29 entry daha
  • en sinsi ve en yaygın hastalıklardan biri. çağın vebası değil, tüm çağların vebası. sanki sanırsınız ki, ideolojinin allahı.

    sloterdjik'in yaptığı gibi bir "kinik-sinik" ayrımından yola çıkmak faydalı olabilir. diyojen'in tutumu "kinizm"dir. yunanca "köpeklik, köpeksilik" gibi bir muhtevaya sahip olan bu kavram; alaycı, kötümser, örtük karamsar bir tutumla, hakim mülkiyet kültürüne ve muktedir ideolojiye karşı alınmış "bireysel devrimci" bir tavrı betimler.

    felsefe tarihinin en mümtaz, en renkli şahsiyetlerinden biri olan diyojen içinde bulunduğu toplumun bütün hakim kültürel ilişkilerine ve mülkiyete karşı aşağılayıcı bir tavırla, "insan" bulamamaktan muzdarip bir halet-i ruhiye ile köpekliği, köpek gibi yaşamayı erdemleştirir; bir fıçıda yaşar, şarap içer, gelene geçene laf atar, tükürür, hırlar, türlü çeşit edepsizlik yapar, nitekim namını duyup kendisini görmeye gelen, bir isteği olup olmadığını soran iskender'e de "gölge etme başka ihsan istemez" diyerek siktir çeker. (diyojen'in modern bir izdüşümünü can yücel'de görebiliriz.)

    diyojen'in kinikliğinin özü, mülkiyet kültürüne karşı sonsuz bir tiksinmedir. fakat dediğim gibi, insana dair örtük veya açık bir karamsarlığa, kötümserliğe dayanır gibi görünür, nitekim sinizm de buradan bayrağı devralır, kinizmi asıl derdinden farklı bir çizgiye sürükler. zamanla içeriği genişler ve rengi başkalaşır; öyle ki kinizmin kendisini de hedef tahtasına oturtur.

    sinizm, diyojen'in dünyaya karşı olan tutumunun dayandığı ahlaki zemini de dinamitleyerek, asıl köpekliği yapar. kendi kendini besleyen, kendi kendini gerçekleştiren bir umutsuzlukla, insana dair "tamamen çıkarcı, bencil, sadece kendini düşünen ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, muazzam varoluşsal zaaflarla ve kötülüklerle donatılmış, hayvansal doğasının esiri olan, sahip olduğu bilinç sayesinde kötülüğü yaratma kapasitesi de sonsuza uzanan bir varlık" şeklindeki okumasıyla, her şeye karşı, her türlü insan pratiğine karşı alaycı bir kuşkuyla, aşağılar bir tavırla yaklaşır. "insandan bir bok olmaz, nitekim bu zamana kadar olmadı, olmasını düşünebilmemiz için hiçbir sebep yok, ileriye dair herhangi bir umut beslemek için hiçbir dayanak noktası yok, insan kötüdür ve kötü olarak kalacaktır, dolayısıyla yarattığı bütün toplumsal sistemler de kötüdür ve kötü kalmaya mahkumdur, bir şeyleri değiştirmeye çalışmak bu nedenle anlamsızdır, değiştirme çabalarının, bir şeylere karşı direnmenin, mücadele pratiklerinin hepsi saçmalıktan, kendini kandırmaktan, gerçeği görememekten, ütopik ve hayalci şaklabanlıktan, kısacası don kişotluktan ibarettir* ve akim kalmaya mahkumdur."

    hayata karşı, dünyaya karşı, insana karşı takınılan bu tutum, sanılandan çok daha geniş bir alanı tarar, soldan sağa, liberalden muhafazakara her türlü politik yelpazede çeşitli ölçülerde kendisine karşılık bulur, hatta çoğu düşüncenin kurucu ögesi olur. "karizmatik" bir tutum olmasından mütevellit, sinema ve dizi dünyası da, edebiyat dünyası da buradan fazlasıyla ekmek yer. gregory house'tan behzat ç'ye kadar pek çok karakter sinik, yani umutsuz, umursamaz, derbeder tavrıyla efsane olur. fight club ve bilumum yeraltı edebiyatından, pek çok antikahramana kadar sinizm çeşitli biçimlerde tezahür edebilir. woody allen'da epey bulunur, özellikle whatever works (ki en sevdiğim, en çok güldüğüm filmidir) çok iyi bir örnektir. "the human race. they've had to install automatic toilets in public restrooms, because people can't be entrusted to flush a toilet."

    sinizmin temel argümanının kolay kolay yanlışlanamayacağı kesindir; insanlık tarihi büyük ölçüde şiddetin, vahşetin, zulmün, sömürünün, tahakkümün tarihidir. uygarlık dediğimiz şeyin, bir bakıma, şiddetin kontrol altına alınma çabası olduğu söylenebilir. sinizm, bu açıdan, insanın ortaya çıktığı günden bu yana kümülatif birikerek süregelen bu anlamsızlık, saçmalık, kötülük, iğrençlik ve zavallılık yığınının, bu harabenin ortasında kaçınılmaz olarak yeşeren bir umutsuzluk çiçeğidir, suya ihtiyaç duymamak için kendini kaktüs kılan, umuda ihtiyaç duymamak (ve böylelikle acı çekmemek) için kendini umutsuz vaka ilan eden bir savunma mekanizmasıdır.

    medeniyet dediğimiz, din dediğimiz şeyi de bu sürekli devinen kötülüğün farkına varan insan bilincinin düştüğü dehşetten bağımsız düşünemeyiz. bütün kutsal kitaplarda üstü örtük veya açık bir sinizm nehri akar. tevrat'ın yaratılış bölümünde tanrı insanın kötülüğünü görünce yarattığına pişman olur, hepsini yok etmeyi düşünür. veya tanrı, insanın kendi kendine günahlarının kefaretini ödeyebilecek bir varlık olmadığının bilinciyle, oğlunu insanlığa feda eder. kuran'da da pek çok ayette "muhakkak ki insan zalimdir, insan nankördür" ifadesi yer alır.

    sinizmin dinin, medeniyetin, premodern, modern ve postmodern aklın, muhafazakarlığın, milliyetçiliğin, liberalizmin kurucu ögesi olarak tezahürleri bir yana, sol düşünceye yansıyan veçhesi üzerinde özellikle durmak elzem. elbette, diğer tezahürlerin hepsi de başlı başına bir mevzu, gündelik dilin ve siyasetin her cephesinde sinizmin alaycı sırıtışıyla karşılaşmak mümkün. son zamanlarda popülerliğini artıran komplo teorisi kafasının da bütünüyle sinizmden beslendiği söylenebilir. komplo teorisinin yarattığı his kaçınılmazdır: her şeyin, bütün kötülüklerin arkasında dev güçler vardır ve onların karşısında insan bir özne olarak kocaman bir hiçtir.

    zizek, "ideolojinin yüce nesnesi"nde, "ideoloji sonrası toplum" tartışmasını sinizm bağlamında ele alır, buna göre, sinizm "ideoloji sonrası"nın ideolojisidir, bu noktada, artık "hakikati örten bir perde olarak ideoloji" söz konusu değildir, dolayısıyla marx'ın "bilmiyorlar ama yine de yapıyorlar" yorumuyla değil, "köpek gibi biliyorlar ama yine de yapıyorlar" yaklaşımıyla değerlendirmek gerekir. (köpeklik benzetmesi zizek'e değil bana ait, bu vesileyle kurtulamadığım türcülük hastalığımdan dolayı bütün köpek kardeşlerimden ve diyojenden de özür diliyorum.) sinik, her şeyin farkındadır, hatta fazlasıyla farkındadır ve oynanan oyunu görmektedir, ama oyun olduğunu bile bile oynamaktadır. (işin daha derinine, gerçeğin, lacan'ın "simgesel"i tarafından içerilemeyen fazlanın, ve simgeselin yürütücüsü ve hamisi olan "babanın yasası"nın ilişkisine bir başka entryde dalalım.) ve fakat, sinik, kiniğin tersine, iktidarı hedef almaz, alaycı duruşunu, nietzschevari aşağılar duruşunu muktedirin cafcaflı, tumturaklı ciddiyetinin örtmeye çalıştığı rezilliği teşhir etmeye yönelik kullanmaz, bilakis hedefine muktedire karşı verilen her türlü mücadeleyi koyar. onların ne kadar boş, ne kadar anlamsız, ne kadar akim kalmaya mahkum olduğunu uzun uzun anlatır. her zaman en kötüyü, en insafsızı dile getirme peşindedir, en sevdiği cümle "ben demiştim"dir. hakikatin bütününe vakıftır, tamamına nüfuz etmiştir, onunki bu yüzden kötümserlik değil gerçekçiliktir, onun dışındaki hemen herkes hayal aleminde yaşamakta, hayalleri kovalamaktadır.

    sol dışı sinizm, zaten umutsuzluğun kaçınılmaz tavrına müpteladır, insana ve dünyaya dair kötümserliğin, kaçınılmaz bir şekilde bencilliği ve kötülüklerle dolu bir dünyada kendini korumaya yönelik bir tutum almayı meşrulaştırmasından daha doğal bir şey yoktur. kötümserlikle gerçekçiliğin fazlasıyla içiçe bir anlama tekabül ettiği bir dünyada, sinizmi "kötü bir gerçekçilik" olarak nitelendirmek mümkün, elbette bu "kötü"yü bir etik çerçevesinde bir yere oturtmak zorundayız, bu noktada pragmatizmi de işin içine dahil etmek zorundayız, bunları da sonraya bırakayım. kötümserliğin peygamberi olan schopenhauer'un (ki en sempati duyduğum filozoftur belki) berlin'e yaklaşan kolera salgınından dolayı frankfurt'a kaçması, aynı salgında ezeli düşmanı hegel'in kaçmayıp mal mal durması ve nihayetinde de hastalığa yakalanıp ölmesi epey ilginç bir veri olarak okunabilir netekim.

    şimdilik şunu deyip bırakayım, elbette, sinizm, egemen bir ideoloji veçhesidir ve egemene hizmet etmekten kaçamaz. tam da muktedir sistemin istediği şeyi yapar, ahlaksızlığı tamamen egemenin lehine işleyecek bir formla, muktedir ahlak haline getirir. sol içi sinizm de, solun belki en büyük hastalığıdır, üzerinde uzun uzun durmak elzemdir. kendi adıma da, yıllardır kendi içimde en çok mücadele ettiğim hastalık olduğu için, bu mevzu üzerine daha yazacağım.
29 entry daha
hesabın var mı? giriş yap