148 entry daha
  • dizinin bütün bölümlerini izlemeyi bitirmeden sözlüğe yazasım gelen hiçbir şeyi yazmadım. aslında düşündüm de, sözlüğün kenarda dursun diye bir bötonu var, onu kullanabilirmişim...

    neyse sözlük... ben biraz sondan başa ilerleyen bir insanım. the mentalistten iz sürüp bu diziye ulaştım. saymın ağbimizin deli çağlarını seyretmeliyim dedim. bayaa deliymiş gençken. mentalistte ermiş...

    o değil de, lulu'ya imrendim ben diziyi seyrederken. kimileri samimiyetini eksik bulmuş. ben sabrını fazla buldum :) hazır gülücük etmişken, melissakinin tarifi mümkünsüz tebessümüne dünya üzerinde en çok yanaşan tebessüm lulu kişisininki diyerek hadiseyi interaktifleştireceğim. bir ara melissaki evladıma "lulu sana benziyor" dedim de, bilmediği bir diziyi anlatmış olmaktan dolayı yemediğim fırça kalmadı... sonra birkaç screenshot yolladım, "evet biraz benziyomus ama ben gülerken dislerimi göstertirim" cevabını aldım.

    ne diyordum, lulu şaane bir karakter. (buradan spoiler parantezinin üçüncü paragrafına yönlenin piliz) hele o badi badi yürümesi... arada bir kaş maş kaldırıyordu... komik kadındı vesselam... böyle dinginleştirici... o tebessüm sende de olsa beni bile dinginleştirirsin sözlük!

    saymın ağbimize saygım sonsuz diyip nick karakterini elleyelim dilerseniz: haşin durmakta ısrar etse bile dünya üzerinde gülüş çok önemli bir mesele... onunki lulu ile evladımın gülüşü gibi değil... de yani... gülsün adam... hatta bir ara... spoileri koyim de öyle yaziim sözlük...

    --- spoiler ---

    senaristler amma kastı lulu ile nick'i buluşturmayacağız diye. yok trafik kazaları yok bilmemneler. ulan bu kadan süper gülüşlü iki karekter bulmuşunuz ve güldürmüyorsunuz deeyü höykünesim geldiydi... neyse, sonradan akıllandılar... ama bir yastıkta kocatmadılar... sonra zerda dizisinin açılış kelamı geldi aklıma "iki kişi birbirini severse; o, sevgi olur... biri kaçar öbürü kovalarsa; o, aşk olur... ikisi de sever fakat avuşamazlarsa; o efsane olur..." yani diyeceğim şu sözlük, dizi yazacaksan kızla oğlanı bir türlü buruşturma...

    ulan herifi bi gün yüzdürdüler. sanırsın juliette binoche, endam sergiliyor. adam adamı bu kadar obje yapmak da nesi... yok saymın beykır az sonra size bakacak... yakışıksız reklam ve duruşlar bunlar... more simon baker (bi de koskoca karizmanın tillahı adam efendiye ikide bir de "deeed deeed" dedirtmiyorlar mı, delirtiyorlardı adamı...)

    düşünsene yani, down sendromlu bebek doğurabilecek cesarette bir karakter...

    --- spoiler ---

    ne diyorduk. nick. suratsız... (burada seksek geliyor aklıma, spoiler parantezi ikinci paragrafına jump) fakat çok tempolu adam. part taym ordan oraya camp ediyor... seyredenin camı sıkılmıyor...

    birileri on seneler öncesinde ally mcbeal ile avukatlık dizisi olarak bunu kıyaslamış. yapmamaları gerenk. zira... misal elinin müzikleri tarz meseleler yok bu dizide. daha sosyal, daha insancıl, daha insan çarpıcı meseleler inceleniyor.

    en bayıldığım diyaloglarından biri, the watchers adlı üçüncü sezonun onyedinci bölümünde geçiyor, şöyle:

    n- hey, violet. do you remember me? i'm gonna help to find you a nice place to stay for a while, okay?
    v- how come you don't have a favorite color?
    n- oh... i... i don't know.
    v- everyone has a favorite color.
    n- violet.
    v- what?
    n- violet. seems like a nice color.
    v- shut up.

    bir violet sözü dinliyor ve entörümüzü kapatıyoruz. bilahare edit filan ederiz... lakin siz siz olun, üç gün beş gün dert etmeyin, üç sezonunun üçünü de seyredin. izlettiriyor kendini meret...

    edüt: aslında tanım olarak "bana ingilizce rüya gördürten dizi" diyecektim ve açıklayacaktım: altyazılarını bir türlü uyumlandırıp seyredemedim. tamamını altyazısız seyrettiğim dizi diye not ettim kendisini.
112 entry daha
hesabın var mı? giriş yap