13 entry daha
  • yetmiş üç yaşındaki sıra dışı yönetmenin ustalık eseridir.

    bu entry'nin devamı aşırı derecede spoiler içerir.

    --- spoiler ---

    efsane filmi brazil'de keskin hatlarla çizdiği bireysel özgürlüğün olmadığı bir geleceği, daha yumuşak kalıplarla vermiş yönetmen; brazil'de sistem dışında kalan herkes anarşist olarak algılanırken, her ne kadar karakter sayısının azlığından dolayı net olmasa da, the zero thorem'de, "sistem", bireylere dayatılan mecburi bir seçim olarak vurgulanıyor.

    karakter sayısının azlığı bir terry gilliam filmini daha akışkan hale getirdiğinden olumlu olmuş denilebilir. 143 dakikalık brazil'e göre 107 dakikalık bu film daha dinamik hale gelmiş, bir solukta bitiyor.

    film, aslında hatasız sistemin "0"a eşit olduğu, bing bang'le beraber normal'den sapma olup, bir hata sonucunda yaşam oluştuğu ve kara delik oluşup bütün gezegenler yok olduğunda hiç bir şey yaşanmamış gibi tekrar normale dönüş olacağı fikri üzerine kurulmuş.

    christopher waltz'ın canlandırdığı ana karakter qohen'in film boyunca varlığının sebebini açıklaması için sabırsızlıkla beklediği telefon hakkında çeşitli görüşler var.

    benim fikrim, insanlar yaşamlarının anlamını çeşitli dinlerde arayıp kendi tanrılarını seçerken, inanmak için bir işaret bekliyorlar. bu bağlamda qohen hala bir işaret (telefon) beklediğine göre, dinsiz olduğu vurgulanmış olabilir. diğer yandan christopher waltz the guardian'a verdiği röportajda esprili bir dille "ben de quentin tarantino'dan öyle bir telefon bekliyorum, ama tabii ki o benim tanrim değil" diyerek herkesin bir otoriteden beklediği telefon olduğuna vurgu yapmış. filmin sonunda otorite tarafından qohen'in yüzüne vurulan öyle bir telefon olmadığı gerçeği de, aslında tüm dinleri insanın inanma ihtiyacının doğurduğu ve sonunda her şeyin sıfıra dönüp yok olacağını belirtiyor.

    qohen bu ilahi telefonu beklerken bir yandan da güzel bainsley ile tanışıyor. her ne kadar bainsley ile tanışması bir partide gerçekleşse de ilişkileri sanal yoldan ilerliyor. bainsley'i qohen'e gönderen de aslında otorite, ve otoritenin amacı gelmeyen telefon yüzünden kaos yaşayan qohen'in hayatını anlamlı hale getirmek. bainsley'in ısrarla beni sevdiğini söyle diye diretmesinin sebebi de qohen'i kendine bağımlı hale getirmek. son görüşmelerinde de bana ihtiyaç duymana ihtiyacım var diyerek bir nevi ufak paradoks yaratıyor.

    bu arada sanal alemde bainsley'e tecavüz edecek derecede saldırgan hale gelen qohen'in, gerçek hayatta bainsley'in "gel beraber uzaklaşalım buralardan" çağrısına cevap veremeyecek derecede ezik olması da kayda değer bir başka konu.

    filmdeki detaylar bir görsel şölen sağlıyor, bireyselliği vurgulayan tek kişilik ufak arabaların trafiği, reklam panolarında kişiye yönelik anında oluşan reklamların belli bir süre haraketli şekilde kişiyi takip etmesi, parkta bulunan envai çeşit yasak tabelaları bu detaylardan aklımda kalan bazıları.

    filmin sonunda itiraf ediyorum ilk defa alkışlama ihtiyacı hissettim. otoriteyle ilişkisi kesilen, telefon beklentisi kalmayan, bainsley'i de reddeden qohen'in, her şey yıkıldığında kendi kaosundan çıkıp, tek başına, bainsley'in kurduğu cennete gitmesi şok bir final olmuş. her şeyden vazgeçip, kaosuna dönmesi beklenirken aradığı huzuru tek başına, kendini mutlu hissettiği tek yerde bulması vurucu kısmı bence.

    --- spoiler ---

    yetmiş üç yaşında bu güzellikte bir film yaparak her türlü övgüyü haketmiş bence terry gilliam.

    eyyorlamam bu kadar...
63 entry daha
hesabın var mı? giriş yap