39 entry daha
  • oy oy oy... ben nasıl izlemedim bu filmi bunca zaman..o dvd'lerin arasında melül melül durdu da ben neden şöyle bi göz atayım demedim.

    gecem uykusuz geçti ama olsun, bin kere değer.. ampül yandı sanki kafamda film biter bitmez, arşimet gibi sokaklara fırlayasım geldi buldum buldum diye.. buldum be, buldum. sevgi, aşk, fedakarlık, cinsellik, yalnızlık, aşk acısı, özlem... hepsinin tanımını sayfalarca yapabilirim şu an. zıpırdayan bi şey var içimde adeta, kıpır kıpır, fıkır fıkır. dvd'yi elime alıp sokağa fırladıktan sonra, bakkala manava kasiyere önüme gelen herkese zorla izletesim, film bitene kadar başlarında bekleyesim var.. izleyin ulan, izleyin..

    içinde bulunduğum durumun, filmin beni bu kadar etkelemesindeki rolü nedir bilmiyorum ama..hani başınız çok ağrırken, canınız çok sıkılırken bir anda bir şey çıkar, bir şarkı, bir ilaç, bir arkadaş, bir hayal..başınızın ağrısı geçiverir birden..öyle bir şey. yaşam destek ünitemin şarjı bitmek üzereyken yetişti sanki bu film benim imdadıma. utanmasam bir film izledim hayatım değişti diyeceğim ama şu satırları filmden sadece dakikalar sonra yazıyorum.

    spoiler'a gireyim mi bilmiyorum. ama şerefsizim anlamıştım (aha girdim bile) esas kızın april olduğunu. aslında william ile emily birbirlerine çok benziyorlar. ama işte orada bitmiyor ki abi olay, orada bitmiyor ki..gel de bunu bana sor.. april ile olan ilişkilerindeki, zıtlıkların uyumu mükemmel bir şekilde anlatılmış. summer ile olan ilişkisi ise tutku ve seks üzerine kurulu daha çok. gerçi böyle tutku üzerine kurulu ilişki falan deyince yarrak gibi bir anlatım oluyor tabi ama filmde bu, anlatılabilecek en güzel şekilde anlatılmış. üzerine bana bok yemek düşer şu an sadece. ama tutamıyorum kendimi..allahım..anlatmak istiyorum.. sorumlulukların bir ilişki üzerindeki etkisi.. çok sevdiğin bir insanı, telefonun öbür ucunda beklediğini bildiğin halde arayamamak.. eşyalara yüklenen o muhteşem anlamlar.. benim hayatım işte bu, brooklyn'de yaşamıyorum belki ama benim hayatım bu.. ve bunu söyleyen tek kişi de ben değilimdir filmi izledikten sonra.

    insan zamanla nasıl değişiyor, değişse de nasıl aynı kalıyor.. yaralar nasıl kapanıyor, kapanan yaraların izi ne kadar kalıyor.. kabartma tozu pastayı nasıl bu kadar kabartıyor..

    eğer hafızam biraz kuvvetli olsaydı filmde bir çok kilit sahne örneği verir, şurada şunu burada bunu anlatmış der, açıklar da açıklardım.. öyle çok var ki çünkü bu sahnelerden filmin içinde. ama filme dair her şeyi unutmuş durumdayım, isimleri falan bakarak yazdım. şu an hissettiğim tek şey, içimdeki kocaman soğuk boşluğun berrak ve ılık sularla dolduğu..

    ilaç gibi, ders gibi film. daha ne diyeyim ki..

    tam 7 yıl sonra edit: yahu ben godard, tarkovski izleyen adamım. neden zamanında bu filme kadar coşup da böyle bir entry yazmışım ki :( şu an filmi de tamamen unutmuş durumdayım zaten. kafam güzeldi herhalde.
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap