100 entry daha
  • bu entry 2013'te çekilen carrie filmi ile ilgili olacak.

    baştan yazayım beğenmedim. hiç bir siki beğenmeme timinden değilim kesinlikle, genelde verilen emeğe saygım vardır hiç olmazsa. gerçi yine var ama biraz boşa kürek çekmişler, tamamen de yönetmeni suçluyorum. (lan şimdi baktım kimmiş diye, kadınmış, lezbiyenmiş. endüstride azınlık ama yine de döşenicem hakkında. göte göt demek lazım.)

    öncelikle carrie castı konusunda inanılmaz bir başarısızlık gösterdiğini düşünüyorum. yine seçmelerde ufak bir oynatıp seçtiyse kesinlike "korkmuş görün" dedi, sonra da güzel kız, iyi korkmuş görünüyo, diyip seçti. fakat chloe moretz bu rolün adamı değil. oyunculuk rezaletti deyip kestirip atmak istemiyorum, ama mean girls filan gibi cicili bicili liseli kız filmlerinin, romantik komedilerin dışına çıkmaması gereken bir oyuncu bence. filmin genelinde ezik taklidi yapan okulun en popüler kızı gibi görünüyordu. muhteşem saç makyaj bile kurtaramamış.

    julianne moore yalnız, muhteşemdi filmde. makyajı bir kere on numaraydı, oyunculuk desen bu kadar rahatsız edici oynanabilir, filmde sahnesi daha çok olsa belki bu kadın tek başına götürecekti filmi. sette zaten kitabı da bir tek o okumuş diye tahmin ediyorum yani.

    gerçi ben de kitabı okuyalı on seneden fazla oldu çok hatırlamıyorum. ama hatırladığım birşey var, vakti zamanında çok stephen king okuyan bi insan olarak, stephen king'in böyle karanlık, acayip, hafif depresif orta sınıf amerikan bir atmosferi oluyor. bu filmde atmosferin binde biri yoktu. uyarlamadır, aynısını yapman gerekmez tabi, ama başka türlü bir gerilimli atmosfer yarat, kendi çizgini bul? kitaptan esinlen? hayır. tam bir lise romantik komedi filmi atmosferindeydi. dolayısıyla karakterler de hep havada kalıyordu.

    mesela aşırı inanılmaz kötü kalpli karakterler. belli bir atmosfer içerisinde, stephen king'in ya da 1976 yapımı carrie filminin yarattığı atmosfer içerisinde, o cinayete götürecek kadar kötü kalpli olma vs durumları daha inanılır duruyor. dünya öyle karanlık acayip bir dünya zaten. (bkz: creepy) insanların acayip ve karanlık olmaları inandırıcılık kazanıyor. ama burada bakıp "çok saçma, niye böyle yapsın ki?" diye düşündürüyor insana. temeli eksik. bir tek julianne moore hakikaten baya creepy idi. carrie'den bir tek anne karakteri olması gereken atmosferi bulmuş gibiydi, onda da müzik, çekim ve kurgu jullianne moore un çabalarını desteklemiyordu.

    başka bir mesele, çok daha iyi yapılabilecek olan mesele senaryoda bir çok güçlü dramatik durumun es geçilmiş olması. örneğin, en barizi;

    --- spoiler ---
    carrie'nin baloya gitmesi büyük bir güven gerektiriyor ve çok büyük risk almak demek ya hani, ömrü boyunca boyunduruğu altında yaşadığı annesi de "gitme canını yakacaklar" diyor ya hani, ama kız ona rağmen gidiyor. sonra annesi haklı çıkınca burada çok güçlü bir dramatik durum var. kızın başından aşağı kan dökülmesi, kızın tetikleyicisi, oğlanın ölmesi, kızın çığırından çıkarak delirmesinin tetikleyicisini güçlendiriyor tamam, ama annesinin haklı çıkması tüm bu olayların temelini hazırlayan ana duysal zemin. mesela 1976 yapımı filmde, tam o sahnede, carrie'nin zihninde annesinin "they are gonna laugh at you" diyen sesinin yankılandığını duyuyoruz. yaraya tuz basıyor yani. durumu güçlendiriyor. burada ise o yaraya tuz basmanın esamesi yok. halbuki o kadar "they are gonna hurt you" filan dedirtmişsin anneye, yara var, tuz var, basmıyorsun. illa yankılanan anne sesi duymamız gerekmiyordu, 2013'ün izleyici kitlesine daha gideri olan başka bir yöntemle yaraya tuz basmalıydı bence. elindeki malzemeyi çarçur etmiş.

    yönetmen çıkıp "tamam yea, söyledim işte, bi de göstermeme ya da duyguyu seyirciye aktarmama gerek yok" gibi birşey demiş yani. bunlar hep filmi zayıflatıyor.
    --- spoiler ---

    ve sonrasında, klasik, carrie denince herkesin aklına gelen olaylar olurken, bizim artık carrie ye bakıp "hassktr vay anasını" dememiz gerekirken maalesef ancak "o eller kollar ne hacı" diyebiliyoruz. bunun sebebi %20 kızın kötü oyunculuğu, %80 kötü yönetmenlik. dizi çeker gibi çekmek yerine biraz ne çektiğini göz önünde bulundurarak çekseymiş keşke.

    hikayede ana korku öğesi carrie. aslında kitapta hem kızın tarafını tutuyoruz, hem de kızdan korkuyoruz. bu filmde kızın hiç bir korkunçluğu yok. şöyle güzelce bir tüylerimizi diken diken etmiyor. filmin geneli zaten tüylerimizi diken diken etmiyor. katarsisi bile yetersiz buldum. ki carrie filminin/kitabının saf katarsis olması lazım. hikaye saf katarsis çünkü. kıza kötü şeyler yaparlar, kız ağızlarına sıçar. olay bu. ama filmde gösterilen haliyle ne kötülüklere inandık, ne kızın ağıza sıçabilitesine, ne de motivasyonuna.

    anne iyiydi yalnız. o kadar.

    tabi bunlar hep "bence".

    sonuç olarak bence zaman kaybettiğinize değmez. niye izledik ki şimdi bunu duygusu geldi film bitince. kısa filan ama yine de gidin başka şey izleyin derim. mesela prisoners'ı filan izleyebilirsiniz. hatta carrie'nin yönetmeni de prisoners'ı bi izlesin. atmosfer görsün kadın.
57 entry daha
hesabın var mı? giriş yap