4 entry daha
  • bugün izledim ve ilk sahneden roll caption'a kadar alnımın ortasına çöreklenmiş bir ağrı eşliğinde kanımın donduğunu hissettim. evet, tanıdık geliyor. güç her yerde ve her koşulda güç. çirkinliğinin rengi değişmiyor. tepede duran bir zalim düşüyor, ama ortalık düzleşmiyor. o tepeye bir başka zalim, devirdiğinin üzerine basarak çıkıyor. şiddeti fazla, rengi daha çirkin, sonuçları daha kanlı oluyor. karşılığında ise kalabalık bir kitle, tek bir şeyi aynı kalple istiyorlar, o da vicdan. ahmed ne diyor "biz, bizi yönetecek bir lider değil vicdan arıyoruz." dilleri ortak, amaçları ortak, gittikleri yol ortak. ama vicdan yoluna hesaplanmış taşlar konuyor ve sonuç malumunuz. her biri bir öncekinden kanlı elleriyle üç rejim üç yıldır mısır halkının meydanından elini çekmiyor.
    lakin ben belgeseli izlerken, izleyen ve izleyecek olan pek çok kişi gibi bir gezi hamasetine kapılamadım. gezi direnişi'nin önemini ve iktidar karşısında bir güç olduğunu hiçe sayacak değilim ancak meydan'da, ne olursa olsun, eşitlik, adalet ve vicdan arayışındaki devrim mücadelesinin hala devam ettiğini görmek, açıkçası beni çok utandırdı. 2013 haziranı'nda bizim gezi'de yaşadıklarımız (ankara'yı tenzih ederim) "ayyh ne tatlıyız^.^" coşkusu ekseninde gel-gitler yaşamak gibi bir şeydi sanki. zira hatırlıyorum, direnişin ilk gününden beri her gün gezi parkı'na giden, polis şiddetini, hükümeti hararetle eleştiren biri; şu molotof kokteylli piyesin düzenlendiği gün, aramızdaki bölücü grupların gezi direnişine zarar vermemeleri için temizlenmeleri gerekiyordu, polis iyi yaptı demişti. "aramızda hiç marjinal grup yoooğk" açıklamaları yapan direnişe geçmiş masum elitist gururu hala midemi bulandırır. bir bayrak altında toplanıp askeriyiz de askeriyiz diye müsamere yapanlara hiç değinmek istemiyorum bile. gezi'yle ilgili şu sıralar aklımda çokça dolaşan ve cevabını bulamadığım bir soru var mesela. hani hep dendi ya "evet, mesele üç beş ağaç değil" diye. özgürlük, eşitlik, rte diktatoryasına direnme vs. idi. peki ya ne oldu? yok olmadı ama parçalandı. mesele üç beş ağaçtan öteyse eğer, bunca yolsuzluk, başbakanın sıfırlana sıfırlana bitmeyen yolsuzluk paraları, hukukun artık hukuktan başka her şeye benzetilmesi, adaletin mitolojik bir olgu olmaya mahkum edilmesi, hırsızlara ayrıcalık tanınması, yolsuzluk delillerinin ortadan kaldırılması, devletin katilleri kollaması, ve tüm bunların şaklabanca bir siyasetle yapılması mesele değil mi? düşünüyorum, bunca şeye rağmen hayat hala nasıl devam ediyor bu ülkede? kendimi de dahil ediyorum, şu an sıcacık evimde oturmuş "türkiye neden isyanda değil ki" diye bunları düşünüp yazıyorum. oysa bugün beyoğlu sineması'ndan çıkıp, ilk sokağın köşesinde göz göze gelmekten tiksindiğim polisin suratına tükürmek bile bir seçenekken, ben yanımdaki arkadaşıma "biz çok pasif bir toplumuz" dedim sadece.
    neyse, mutlaka izleyin işte.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap