47 entry daha
  • bizim evin girişinde vardı bir tane. çok eskiden...

    kokardı bu mevsimlerde. çok da güzel kokardı. efil efil derler ya hani, hah işte öyle aynen.

    çocukken, kış mevsiminde aşağı inemezdik biz. yani annemiz izin vermezdi. zaten okul da vardı. ilkbahar hem havaların ısınması, hem derslerin hafiflemesi demekti ve aynı zamanda aşağı inmelerin başladığı aydı bizim için.

    aşağı inmeye başladığımız ilk zamanlarda, bütün kışın hıncını almamız gerektiği gibi bir endişemiz vardı sanki. bisikletti, toptu, koşmaydı, kovalamacaydı, kavga, dövüş ne varsa çocukluğa dair. bir saatten sonra narin bacaklarımız kaldıramazdı yorgunluğu, gider bir yerde otururduk sonra. o yorgunlukları atma mekanımız, nefeslendiğimiz, yukarı çıkacağımız zaman fırça yememek için terimizin soğumasını beklediğimiz yer, işte hanımeli ağacının önündeki duvardı. dayak yediğimizde gidip ağlamışızlığımız da vardır o duvarda, oturup çekirdek yediğimiz de, yaptığımız yaramazlıkları anlatıp bu konuda daha büyük başarılar için birbirimizi motive ettiğimiz de, gevezelikler edip cıvıl cıvıl kahkalar attığımız da! bilirsiniz, tam çocukluk işte ya...

    pis, kirli, leş gibi bir duvar. ama hep orda otururduk. neden hep orda oturduğumuzu büyüdükten sonra anladım.
    hanımelinin, aslında bilinçaltımıza işleyen kokusuymuş bizi hep aynı duvarda oturmaya iten. duvara değil, kokuya gidermişiz.

    en büyük endişemizin sokaktan eve erken çağrılma, en büyük korkumuzun da bir sonraki gün ceza yiyip aşağı inememe ihtimali olduğu günlerimizde işlemiş içimize o hanımeli ağacının kokusu.

    şimdi yine bizim evin girişinde var bir tane hanımeli ağacı. her akşam eve girerken kokusuyla selam gönderiyor bana çocukluğum.

    hanımelinin, bilinçaltıma işlediği koku kadar eskiye özlem aslında benim her akşam eve girerken kimyamı bozan.

    bak diyor, sen beni unutsan bile seni unutmadım.
78 entry daha
hesabın var mı? giriş yap