4 entry daha
  • "istediğimiz gibi yaşayıp istediğimiz gibi öleceksiniz" –fatih yaşlı
    07 şubat 2011 - fatih yaşlı
    katıldığı tüsiad genel kurulunda “başkalarının tercihlerine, yaşam tarzlarına karışmayız” demişti başbakan. oysa geldiğimiz nokta, muhafazakârlığın, bırakın yaşam tarzlarını, ölüm tarzlarına karışma hakkını dahi kendinde bulmaya başlamış olmasıdır.

    nasıl yaşayacağımıza da nasıl öleceğimize de karar verme hakkını kendisinde gören, hayatı ve ölümü kuşatan, tam da bu nedenle totaliter olarak adlandırmamız gereken bir muhafazakârlıkla karşı karşıyayız artık.

    defne joy foster’ın ölümünün ardından yazılanlara, söylenenlere bir bakın. ortada tam da dünyanın bütün sağcılarının, bütün muhafazakârlarının nefret edeceği bir imge var. defne joy her şeyden önce bir kadın ve üstelik giyim kuşamıyla, yaşam tarzıyla muhafazakârların ahlak anlayışlarına uymayan bir kadın. eğlenmek için dışarıya çıktığı bir akşam, bir erkekle tanışıyor ve onun evine gidiyor, resmi olarak evli ve bir de çocuk sahibi olduğu halde yapıyor bunu, eve gitmeden önce de içki içmiş ve evde de içmeye devam ediyor.

    neresinden bakarsanız bakın ölmeyi hak eden bir kadın var ortada, nasıl yanlış yaşamışsa öyle de yanlış bir şekilde ölmüş, örtünmemiş, içki içmiş ve zinaya kalkışmış. o halde ölmeli, o halde böyle bir kadının ölümüne kimse üzülmemeli, o halde herkes su testisinin su yolunda kırılacağını bilmeli!

    bu da yetmez üstelik. geride kalanlar onun bu ölümünden ders çıkarmalı, devlet ahlakımızı korumak için daha sert tedbirler almalı, alkol bütünüyle yasaklanmalı, kadınların örtünmeden evden çıkmaları, hatta mümkünse yanlarında bir erkek olmadan evlerinden çıkmaları yasaklanmalı.

    okuyun defne joy’un ölümünden sonra yazılanları, doğrudan ya da imalı bir şekilde esas söylenenin bunlar olduğunu göreceksiniz, gencecik bir insanın ölümünün ne türden bir alçalmaya vesile olabileceğini göreceksiniz, birilerinin artık nasıl yaşayacağımıza karar verme hakkını kendinde görmenin ötesine geçip ölümlerimiz hakkında konuşmaya başladıklarını göreceksiniz.

    açın okuyun vakit’ten serdar arseven’in yazısını. diyor ki mesela, “onu kucakta zıplatılırken görmüştüm bir kez... birkaç kez de magazin sayfalarında takılmıştı gözüme... onun için üzgünüm ve allah'tan taksiratının affını niyaz ederim...
    amma velâkin, olan biten, ders almadıktan sonra neye yarar!.. ‘içki bütün kötülüklerin anası!..’ vaziyet bu!.. defne, gecenin üçünde "sevgilisi"nin evine gitmiş... evli ha; bir de erkek bebeği var, maşallah nur topu gibi, bir buçuk yaşında...
    kocası onu çok severmiş, o da kocasını severmiş... ancak, farklı duygularını "arkadaşlarıyla" tatmin edermiş!... evinde öldüğü oğlanla o gece tanışmışlar...ve ilk geceden "oğlan evine" gitmişler!..

    yetmediyse hıncal uluç var. o da diyor ki mesela, “ortada çok açık, çok seçik bir "ihanet" var.. hem de aşk aldatması bile değil. bir gecelik macera/ one night stand için, aldatılan bir koca ve unutulan bir bebek.. ölmüş.. allah rahmet eylesin.. ama böyle bir insana, öldü diye saygı duymamı kimse benden beklemesin.. kimse de, onu azize ilan ederek, gençliğin önüne "rol model" diye koymaya kalkmasın.. defne joy foster'in ölüm sebebi bilinmiyor.. astım hastasıymış. fena halde sarhoşmuş. bilinen o.. alkol mü?. son zamanlarda zararı bilimsel araştırmalara konu olan, bir nevi doping, enerji içeceklerinin aşırı kullanılması mı?. uyuşturucu mu?. 10 gün içinde adli tıp gerçeği açıklayacakmış.. öğreneceğiz. ama benim görüşüm değişmeyecek. defne'nin ölümü tipik bir ‘su testisi, su yolunda kırıldı’ olayıdır!..

    serdar arseven, hüseyin üzmez’in gazetesinde yazıyor, hüseyin ağabeyinin alçakça taciz ettiği kız çocuğu hakkında tek bir söz söyledi mi acaba? o kız çocuğu için bir kere bile içi acıdı mı? cevap versin.

    hıncal uluç, 80’lerde erkek dergilerinde yazarlık yaparken ya da daha geçtiğimiz senelerde kızı yaşındaki mankenlerle dergi kapaklarına pozlar verirken su yolundaki bir su testisi miydi, cevap versin.

    arseven ve uluç bir yana, hayatlarımıza ve ölümlerimize karışanların hepsi, bütün muhafazakârlar, bütün ahlak bekçileri, sağcılığı bu ülkeye bir deli gömleği misali giydirenler, yazarı, çizeri, siyasetçisi, bürokratıyla sermaye vesayeti için çalışanlar asıl şu soruya cevap versin: siz gencecik bir kadının ölümü üzerinden mastürbasyon yaparken, ankara’da, ostim’de, 17 işçi yaşamını yitirdi. üç kuruş maaşla, sigortasız, güvencesiz saatlerce çalışıyorlardı, hiç yaşamamışçasına ölüp gittiler. biriniz çıkıp bu ölümlerin hesabını soracak mı, içinizden biri çıkıp kayıt dışı istihdamla, güvencesiz çalışmayla, taşeronlaştırmayla ilgili tek bir satır yazacak, tek bir söz söyleyecek mi? içinizde padişahı kızdırmaktan çekinmeyecek, iktidarla arasını bozmaktan endişelenmeyecek, ikbal kapılarının yüzüne kapanmasından korkmayacak tek bir kişi var mı?

    arseven ve uluç bir yana, iktidarı allayıp pullayan liberaller, 12 eylül referandumunda “yetmez ama evet” diyenler, muhalif her unsuru darbecilikle suçlayanlar, “akp döneminde ülke ekonomisi iyiye gidiyor” diye yazabilen utanmazlar, taraf gazetesi ve çetin-ahmet-mehmet altan, bu ölümlerle ve bu ölümlerin arkasındaki gerçek nedenlerle, yani taşeronlaştırmayla, yani sendikasızlaştırmayla, yani güvencesiz çalışmayla ilgili tek satır yazacaklar mı, bu iktidarın, bu ölümlere takdir-i ilahi densin diye başımızda olduğunu, serbest piyasanın varlığı için toplumun muhafazakârlaştırılması gerektiğini, söyleyebilecekler mi?

    kitlelerin sürüleştiği, ikiyüzlü bir ahlak anlayışının hüküm sürdüğü, insan hayatının bedelinin melih gökçek’in vereceği bir ev olduğu, kula kulluk edilen, hesap sorulmayan, kadın düşmanı, emek düşmanı, yoksul düşmanı bir ülke istiyorlar, böyle bir rejim kuruyorlar. ya sesimizi çıkaracak ve sorular soracağız ya da kendi sessizliğimizde boğulacağız.

    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=35411
415 entry daha
hesabın var mı? giriş yap