4 entry daha
  • dünyanın boyut atlamadan önceki hali.
    her an gözetleniyordum. yapmam gerekenler ve yapmamam gerekenler, düşünmem gerekenler ve düşünmemem hepsi belli idi. herkes zaten bunu bilirdi. düşünmek hakkında düşünmemize de ihtiyaç yoktu zaten. biz bizdik. onlar onlardı. bazı şeyler kötüydü, bazı şeyler iyi. bu böyle olagelmiş hep on küsür yıllık yaşamımızla daha iyisini nasıl bilebilirdik? derenin öbür tarafında oturan insanlar vardı. biz gezmeye giderken laf atarlardı. kötü şeyler söylerlerdi. evet kötüydü bu kişiler. yoksa neden bizi sikeceklerini edeceklerini ifade etsinlerdi biz önlerinden geçerken?
    sonsuz ve duraksızca güvensizlik içindeydim. çok gençtim ama herkesten önce yorulmuştum. pes edecektim, edemiyordum. birilerini bir şeyleri düşündüğümden değil, hayatıma olağanüstü bir değer atfettiğimden değil. ama delice bir ses "gittiğin yere götürmeyeceğini nerenden biliyorsun bunları?" dedi. durdum ama zaman aktı. ben de süründüm. en sonunda dünya neden böyle babında "bazı cevaplar verilmeden şuradan şuraya gitmiyorum!" diyecektim dedikten 3-5 yıl sonra ortada iskeletim kalacaktı elbette zamanda sürtülmekten.
    ama ondan önce kendime küçük güvenlik serapları yaratmaya başladım. ilk tattığımda bu duyguyu "hep aradığım şey buymuş!" diye düşündüm. inanılmazdı. ilk kez nefes aldığımı hissettim. kalbimi hissettim. derin bir his, yankı gibi. ne kadar huzurlu... dünyanın huzur içerebileceğini bilmezdim. hayatım güven ve güvensizlik diye ikiye bölündü. o kısıma dair her şey güven ve diğerleri onu tehdit edenler. ben de katıldım oyuna. elmadan ısırdım. çamaşır makinası kazanı gibi dönmeye başaladık. güveni tehlikeye sokacak her şeyle kahramanca savaştım. ve kendimle de.
    demek beni oyuna sokan güvendi ve huzurdu... kendisi kaos olan oyunun içinde aramak ne kadar büyüleyici bir naiflik. bir adım sonra tepeden yuvarlanacak bir budala. her şekle bürünüp peçesinin altından bizi çağıran medusa, yılan yol oldu ben de gittim.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap