363 entry daha
  • dille birlikte değişik bir kültür de getiriyor.

    şimdi ispanyolca deyince ortalık karışıyor. çünkü latini var, ispanyolu var, orta amerikalısı var. ispanyol ispanyolcası ile güney amerika ispanyolcası arasında çok fark var. ama her şekilde, dili bilince o kültürü de yaşamaya başlıyor insan ufaktan ufaktan.

    en büyük farklardan başlayayım aralarındaki. ispanyollar güney amerika'yı keşfedince, burayı da kolonileştirmeyi kafaya koyunca kimleri sevmiyorlarsa, kimlerden utanıyorlarsa buralara göndermişler. yani hırsızı, fahişesi buralara taşınmış yerli halkla kaynaşmaya başlamışlar. sonra bakmışlar ok yaydan çıkıyor orada, bol bol din adamı ve asker göndermişler oraları yola getirsin diye. şimdi ispanyolca'da iki tane sen var, biri tú (bu bizdeki sen), diğeri de usted (bu da saygı duyulan kişiye söylenen sen, yani siz. bu da emevilerle etkileşimden geliyormuş, üstad kelimesinden). buraya asker ve din adamı gönderince, asker zaten emir komuta elemanı, haliyle "sen"den çok "siz"i, "usted"i kullanıyor ve saygılı üstlerine. din adamı da tanrı'ya "sen" deyip laubalilik edecek değil, dolayısıyla o da usted kullanıyor. dolayısıyla sen kelimesi buraya "usted" diye yerleşiveriyor. tú ancak aile ve kanka arasında kullanılan bir şey oluyor. ama o arada ispanya'da herkes birbirine tú diyor. latin amerika'da herkes "teşekkür ederim", "özür dilerim", "lütfen" gibi saygı kalıplarını herkes kullanırken; ispanya'da bildiğin konuşurken küfürler noktalama işareti gibi gidiyor. upuzun cümleden küfürleri çıkarınca 5 kelimelik anafikir kalıyor. "tamam da niye bu kadar sövdün" diye sorasın geliyor.

    üstüne de latinler bir kimlik karmaşası yaşıyor ve o kimlik karmaşası da devam ediyor. örneğin, kolombiya, vb. ülkelerde dindarlık oranı %80'lerde geziniyor, kürtaj yasak. sürekli bir "hesus da hesus" diye dolanıyorlar (hesus dediğimiz jesus, isa). bir noktadan sonra "tamam, anladık, hesus. sen de bir sus artık" diyesin geliyor. ama aynı ülkelerde perrea diye bir dans var ki ingilizcesi "doggy style dance" diye geçiyor ya da sokakta da kimse içine don giymiyor. zaten ortalık latin poposu. üstelik çocuklar da bu dansı sergileyince de "hehehe" diye gülüyorlar. "e hani, az önce hesus diyordun? n'oldu? bu ne perhiz, bu ne turşu?" diyorsun, "ama bu dans ki" diyorlar.

    latinler deli gibi telenovela seviyor, telenovela da bildiğimiz arkası yarınlı pembe dizi. şöyle anlatayım, ugly betty'nin çıkış noktası latin amerika, orijinal adı da "soy betty, la fea". oradan bir tanıdığım bana geçen gün "sizde betty'yi çekmişler, çok sansasyonel. izliyor musun?" dedi, "ne çekmişler" dedim. wikipedia'da hangi ülkelerde hangi versiyonlarının olduğu varmış, bizde de sensiz olmuyor diye bir dizi çekmişler bundan devşirme, arkadaş da "bizim kültürü sizinkine empoze ettik" diye hava atıyor güya. ispanyolların favori dizisi zorro + assasin's creed + robin hood karışımı águila roja, nam-ı diğer kırmızı kartal. bir adam var, 3 numaralı bakışını attığında 3 kişiyi, 5 numaralı bakışını attığında 5 kişiyi kesmiş olduğunu anlıyoruz. şu bunu ispanyolcam gelişsin diye izledim, daha klişe bir şey olamaz. ama tepkiler de tipik ispanyol tepkisi, çok sevimliler.

    ispanyollar her kötü haberde parmaklarını kağıt kesmiş gibi nefeslerini ağızdan içeri çekiyorlar "hsıı" diye. bir de peşinden "ayyy, ayyy. ıhhhh" diyorlar. "ne oldu ya, dünya mı yıkıldı? ne bu tepki?" diyesin geliyor. hatta, yeterince alışırsan "ayyy. ıhhh"lamaya başlıyorsun sen de.

    esprilere gelince, latinler yaptığım deneylerime göre en çok sevilen türk esprisi "o kadar çirkinsin ki götüme kaş göz çizsem senden güzel olur". bu tarz, "yo mama" temalı, laf sokmalı esprileri çok seviyorlar. ispanyollarınki ise daha çok "bu muydu espri" denecek cinsten, bir yarışma programı izliyordum geçen gün, sunucu "sen de tüm puanları alıp eve gittin, ikamete yazdırdın puanları" gibi bir şey söyledi. millet yarıldı, ben de "hay allah!" diye kaldım. bir de ispanyol fıkrası anlatayım. ingiliz bandıralı bir gemi malaga açıklarında batıyormuş. içindekiler de "help, help" diye bağırmış. karadakiler de "gel no me queda, ¿necesitais champú?" demişler. o da "jel kalmadı, şampuan ister misin" demek. espri de şu: "gel", "hel" diye okunuyor ve jel demek. güya adamlar da "help" değil de "hel" diyorlarmış, jel istiyorlarmış gibi espri yapmışlar keratalar.

    ama bence biraz pratik ile insan kendini ilgili kültürün içinde buluveriyor. en çok da atasözleri ve deyimlerle bence. örneğin, "sen de havaya saray dikiyorsun" derler, "olmayacak duaya amin diyorsun" anlamına geliyor. en sevdiğim, "kendini tarzan'ın annesi sanmak"; anlamı "kendini her şeyi biliyor, her şeyden anlıyor, her şeyin sahibi, herkesten üstün sanmak". tarzan'ın annesi ne alaka, bilmiyorum hiç. örneğin, "kendi eviymiş gibi yerleşti, kendini tarzan'ın anası sanıyor da ondan" derler. bunun kullanasım geliyor arada. ya da "tavşan yerine kedi vermek" var eskiden yemeklik, yahnilik tavşan alınıyormuş. bir şekilde de dolandırıcılar sokak kedilerini allayıp pullayıp, dağ tavşanı, yabani tavşan niyetine satıyorlarmış. artık birini kandırmak ve kazıklamak anlamında "tavşan diye kedi vermek" deyimi kullanılıyor. aynı olan deyimler de var, "echar sal en la herida", "yaraya tuz basmak" anlamına geliyor tam olarak. hepsinin kökeni çok değişik.
894 entry daha
hesabın var mı? giriş yap