45 entry daha
  • yazları elemanlarını da toplayıp gümüşlük'teki mekanına gelen, verdiği his hiç değişmeyen güzelim yer.

    bir yaz günü düşünün. öğleden sonra demlenmeye geldiğiniz jazz cafe'de günü batırırken masanızın 3 adım ilerisinden denize giriyorsunuz. siz denizdeyken güneş batıyor. gökyüzü kızıllar, morlar içinde. çıkıp akşam yemeğinizi sipariş ediyorsunuz. yemek gelene kadar yine denizdesiniz. hafif bir esinti var ama deniz ılık gibi. iyice acıkıyorsunuz. o sırada yemek geliyor zaten. çıkıp havlunuza sarınıyorsunuz. kurulanıyorsunuz. saçlar ıslak, kirpiklerde biraz tuz birikmiş, ayaklar çıplak ve kumla oynuyor. o yediğiniz dünyanın en leziz yemeği. çünkü bir de yavaş yavaş, i put a spell on you, i want a little sugar in my bowl, my funny valentine, turn out the stars gibi ruh sağaltıcı müzikler ilişiyor kulağınıza. tuzlu kalmak istemezseniz, gidip arkada duş alabiliyorsunuz. o gün tesadüf ellerinde nefis bir romen şarabı oluyor, deniyorsunuz. tabii ki tadı damağınızda kalıyor. bunların hepsi kendiliğinden gelişiyor. keyfekeder. belki efkarlı, hem de kuş gibi. sonra gecenin bilmem kaçında uykunuza yollanıyorsunuz, üzerinizde hala bikininiz, mayonuz. sallana sallana yürüyorsunuz. sarhoş filan değilsiniz, aceleniz yok. biraz üşüyorsunuz ama sorun değil. şapşal bi sırıtış var yüzünüzde. ne zaman bu akşamı anımsasanız aynen geri gelecek olan sırıtış. muhabbetle.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap