6 entry daha
  • kızına takıntılı derecede bağlı bir babanın öyküsü, saplantının romanı. anlatımı ve üslubuyla dostoyevski ile coetzee'yi anımsatan arnon grunberg etkileyici bir karakter portresi çiziyor jörgen hofmeester araclığıyla. işinden uzaklaştırılan, bunu ise evdekilere söyleyemeyen, her gün işe gidermiş gibi yapıp havaalanına giderek orada vakit geçiren, havaalanında tanımadığı insanlara ya da var olmayan yolculara el sallayarak kendini tatmin eden, kendini yemek yapmaya ve kızı tirza'ya vermiş, kaçıklık yolculuğunda yeni bir aşama kaydeden bir karakter hofmeester. hofmeester pek öyle sevip bağrınıza basacağınız bir karakter olmamasına rağmen, nev-i şahsına münhasır bir karakter oluşundan dolayı sonuna kadar keyifle okutuyor romanı.

    karakterler arasındaki garip, sürükleyici ve yer yer komik diyaloglarla hollandalı küçük burjuva ailenin sırları bir bir açığa çıkıyor. yalnız, hofmeester'i itici bulursanız, onun evi terk edip birkaç yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi eve dönen karısını daha da itici bulacağınız kesin. histerik ve komik diyaloglarla dolu hofmeester'le karısı arasında geçen bölümler. hofmeester, mrs.dalloway misali bir parti veriyor kızı tirza için ve kızına bağlılığını sorgularken yaşamını da sorguluyor kaçınılmaz olarak. tirza'nın ablası da, hofmeester'in hayal kırıklığını simgeliyor bir bakıma. hikaye bu şekilde, yavaş yavaş açılıyor beklenmedik sonuca doğru. esasında gayet beklenen bir sürpriz bu romanın sonlarında açığa çıkan olayla özellikle de karakteri iyi tahlil ederseniz ama yine de sarsıyor insanı. 11 eylül'den sonra artan ayrımcılık ve ekonomik kriz de romanın arka planında dikkat çeken diğer öğeler.

    kitabın ilk iki bölümünü daha çok sevdim. son bölüm olan çöl kısmını gereksiz uzun buldum ve zaman zaman hikayeden uzaklaşmış buldum kendimi bu bölümde. kapağı ise gördüğüm en kötü kitap kapaklarından biriydi maalesef.
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap