8 entry daha
  • haklarında epeyce atılıp tutulan, çaldıkları tamburdan çıkardıkları ses tek parmakla kullanılan daktilodan çıkacak olandan az biraz hallice olan gazeteci/tarihçi/müzikologlar tarafından, şöyle ıslıkla çalınabilecek nitelikte melodilerle eser vermediklerinden dolayı eleştirilen, eğitim giderleri devlet tarafından karşılandığı için minik emre aközler tarfından suçlanan, müzikteki nasyonalist dönemi, anakronik iddialarla bartok la alakalandırarak 19. yüzyıl müzik akımlarını 1950 lerde uygulamamakla itham edilen (ki dönemleri göz önüne alındığında fazlaca bile uygulamışlardır), ve en sonunda da orduya kadınların apış arasını korutanlarca leş adddilen bestecilere kendi tasarrufları dışında verilen jenerik isim.

    tamburiden başlayalım. bu zat geçenlerde nerede khachaturian nerede bunların yaptıkları gibilerinden bişeyler söyledi. arkasından da bu insanları tam da khachaturian ın yaptığını yapıp, bir takım halk ezgilerini eserlerinde kullandıkları için yetersizlikle eleştirdi. türk beşlerinin içinden bir khachaturian emsali çıkıp çıkmadığı tartışılabilir. çıkmadığı görüşünde olanlar kendi içlerinde tutarlı bir mantıkla konuşuyor da olabilirler (ki günün sonunda sübjektif bir konudur, zira türk beşlerinin herhangi bir çağdaşlarından teknik olarak bir eksiklikleri yoktur , estetik anlamda tartışılabilir bu konu...). lakin khacaturian ın arkasındaki asırlık birikimi, ortamı hesaba katmadan türk beşleriyle mukayese etmeye kalkmak da, ya sayı saymayı bilmemek ya da dayak yememiş olmakla açıklanabilir ancak.

    daha da öncesine gitmek mümkün ama en azından ortalama klasik müzik dinleyicisinin bilip dinlemiş olacağı glinka ve rubinstein dan başlayıp, "beşler", tschaikovsky, rachmaninoff, scriabin, myaskovsky, stravinsky, prokofiev... diye uzayıp giden (bi bu kadar daha isim eklemek mümkün, en çok tanınanları ile yetiniyorum) bir altyapı ve kurumsallaşmış geleneği görmezden gelerek, klasik müzik açısından çöl addedilebilecek bir ortamda kendini geliştirip eser vermeye çalışan öncüleri, khacaturian ı örnek göstererek değerlendirmeye çalışmak densizliktir, daha da ötesi kör cahilliktir. gerçi söz konusu olan bardakçı olunca bu sadece istatistiklerine bir çentik daha atmış olmaktan öteye bir anlam içermez o da başka konu.

    yirminci yüzyılın ilk çeyreğinden sonra eser üretmeye başlayıp olgunluk dönemlerine kırklarda ellilerde ulaşan insanları ıslıkla melodisi çalınabilecek eserler vermediklerinden dolayı yetersiz görmekse ancak klasik müzik tarihinden, akımlarından ve gelişiminden bihaber kişilerin, bu durumlarını ortaya koymalarına vesile olabilir.
    post-wagnerian dönemde, stravinsky sonrası, schoenberg in, webern in, berg in müziği getirdiği noktada, dönem bestecilerden illa ki ıslık melodisi bekleyenlere, yanlış yer ve zamandasın deyip dönem itibarı ile perry como ya da peggy lee dinlemelerini önerebilirim. elin amerika lısının pop müziğiyle beni uğraştırma diyene de mesela hababam sınıfı melodisini tavsiye ediyorum. hem ne güzel hızlı çalınca neşeli, ağır tempoda çalınca hüzünlü oluyor, üflesin ıslığıyla efil efil, ama lütfen mümkünse 20. yüzyıl klasik müziği ve sanat hakkında ağzını açmasın.

    konservatuar eğitiminin ilk yıllarında beşlerin yaptıklarının şarlatanlık olduğunu şıp diye anlayan arkadaşların (uzaklarda değil başlık altında biryerlerde bile rastlama şansınız olabilir kendilerine) bartok un etnomüzikoloji çalışmalarından "müzikte ulusalcılık diye bişey" doğurtmasını konservatuarda almış olmaları gereken müzik tarihi derslerinden kaytarmalarına (rus beşleri, smetana, dvorak, greig, sibelius, albeniz, respighi, elgar, 1800 ler...), türk beşlerinin armonizasyonlarını anlamsız dörtlü, beşli akorlar diye nitelemelerini (bahsedilen aralıkları en çok kullanan çağdaş bestecilerin belki de en başında kim gelir acaba, sakın bartok olmasın?!) ve neredeyse hiç kullanmadıkları atonaliteyi, zaman zaman kullanabildikleri bi-tonalite ve poli-tonaliteyle karıştırmalarını da memleket konservatuarlarında verilen armoni ve teori derslerinin malum ve müzmin yetersizliğine bağlıyorum (keşke atonaliteyi kullansalardı özellikle saygun un atonaliteyle neler yapacağını hep merak etmişimdir kendi hesabıma)

    iddia edilenlere cevap verince, esas söylemek istediklerim en sona kaldı. efendim esas söyleyeceğim şudur ki, beş ayrı kişiyi bir başlık altında toplayıp müzikalitelerine dair hepsini birden kapsayan tanımlamaların yapılabileceğini düşünmek aymazlığın dik alasıdır. bunların hepsi ayrı kişiliklerdir ve dönemdaş olmaları, devlet bursuyla eğitim almış olmaları dışında apayrı yetenek ve müzikal özelliklere sahiptirler.

    teknik detaya yersiz olduğunu düşündüğüm için girmeyeceğim, girmek için ortam da imkanlar da yetersiz, ama saygun un 3. senfonisinin çağdaşlarından, mesela shostakovich in baş yapıtı addedilen 10. senfonisinden aşağıda kalır bir tarafını, bartok a asistanlık ettiği dönemden sonra yazdığı piyano parçalarının, mesela microcosmos da bulanan eserlerden nitelik olarak herhangi bir farkını, ulvi cemal erkin in piyano ve keman konçertolarının en ufak bir defosunu, eksik gediğini, cemal reşit rey in violonsel konçertosunun minicik bir yamuğunu bulabileceğini iddia eden kişiyi büyük bir zevkle çay koymaya göndereceğimi buradan ilan etmek istiyorum. hodri meydan...
22 entry daha
hesabın var mı? giriş yap