinleri olduğunu iddia eden görüşüne bir tepki olarak koyulmuştur ve tam adı 'the blank slate, modern denial of human nature'dır.* kitap boyunca insan zihninin doğumda neden boş bir levha olamayacağı, doğuştan getirilen özelliklerin kişilerin kişilik özelliklerinden tutun politik ya da sosyal tutumlarına kadar hayatlarının her alanında belirleyici etkileri olduğunu gösteren antropoloji, psikoloji, nöropsikoloji ve genetik araştırmalarından örnekler verilmektedir. ancak bu konu sadece kuru araştırma bulguları verilerek değil, bütün bu bulguların insanlar tarafından neden görmezden gelindiği üzerine uzun bir tartışma yürütülerek incelenmiştir. insan zihninin doğuştan farklılıklar gösteren bir yapıda olduğu gerçeği yerine, herkesin eşit bir boş levha olarak dünyaya geldiği fikrinin benimsenmesi; determinizm korkusu, belirsizlik korkusu, nihilizm korkusu ve eşitsizlik korkusu gibi başlıklar altında uzunca tartışılmıştır. kısaca, determinizm korkusu başlığı altında, insanların doğuştan getirdiği bazı özellikler olduğu kabul edilirse insanların 'beyin yapılarının kuklaları' olacağı korkusu; belirsizlik korkusu başlığı altında, boş levha metaforunun insana sağladığı insanların zihinlerini şekillendirebilme fikrinin ortadan kalkmasıyla özellikle eğitimcilerin ve ebeveynlerin çocukların gelişimlerini istedikleri gibi yönlendiremeyecek olmalarından duydukları korku; nihilizm korkusu başlığı altında, insan doğasının olumsuz yanlarının tanınması durumunda ortada ahlak gibi bir kavramın kalmayacağı düşüncesi; eşitsizlik korkusu başlığı altında, doğuştan getirilen özelliklerin tanınması durumunda insanların farklılıklarından dolayı farklı muamelelere tabi tutulacağı ve eşit haklara sahip olamayacakları düşünceleri incelenmiş ve bunların doğru ve zorunlu çıkarımlar olmadığı hem araştırma bulgularına hem de eski yunan septiklerinden descartes'a, heidegger'den nietzsche'ye kadar onlarca görüşün tartışıldığı felsefi bir arka plana oturtularak harika bir şekilde anlatılmıştır. bilimin insan zihnini ve davranışını incelerken, politik açıdan doğru olmak adına olguların özünü kaçırmaması ve yanlış yorumlamaması gerektiğinden bahsedilmiş ve bütün bunlar çok yakın geçmişte yaşanan toplumsal olaylar, filmlerin ve bazı edebiyat eserlerinin, kitap karakterlerinin insanlarda bıraktığı izlenimler, hatta bazı şarkı sözlerine referanslar vererek oldukça ilgi çekici bir biçimde anlatılmıştır.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap