63 entry daha
  • küçük beklentilerle gidince büyük etkiler yaratan film. yanlış anlaşılmasın bu beklentilerinizi düşürün vasat bir film izleyeceksiniz demek değil; sadece öyle bir beklentiyle gitmeyip, filmi önceden gözünüzde büyütmediğinizde çok keyif almanız işten bile değil demek.

    ben kitabı okumayangillerdenim. kitabı daha önce teğet geçtiğim best-seller raflarında görmüş ama hiç ilgilenmemiştim. kadınların elinden düşürmediği yeni bir romantik klişe önyargımı kuşanmıştım kitapla ilgili. filmle ilgili de aynısını düşünüyordum aslında. pazartesi sendromumuzu atalım, klişelerle dolu bir romantik film izleyelim, çikolata yiyelim, biz de klişelerin dibine vuralım diye düzenlenmiş bir kıza kıza sinema gecesinin fonuydu benim için en başta. bu yüzden de hiçbir şey beklemeden, hatta aralarda filmle dalga geçmeye odaklanmış bir şekilde başladım filmi izlemeye, fakat film o kadar keyifli, tanıdık ve bir o kadar da hüzünlü ilerliyor ki içine doğru çekiliyorsunuz izledikçe.

    oyunculuklar gayet samimi ve tatmin edici. renkler, çekimler ve kurgu gayet başarılı. benim en çok sevdiğim taraf ise karakterlerin doğallığı ve sadeliği oldu. bu tip filmlerde genellikle karakterler ilginç olsun, tuhaflıkları olsun diye kasılır, abuk subuk zorlama şeyler eklenir karakterlere. bu filmde öyle bir şey yok. kadın da adam da canlandırdıkları tipin gayet tanıdık bir versiyonu. bu yüzden de hikaye doğallığını yitirmiyor.

    biraz da spoiler:

    --- spoiler ---

    1) ilk etapta, emma jean-pierre'i dexter için bıraktığında acayip sinirlendim. "zeki görünüyorsun ama sen de tipik salak kadınsın işte, o adam zorda kaldığı için seninle birlikte olmak istiyor, başından beri seninle olacak cesareti yoktu, senin için hiçbir şeyden vazgeçemedi" diye dizi izlerken karaktere çemkiren teyzeler gibi içimden homurdanıyordum emma'ya. baştan beri pek sevdiğim, yakın hissettiğim emma karakterinin bu kadar zayıf olması delirtmişti beni. fakat o bisiklet sahnesi ikinci kez görünüp de emma'ya bir şey olacağını fark ettiğimde ve emma öldüğünde kendi kendime göt oldum. gurur saçma sapan bir şey hakikaten diye düşündüm. zira emma da benim içten içe istediğim gibi fakir ama gururlu genç kız tribi yapsaydı hiçbir zaman o mutluluğu yaşayamayacaktı. öyle bir mutluluğu tatmadan ölecekti.

    2) "i love you very much, but i don't like you anymore"

    bu çok güzel bir cümleydi. sürekli aşık olunca gözü kör olup, karşısındakinin kusurlarını örten aptal aşık karakterlerin sıraladığı aşk cümlelerinin aksine bu çok gerçekti. çok gerçek hayattandı. gerçekte de böyledir, severek ayrılmak dediğimiz şeyin en yaygın sebeplerinden biridir bu hatta. bir adamı/kadını çok seversiniz ama ondan, onun tavırlarından, yaptıklarından, istediklerinden hoşlanmayabilirsiniz. bu onu sevmediğiniz anlamına da gelmez, sadece ondan hoşlanmadığınız anlamına gelir.

    --- spoiler ---

    her neyse, ben pek beğendim, tavsiye ederim. sevgiliyle evde keyif yaparken izlemek için de gayet uygun.
434 entry daha
hesabın var mı? giriş yap