• ben ne bencil, ne karaktersiz, ne anlayışsız adammışım; görmeme vesile olmuş çocuktur. ha çocuğa ayrı ifrit oldum, o başka mesele. ben böyle kene gibi yapışan çocuk görmedim, çocuk da olsa insanda biraz gurur olacak. kendine belli bir siktir limiti koyacak.

    neyse bir dönem, bilgisayar kullanan babaya sahip her memur evinde olduğu gibi benim bilgisayar da salondaydı. ama ortak kullanım alanında da olsa bilgisayara "benim" demekten, sahiplenmekten hoşlanırdım. bilgisayarı odasında olan arkadaşlarımın anne-babalarının bilgisayar kullanamayacak kadar cahil olduğunu düşünür, avunurdum. tabi o dönem, hiçbir zaman haz almadığım misafirlere hepten ayar oluyordum. hele evi, barkı yokmuş gibi yatılı gelenlerin gece altına işetiyordum. çünkü başka oda olmadığı için misafirler salonda, bilgisayarımın hemen dibinde yatıyorlardı. ben de bilgisayarın tam üstünde kalan kattaki odamda gece lambası ışığında agatha christie romanı okuyup misafirlere küfrediyordum.

    günlerden bir gün halamlar geldi. hangi halam olduğunu hatırlamıyorum. esasen bilmiyorum da. 6 taneler, isimlerinin fonetiği aynı, sadece yazımlarında bir iki harf fark ediyor. çocuğum olsa aklımda tutamam. onların da bir erkek çocuğu var. onun adını hatırlıyorum. oğulsan. seni hiç unutmıycam oğulsan. piç oğulsan.

    ben bilgisayarın başındayken çocuğun mama isteyen kedi gibi bir gelip bir gitmesinden, annesinin kulağına bir şeyler fısıldamasından çaktım az sonra bilgisayara dadanacağını. direk masaüstündeki simgeleri sildim, monitörün yanındaki cd'leri yazıcının altına sakladım. word'ü de açıp çalışıyor süsü verdim kendime. en sonunda elçi gönderdi, oyun oynama talebini bildirdi. oyun yok dedim. inanmadı. salondaki herkes inandı. misafirler gelmeden önce 'oyunun sesini kıs' diyen annem bile inandı. ama o piç inanmadı. herkesin ortasında, en sonunda, ağzındaki baklayı çıkardı;

    - kasanın yanında direksiyon var.

    lan mal, aklına osurduğum, beynine tükürdüğüm, direksiyonla oyunun ne alakası var? direksiyon oyunla birlikte mi geliyor, atari salonu mu burası? yok, tutturdu oyun var diye. çocuk oyun olduğunu bildi ama dayanağı çok dangalakça. öte yandan salondaki tüm yetişkinleri de inandırdı kendine. o anda şeytan dedi çık her şeyi açıkla, ama oyun olmasının direksiyonla alakası olmadığını göster, göt olsun piç. herif wegener gibi salladı, tuttu. tabii baskı da artınca uzlaşmaya gittim, oyun yükleyeyim dedim. ama o şerefsize ağız tadıyla oyun oynatmayacaktım.

    kurdum direksiyonu yerine, taktım level dvd'sini, yükledim colin mcrae 4'ün demosunu. o dönem bilgisayar, o oyunu en düşük grafik ayarlarında zor kaldırıyor. neyse oyun yüklendi, girdim options'a. ver allah'ım ver. dayadım çözünürlüğü 1280x1024'e. aa'yı 8x yaptım. gölgesi, shader'ı, draw distance'ı kökledim sonuna kadar. oyun taş çatlasa 1-2 fps ile çalışır. çocuk da 10 dakika sonra kabız olur bırakır, dedim.

    lakin öyle olmadı. topladı ev ahalisini ekranın başına, oynuyor da oynuyor. esasen oynuyor değil tabii. ekrandaki araba 20 saniyede 1 metre falan ilerliyor. ama ya hiçbiri anlamadı, ya da hepsi piçlik derdindeydi, yarım saat çocuğu izlediler. çocuğun da yüzünde yavşak bir gülümseme. şeytan dürttü dürtecek. defterini dürecem çocuğun. beni ter basıyor, ellerim titriyor, gözüm seğiriyor. çocuk hala mutlu.

    o anda aklıma bir şey geldi. o günden muhtemelen bir 3-4 yıl önce. benim atari dönemlerim. bilgisayar hayalleri kuruyordum ve atari, bilgisayar havası versin diye joisticki yere koyup klavye gibi kullanıyordum. bir gün, bizimkiler çağırdılar, 'yürü misafirliğe gidiyoruz.' babamın çocukluk arkadaşınaymış. dedim sıçaym babamın çocukluk arkadaşına. bin bir afra, bin bir tafra, surat yapa yapa gittim evlerine. eve gelen misafirden ne denli nefret ediyorsam evine gittiğim ev sahibinden de o denli nefret ederim. özellikle beni nefret ettiğim 'misafir' pozisyonuna koydukları için. korktuğum başıma geldi. benden 1-2 yaş büyük oğulları varmış. hadi git kaynaş. sikeym neneğüzü. ayağımı sürüye sürüye gittim odasına.

    bir açtım kapıyı, 17" ekran. ekranda bruce wills. film değil, oyun. the fifth element. ağzımın suyu bir aktı ki ev sahibi kadın mahçup olmayayım diye hemen gelip sildi halıyı, 'olur böyle şeyler çocuğum' dedi. olur böyle şeyler teyze dedim ben de. adın ne senin abi, güzel abim? gökhan mı? ben de can, hangi tuşlarla oynanıyor?

    o gün bir geçtim başına 3-4 saat, 5 saat, 6 saat. saat yarımı geçmiş biz daha oyun oynuyoruz. kapı tıklanıyor, eve dönüyormuşuz. niye lan? burda yatsak ya bugün? yarın okul varmış. olsun asarım? baban asamaz. öğretmenlere devamsızlık yok. vay babayın...

    eve döndüm ama gözüm arkada. sanki evladım orda kalmış. yatmadan açtım odamdaki siyah beyaz atari tv'sini. bir o kasedi taktım bir bu kasedi çıkardım. chateau petrus'tan sonra köpek öldüren içilir mi lan?

    sonraki birkaç ay boyunca oraya bir daha misafirliğe gitmek istedim. gökhan'la çok iyi anlaştığımızı söyledim. gökhan'ı sikeyim, oyun oynamak istiyorum diyemedim. bir gün gittik sonunda, hevesle girdim içeri, zoraki sıktım ellerini. yöneldim gökhan'ın odasına. o saray yavrusuna, cennet bahçesine. açtım kapıyı. gökhan defterin arkasına bir şeyler çiziyor. arkası dönük. kapıyı duyunca direk sakladı defteri. ben olduğumu görünce gösterdi. araba çiziyormuş. sikerim arabanı dedim. noluyor lan gökhan, bilgisayar nerede? bozdun mu lan yoksa ibibik? o sırada babasıyla babam girdiler içeri. gökhan'ın dersleri çok düşük gelmiş, bilgisayarı kaldırmışlar bir sene boyunca. gökhan da şimdi ders çalışıyormuş da bugünlük ben geldiğim için izin varmış... lan babamın çocukluk arkadaşı, lan zeka küpü, aklını hayalini siktiiim; bilgisayarın ne suçu var? senin bu it oğlu itin deftere araba resmi çiziyor, ondan düştü notları. bilgisayarı saklayacağına kalemleri saklasana lan! bilgisayarı çıkarsana dolaptan lan!

    akşam 10'da gittim babamın kulağına 'kalkalım' dedim. hani gökhan'ı özlemiştin? dedi. gökhanı sikeyim, oyun oynamak istiyodum diyemedim. dersi varmış dedim. biralar bitsin, gideriz dedi. biranın amına koyim gidelim dedim, çocuk sıkıldı gidelim dedim. 15 dakika sonra kalktık.

    gökhan'ı sikeyim.

    bu burjuva-arabesk geçmişim aklıma gelince yüzüm kızardı, adamlığımdan utandım. götümü yaban domuzları siksin dedim. ben adam mıyım lan dedim. bu çocuğun evde atarisi bile olmadı hiçbir zaman. maddi durumları iyi ama çocuğun şanssızlığına annesi en kıl olan halam. kadın evde yer kaplar diye atari aldırmıyor kocasına. ne yer kaplar evde lan atari?

    bastım escape'e. çocuk hemen annesine döndü. o anda nasıl duygusala bağlamışsam bu hareketinden bile irite olmadım. çıktım, çözünürlüğü düşürdüm. çocuğun başını okşadım. adam gibi oynayabilsin diye iyice bir ayar çekip oyuna girdim. sanki vicdanımı yıllardır tırmalayan bir suçu itiraf etmişim, hapis yatıp çıkmışım da içim yatışmış gibi hissettim. yıllar önceki o boynu bükük çocukluğuma karşı görevimi yerine getirmiş oldum. çocuğu mutlu ettim. ben de mutlu oldum.

    oğulsan piçi ne dedi?

    - bunun görüntüsü bozuldu, az önce daha güzeldi.

    siktir lan, dedim. çıkarttım direksiyonu yerinden.

    o günden beri kıl bana.
70 entry daha
hesabın var mı? giriş yap