1 entry daha
  • gündelik yaşam içinde, bizi çevreleyen nesnelerle ilgi içine giriyoruz. daha sonra nesnelere duygu yüklüyoruz ve nesnelerle özdeş olma durumu ortaya çıkıyor. nesneler bizim gibi duygusal nitelikler kazanmaya başlıyor.
    mesela; dalgalı bir denize baktığımızda azgın, coşkun deniz diyoruz, küçük bir eve baktığımızda şirin bir ev olduğunu söylüyoruz. aslında bu duygular insanların kendi içlerinde olan duygulardır. bir deniz sadece dalgalıdır, ancak onun dalgalı olmasını kendi içimizde coşkun olarak algılarız, coşkunluk insanın ruhsal yaşamına uygun bir durumdur.

    insan kendi ruhsal-duygusal yaşamında kendi dışındaki nesnelerle duygusal bir bağ kuruyor ve kendi duygularını yani coşkunluk, mağrurluk, şirinlik gibi nitelikleri nesnelere aktarıyor ve sanki o nesneler öyleymiş gibi algılıyor. bu duruma özdeşleyim deniliyor.

    theodor lipps'e özdeşleyim estetik'in kurucusu denilebilir. lipps şöyle der: "obje'de duyduğum şey, genel olarak söylenirse, yaşamdır. ve yaşam, kuvvettir, içten bir çalışmadır, çabalamadır ve bir şey ortaya koymaktır. yaşam, bir sözle etkinliktir. "
    bu etkinlik, herhangi bir engelleme ile karşılaşmazsa, bu etkinlikte bulunan kişide bir özgürlük duygusu doğar. bu duygu haz duygusunun oluşmasını sağlar. bütün bu psikolojik süreç, özdeşleyim sürecidir.

    "estetik haz, bir objede kendi kendimizden duyduğumuz hazdır."

    özdeşleyim kuramını anlamak, felsefi estetiğin anlaşılması için önceliklidir.

    ( ismail tunalı- estetik )
hesabın var mı? giriş yap