53 entry daha
  • "everything that has a beginning has an end" biz de #2820968 ile başladık matrix entrylerine, bununla da sonu gelsin o zaman...
    ilk baştan şunu söyleyeyim, bence güzel film, çok güzel film... hiçbirşey olmazsa değişik bir konuda süper bir action filmi seyrediyorsunuz, ki ben sizi biliyorum siz jet li filmlerine de zaz ekibi filmlerine de gidiyorsunuz, bana gelip "matrix kötüymüş gitmeyeceğim" demeyin, beyazperde cini çarpar... hemen merak eden arkadaşlar için de söyleyeyim, reloaded'in entellektüel gri hücereleri zorlayan saldirisi bu filmde pek yok, neo direk gömüyor kafayı, içiniz rahat olsun... üstelik wachowski biraderler cepten yememişler, "bu iki filmin havası nelerine yetmiyor" dememişler, daha önce yaptıklarını daha da ileri götürmüşler... yeni mekanlar yeni durumlar çok güzel, ince detaylarına kadar işlenmiş... ya herşeyden önce, seyiri çok güzel, heyecanı bol, kunkfusu fazla bir film...

    neo: tekrar edeceğim, keanu reeves seçilmiş insan rolünde süper. neo karakteri mi üzerine oturmuş, o mu şekillendirmiş bilemeyeceğim ama ortaya çok güzel bir kombinasyon çıkmış... neyse, bu filmde neo geçen filmden farklı olarak önüne çıkan herkesin uzattığı şekerleri almıyor, kendi yolunu kendi çiziyor, en büyük değişiklik de bu bence... yoksa arkadaşın seçilmişliğinden haberdarız, bir potansiyel bir patlama zaten bekliyoruz, üstelik galatasaraylıyız, alışığız patlama beklemeye, bütün sezon pinto'yu seyrettik... neyse, dağılmasın konu, "büyük güçle birlikte büyük sorumluluk gelir" demiş atalarımız (ben amcayı da andık böylece), neo da ikincinin sonuyla başladığı seçim yapma modunu bu filmde de sürdürüyor, kendi kararlarını veriyor, onların sorumluluğunu alıyor... güzel yani, gelişmeye devam... bir de bu herifin ince olmasini çok tuttum ben, matrix'teki gücün kastan bağımsız oluşu çok başarıyla belli oluyor o sahnelerde. hoş zaten vurunca duvar yıkan gücü belli etmek için yeterli kasi kimse bulamazdi...

    trinity: 2. filmde ezik kalmıştı biraz ablam, bu filmde kafamıza kafamıza vurulan sevgi temasıyla da ön plana geldi iyice.neo'ya bağlılığı, sevgisi, onun için herşeyi riske atması, evine hava kararmadan dönmesi, deriler giymesi ile de takdirlerimizi kazandı, "ulan ben kalsam metroda bu kızlar beni aramaya bile gelmezler" dedirtti (ah, eğer okuyorsan zamanında dolmuş parası için geri döndündü, saolasin buradan da onu hatırladım şimdi). zamanında bu abla bayağı olay çıkartmış heralde*, zira bazı tavırları var onu gösteren, reloaded'da monica'ya silahi dayaması, burada "enough of this shit" tadında çıkışları var, bunlar hep zamanında meyhanelerde çok masa devirmiş olduğunu gösteriyor... seviyoruz trinity'yi, üçünü ayrı ayrı, hepsini beraber...* bu arada metronun girişinde turnikelerden geçişi süper, dikkat edin kaçırmayın...

    trin: trinity'nin lakabı, ben de buna takmıştım, insan nasıl devamlı sevgilisine "trinity, trinity" diye hitap edebilir ki? olmaz yani, düşünsenize sevgilinize "s.a.v." diye hitap ettiğinizi? hayır bu işin yatağı var sevişmesi var, "trinity tut şunu" demek kolay mı? çarpılırsınız valla... o yüzden böyle bir kısaltma lazım diye düşünüyordum, duydum, rahatladım...

    metin şentürk: bu bence çok dune'dan arak olmuş. paul atreides'in kehanet/vision'unu hatırlayanlar onun vücut bulmuş halini sinemada görmekten mesut olacaklardır... neyse, bu format dış görünüş olarak da biraz fazla japon karate ustalarına benzemiş, ne yapalım olur o kadar... falza detaya girmeyelim...

    morpheus: ben pek sevmiyorum morph'u, kehanet takıntısıyla, şişman yanaklarıyla, komik yürüyüşüyle bana mütemadiyen batan bir arkadaş... zaten andy & larrygiller de beni düşünmüşler, pek koymamışlar bu filme, öyle kenardan kenardan konuşuyor, kimse de takmıyor, önemsiz bir insan yani... (allahım antipati saçtım, negatif enerji yaydım)

    niobe: abla uçabiliyor. benzin tankeri tadındaki aleti x-wing'e çevirdi, hayran kaldık...

    agent smith: bildiğimiz smith...ler. zaten revolutions'da karakterlerde pek değişiklik yok, reloaded'da biraktiğimiz gibiler - ki normal zaten, aradan yarim saat geçtiği düşünüldüğünde - sadece olayların akışını sonlandıracak hareketlerde bulunuyorlar. simith kardeşim de 2'de başladıklarını bitiriyor sadece... anlayacağınız the smiths tarikati bir mutluluk zinciri gibi gümbür gümbür büyüyor, kendilerine buradan girlfriend in a coma'yi gönderiyorum...

    a.p.u.: türkçesi "zırhlı birlikler - z.b." diye geçti altyazıda, tecavüze uğramış z.b. (18) tadı verdi... çok süper aletlerdi bu "armored pişey unite"ler, çok beğendim, zion kapısının bilgisayarları'ndan sonra bunlardan da istiyorum. özellikle hoplayıp zıplayıp koşmaları, veledin içine bindiğinde çalıştırmaya uğraşması falan çok güzeldi... zaten bu gibi detayların geliştirilmiş olması değil mi matrix'i bu kadar zengin yapan? bir anlamda matrix'i matrix yapan? -bana retorik soru sorma.

    makinaların ana bilgisayarı: ben bununla ilgili acaip geyik yaptım... mesela düşünsenize, bu aletin ram'i ne biçim, aynı anda milyonlarca sentinel'i kontrol ediyor, bir yandan da neo ile geyik çeviriyor... neo tutup da "234567'nin karekökü kaç?" dese ya da "istiklal marşını tersten oku" diye sorsa eminim ki zion'a saldiran birlikler yavaşlar ya da dururlardi, kolay mi bu kadar multithreading? (amd'ymiş işlemcileri, bir yandan da soba olarak çalışıyormuş)

    matrix: matrix yok efendim bu filmde... abuk subuk yerlere gidiyorlar, mero olsun smith olsun, ama matrix yok... şöyle çıkıp bir sokaklarda yürümüyorlar (ya da uçmuyorlar), gidip halkın arasına karışmıyorlar (muhtemelen herkes smith haline dönüşmüştür, o yüzden)

    en başta çıkan hintli herif: bu ailenin hintli olmasi süper bence... karma karma demiş, kast sistemini de el altından sokuşturmuş, böylece matrix'in işleyişi hakkında bize bilimum açıklamalarda bulunmuş anndy ve larry kardeşler...

    ah, everything that has a beginning has an end, o zaman bitirelim bu entry'i... bu filmi beğenmeyenler sadece çok şey beklediklerinden beğenmezler bence... şöyle diyeyim, filmin genel gidişatina, ilk on - onbeş dakikasindan sonrasi on üzerinden dokuz, finaline ise yedi verdim... (yani diyorum ki keske sonu daha iyi olsaydi) ama güzeldi matrix, bozmamişlar, yakışmış trilogy'ye... aferim...

    * neo'nun karizma laf ediyorum modu: var neo'da böyle birşey... konuşmayı sonlandıran lafları edeceği zaman adamın ses tonu değişiyor, boğuklaşıyor, sönüyor resmen... şöyle bir durum ortaya çıkıyor:
    morpheus: how do we know that?
    neo: you'lllhhhhhh knowgghhhhhhh
    morpheus: ha? anlamadim?
    neo: yok bişey öksürdüm sadece. you'll know yani...
202 entry daha
hesabın var mı? giriş yap