2 entry daha
  • osiem, dekalog serisinin sekizinci filmi. film, on emirin yalan yere şahitlik etmeyeceksin emrini konu ediniyor. osiem, dekaloglar içinde farklı bir yere sahip. bunun sebebi diğer filmlerden farklı bu filmde diğerlerine birebir göndermeler ve diğer hikayelerle biriber etkileşimler var. osiem, hem konusu itibariyle hemde bulunduğu konum itibariyle genel bir dekalog yorumu sunuyor izleyiciye. hikayesi bu senenin etkili filmlerinden olan ve yine bir polonya yapımı olan ıda’ya oldukça benziyor. temelde aynı soruna değiniyorlar. her ikisi de küçük yahudi bir kızın savaş sırasında polonya’da yaşadıkları ve ardından hristiyan birer bireye dönüşmeleri ve savaştan kurtulduktan sonraki hayatlarının ardından geçmişleriyle yüzleşmeleri üzerine kuruluyor. bu bağlamda osiem öncü de kabul edilebilir bir film.
    film, üniersitede eğitim vermekte olan zofia ile amerika’da onun kitaplarını çeviren ve daha önce new york’ta tanıştığı elzbita arasında geçiyor. zofia, ilerlemiş yaşına rağmen sağlına dikkat eden bir kadın. üniversite de etik ve ahlak dersleri veriyor. birgün elzbita amerika’dan varşova’ya zofia’yı ziyarete geliyor. eğer kabul ederse dersine girmek istediğini belirtiyor. zofia memnuniyetle kabul ediyor. ders başlıyor ve etik konusunun işlediği bu derste sınıftan ilk söz alan kız bir hikaye anlatmaya başlıyor. bu hikaye dwa filminin hikayesi. kız hikayeyi anlatıyor ve zofia bu hikayenin bilindik bir hikaye olduğunu ve sonunda çocuğun yaşadığını belirtiyor. burada doktorun yaptığının doğru olduğunu çünkü asıl meselenin çocuğu yaşatmak olduğunu söylüyor. bu noktada film, dwa filmine doğrudan atıfta bulunuyor ve hatta onun üzerine düşünüyor, tartışıyor. bu önemli bir nokta çünkü kieslowski ne yapmak istediğini de dekalogların genel çizgisini de bu şekilde belirtmiş ve hatırlatmış oluyor. sonra elzbita söz almak ve bir hikaye anlatmak istiyor. bu geçmişte yaşanan gerçek bir hikaye. zofia dwa ile ilgili olan konuda çocuk hakkındaki görüşüne katılıp katılmadığını soruyor ve elzbita kesinlikle katıldığını belirtiyor. ardından zofia müsaade ediyor ve elzbita hikayesini anlatmaya başlıyor.
    - yıl 1943, şubat ayı.kahramanımız 6 yaşında bir yahudi kız. bir polonyalının evinin bodrumunda saklanıyor, ama orada daha fazla kalamaz.babası getto da, arkadaşları ona kalacak yer arıyor. bir yer buluyorlar, ama yeni koruyucuların bir şartları var: küçük kızın dinini değiştirmesi gerekiyor. soğuk bir akşam. kız ve onun koruyucusu, ona vaftiz babalık yapacak adamın evine gidiyorlar. ev sahipleri genç bir katolik çift. kız, soğuktan donuyor, çünkü öğleden beri yürümüşler. eve giriyorlar. adam endişeli, kadın ise sakin. sıcak çay ikram ediyorlar. kız içmek istiyor ama zamanları yok. rahip bekliyor, kilise yakın. buna karşın, kadın onların oturmasını istiyor.
    - 1943'te mi oluyor?
    - evet, şubat ayında.
    - varşova'da mı?
    - mokotow bölgesinde.
    - sonra ne oluyor?
    - masaya oturuyorlar. adam, oda da volta atıyor. adamın söyleyemediğini, sonunda kadın söylüyor. verdikleri sözü tutamayacaklarını söylüyor. tekrar düşündüklerini ve tanrı'ya karşı yalancı şahitlik yapamayacaklarını söylüyor. tanrı, insanlara yardımsever olmalarını ama yalancı şahitlik yapmamalarını emrediyor. yalancı şahitliğin onları zor durumda bırakacağını ve kendi prensiplerine uymadığını söylüyor. özet olarak bunları söylüyor. koruyucu ve kız kalkıyorlar. kadın "bir çay daha" diyor. kız bir yudum alıyor, koruyucusuna bakıyor, ve fincanı bırakıyor. sonra aşağı iniyorlar, kız kapıda dikiliyor. "sokağa çıkma yasağı başladı" diyor, ama kadın sadece bakıyor.
    elzbita hikayesini anlatırken sürekli boynundaki kolye ile oynuyor. hikayesi bitince de zaten hikayeyi dinlerken şok olmuş olan zofia ona olay yeri ve anıyla alakası başka şeyler de soruyor ve elzbita orada olmayan bir kişinin bilemeyeceği detaylardan bahsediyor. bunun üzerine zofia durumu anlıyor. sınıfa konuyla alakalı görüşü olan var mı diye sorduğunda iki kişi söz alıyor. biri bunun yanlış bir durum olduğunu söylerken diğeri korkudan dolayı böyle bir tavır sergilemiş olabileceklerinden bahsediyor. ders çıkışı zofia koridorda sigara içmekte olan elzbita’nın yanına gidiyor ve o kızın aslında kendisini olduğunu anladığını söylüyor. elzbita evet diyor o kız bendim. o kadında sen. bunun için mi geldiğini sorduğunda elzbita hayır diyor. sizinle new york’ta bulunduğunuz zamanda konuşmak istemiştim ama konuşamamıştım. burada da böyle bir niyetim yoktu ama dersin akışı beni bu hikayeyi anlatmaya itti diyor. zofia, elzbita’yı yemeğe davet ediyor. elzbita kabul ediyor ve yola çıkıyorlar. zofia varşova sokaklarında bir yerde bir binanın önünde duruyor. elzbita burada mı yaşıyor dediğinde hayır diyor. elzbita buraya hemen hatırlıyor çünkü burası o gece dışarıda o cümleyi kurduğu yer. ardından elzbita arabadan iniyor ve etrafa göz gezdirerek biraz dolaşıyor ve bir gölgeye çekiliyor. arabada bekleyen zofia, elzbita geri dönmeyince arabadan iniyor ve o da binanın içine giriyor ve dolaşmaya başlıyor. elzbita aslında zofia’nın da orada geçmişiyle yüzleşmesini istiyor. zofia binanın içinde dolaşıyor, dairelere soruyor ama elzbita’yı bir türlü bulamıyor. ardından arabaya döndüğünde elzbita’nın arabada olduğunu görüyor. arabaya biniyor ve elzbita’ya onu aradığını söylüyor ve soruyor ‘neden buraya 40 yıl boyunca hiç gelmedin ve burayı ziyaret etmedin.’ elzbita, ‘insanlar utançlarıyla yüzleşmek istemiyor, üzerine tuğladan duvar örseler bile. araştırıyoruz, analiz ediyoruz, tanımlıyoruz ama adaletsizliği çözebiliyor muyuz? neden bazıları, başkalarını kurtarıyor, neden sadece başkaları kurtarılıyor. biliyor musun?’ diye belirtiyor ve gidelim diyor. geçmişle yüzleşmenin zor olduğunu ve bu çirkin yapıların geçmişe örülmüş olan birer duvardan ibaret olduğunu belirtiyor elzbita. ardından zofia’nın evine gidiyorlar. burada da aralarında önemli bir sohbet geçiyor. hikayeyi birde zofia’nın ağzından dinliyoruz.
    senden kurtulmak istememin nedeni kabul edilir değildi. o akşam bütün hayatımı etkiledi. oda da volta atan adam benim kocamdı. 1952 yılında öldü. direniş hareketinin yöneticilerinden biriydi. bize, senin gestapo için çalıştığını söylediler rahip ve koruyucundan da şüpheleniliyordu. gestapo örgütlülüğümüzü dağıtmak istiyordu. bütün gizimiz bu. çok basit. sonra bu bilginin yanlış olduğu anlaşıldı. seni korumak için hazırlıkları tamamlamak üzereydik. hala şey düşünüyorsun eminim. bu düşünceyle kırk yıl yaşadın. senin yaşadığını bilmiyordum. seni yalnız bıraktım. sen ölüme gönderdim. ve sen benim ne yaptığımın farkındaydın. sen haklısın. hiçbir amaç, küçük bir kızın hayatından daha önemli olamaz.
    bu karşılıklı içini dökmeler her iki kadın için de biraz olsun geçmişin yükünü hafifletmiş oluyor. sonra birbirlerinin elini tutarak ağlıyorlar. bu duygu selinin ardından rahatlamış iki kadın karşılıklı oturuyorlar. elzbita, zofia’ya ‘öğrencilerine ne öğretiyorsun?’ diye soruyor ve ekliyor;
    - nasıl yaşamaları gerektiği mi?
    - hayır, değil.
    - kendilerini keşfetmelerine yardımcı oluyorum.
    - neden?
    - çünkü iyiliğe inanıyorum. herkesin iyi bir yanı olduğunu düşünüyorum. koşullar iyi ya da kötünün ortaya çıkmasına neden olur. o akşam, iyi yanımın önünü tıkadı.
    - peki bunu kim değerlendirecek?
    - hepimizin içinde olan inanç.
    - senin çalışmalarında tanrıyı bulamadım.
    - kiliseye gitmiyorum. tanrı sözcüğünü kullanmıyorum. bir insan, hiç kuşku yok ki, özgür olabilir tercih yapabilir. eğer isterse, tanrı'yı önemseyebilir.
    - o'nun yerine neye inanacak?
    - yalnızlık, burada ve orda. hiçbir şey yoksa boşluk vardır. boşluk varsa o zaman
    - anladım.
    bu konuşmada özenle hazırlanmış bir sunum aslında. zofia’nın sözleri ve öğretisi kieslowski’nin düşünce yapısına oldukça paralellik sergiliyor. bu diyalog hem dekalog açısından hemde kieslowski açısından bir açıklayıcı rol üstleniyor. ayrıca bu diyalogun ardından gece yatmadan önce elzbita yatağının başında dua ediyor. bir hristiyan olarak dua ediyor. yıllar önce yahudi olan küçük bir kız iken artık bir katolik olmuş olan bir insan. bu çarpıcı bir manzara sunuyor izleyiciye. buna benzer bir sahne aynen ıda filminde de bulunuyor. ertesi sabah elzbita, ona yardım eden insanları da görmek istediğini söylüyor. zofia ona yardım edenlerden birinin yaşadığını ve terzilik yaptığını ve ona götürebileceğini söylüyor. fakat zofia kendisinin onunla birlikte gelmeyeceğini çünkü bu insanlara karşı özür dilemekten başka yapacak bir şeyinin olmadığını ve bunun da hiçbir işe yaramadığını belirtiyor. sabah kahvaltılarını yaptıktan sonra yola koyuluyorlar ve zofia, elzbitayı terzinin dükkanına getiriyor. elzbita içeriye giriyor ve terziyle konuşmaya başlıyor. elzbita terziye geçmişle alakalı bir şey sorduğunda terzi ona ‘ne savaşla, ne savaştan sonra ne de şimdiyle alakalı bir şey konuşmak istemiyorum’ diyor. elzbita’ya palto isteyip istemediğini soruyor ve elzbita yardımları için adama teşekkür ederek dükkandan ayrılıyor. sonra arabanın başında bekleyen zofia’ya durumdan bahsediyor ve ‘ne garip bir ülke’ diyor. bu sırada dükkanının içinden bakan terzi hem biraz sönük ve çekingen, hemde korkak ve ürkek bir tavırla onları izliyor. bu aslında geçmişinin izlerini taşıyan ve geçmişinden kurtulamamış insanların çok iyi bir yansıması aslında.
    osiem, hem sorgulayıcı tavrı hem de cevap arayışları açısından değerli bir film. konunun ele alınışı ve değinilen emrin anlatış biçimi gerçekten başaralı. bir hesaplaşma ve yüzleşme hikayesi olarak değerlendirdiğimizde ise bunu çok açık yüreklilikle yapmayı başarıyor. film, genel anlamda dekalogların bir derlemesi ve mantığının hatırlatıcısı olarakta görevini yerine getiriyor. osiem, dekaloglarda kendine iyi bir yer edinmeyi hakediyor.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap