hollanda

• tanım: raad ülke.
  
  aşağısı biraz yüzeysel entiri içerir.
  
  burayı ziyaret edip de "aman da hollanda peyniri" diye heyecanlananlar; bu noktada gerçekten ama gerçekten çok yüzeysel ve hatta cahil olabilirim^** fakat hollanda peyniri diye aldığınız şey türkiye'deki herhangi bir eski kaşardan farksız sanki^*. ille de leş kokulu bir şeyler almak istiyorsanız, gidin fransız peyniri falan alın, zira annemden duyduğum kadarıyla türkiye'de satılanlardan daha kaliteli ve daha ucuz.
  
  "aman da burası avrupa kesin her şey çogzeldir" diyerek giyim-kuşam-ayakkabı mağazalarına abananlar; bu, türkiye'de de bulabileceğiniz herhangi bir ürüne iki katı para vermenize yol açacaktır. bir amsterdam'da bulunan bütün giyim kuşam mağazalarının toplamı ve fazlası, istanbul'daki herhangi bir alışveriş merkezinde zaten bulunmaktadır, gerisini siz düşünün. bu ülkeye bir topshop daha yeni gelmiş, bir intimissimi henüz uğramamıştır bile^*.
  
  "e peki ne bok yiycez bu ülkede?" diye soranlara "türkiye'de yapamayacağınız şeyleri yapın" derim. gidin şehrin orta yerinde tinercisiz park, hatta "park" nasıl oluyor bir görün. hava güzelse bir yarım saat oturun, mevsimlerden yaz ise yatın güneşlenin. korkmayın, burda insanlar et görünce hallenip zabıtayı aramıyorlar. bir de hava sanıldığı gibi 365 gün berbat değil, güzel oldu mu çok güzel oluyor. yazın akşam 10'da batan güneş de cabası.
  
  eğer kadınsanız, sabahın üçünde göt korkusu olmadan sokakta tek başına dolaşmak nasılmış, bir tecrübe edin. gidip bir barda gerilmeden tek başınıza oturun. gidin bir sex shopa, "anam etrafımdakiler ne diyor acaba" diye kıllanmadan dildolara vibratörlere bakın.
  
  erkekler ise isterlerse toplamda 8 dakikalık hizmete 50 euro verebilirler; zira sınırlı zaman ve baskı altında bu 8 dakikayı^** nasıl kullanırsınız orası size kalmış.^*
  
  bunlar dışında -paranız bolsa- müzelere gidin^*, turistik olmayan barları internetten keşfedip, şu pis heineken dışında değişik biralar da deneyin. ha bi de hali hazırda sigara içiyorsanız ot deneyin, içmiyorsanız hiç bulaşmayın; çünkü muhtemelen doğru düzgün içinize çekemeyip, "bu ne be?! hiç etkisini göstermiyor?!" diyeceksiniz.
  
  ha bir de, muazzam bir mutfağı olmayan, yemek tecrübesi bir tür zevk değil, daha çok işemek gibi bir ihtiyaç olarak görülen bir ülkeye geldiğinizi aklınızdan çıkarmayın. hollanda mutfağı peynir, ekmek, krep ve püre haline getirilmiş sebzelerden oluşmakta; geri kalanı belçika, surinam ve endonezya gibi ülkelerden devşirilmiş bulunmaktadır. demem o ki, bulacağınız gıdalara hazırlıklı olun.
  
  (edit) hollanda ile ilgili muazzam yanılgılar bölüm 1: yetişkin hollandalıların büyük bir kısmı ot kullanmaz. ya gençken zamanında heveslerini almışlardır ya da serbestliğinden ötürü gerek duymadıkları için hiç bulaşmamışlardır. hangi çeşidinin satın alınacağını, nasıl sarılacağını hatta nasıl içileceğini dahi bilmeyebilirler; kendilerine soracağınız varsa sormayin, bilmiyorlar. ot satın alan güruh genelde yabancı öğrenciler^*, göçmenler^**** ve turistlerden oluşur (kaynak: üç sene boyunca çeşitli coffee shop'ların civarında ev tutmuş bulunmak.).
  
  (edit) hollanda ile ilgili muazzam yanılgılar bölüm 2: "sokakta her boku yapmak serbest ama bira içmek yasak elleh elleeeh" gibi şeyler denmiş. sokakta içki içmek de ot içmek de yasaktır; fakat özellikle amsterdam'da yer yer tolere edilmektedir. o ana kadar yakalanmadıysanız, polisle karşılaşmamışsınız demektir. o sokakta tüttürürken gördüğünüz insanlar muhtemelen bir coffee shop'un ruhsatına göre izin verilmiş açık alanında demlenmektedirler ya da yerli ve alışık oldukları için nerede içip nerede saklayacaklarını bilmektedirler (zaten bu yüzden polise yakalananlar genelde yerli değil de turist olurlar.). gidip de "oh serbest" diye çoluk çocuk gezilen bir alışveriş caddesinde ya da polisin gözünün içine baka baka içerseniz en az 50 euro'yu yersiniz, demedi demeyin. bir de, sokakta bira içenlerin polise daha çok yakalanmasının sebebi, muhtemelen o eşşek kadar teneke kutunun ufacık bir sarmadan daha çok göze batmasıdır.